Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Mistisizm (Edebiyat) Nedir?

        Mistisizm kavramı, amprik olmayan bilişsel ve duygusal süreçler yoluyla kutsalın deneyimlenmesi anlamına gelmektedir. Kavramının çağdaş ilahiyat ve felsefe literatüründe tasavvufla, mistik kavramının sufi ile eş anlamlı olarak kullanıldığına sıkça rastlamaktayız. Bununla birlikte mistiğin Hristiyanlığın anlam dünyasına ait olması, bireyciliği, bu yönüyle bir silsilesinin olmaması, manevi dönüşüm yolunda etken olmaktan ziyade edilgen olması gibi sebeplerle sufi ile eş anlamlı olamayacağı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.

        Bu tartışmaları ve eşleştirmeye yönelik itirazları dikkate almak koşuluyla, kavramın Türk edebiyatı bağlamında ele alınması, modern edebiyatı dışta tutarsak ve dikkatimizi klasik edebiyatımızla sınırlandırırsak, tasavvuf dolayımında olacaktır. Dolayısıyla klasik Türk edebiyatındaki mistisizmin izlerini, tasavvuf edebiyatı ya da tekke edebiyatı olarak anılan edebiyat içinde sürebiliriz. Modern edebiyatta ise başka dinamikler devreye girmekte ve tasavvufi olan dışında mistik temalar ve sesler karşımıza çıkmaktadır.

        Mistisizmi burada tasavvuf teriminin karşılığı olarak kullanacaksak, klasik edebiyatımızda mistisizm, Doğrudan tasavvuf edebiyatı diye adlandırılan edebiyat içinde Sünni tasavvufun bir tür sözcüsü olarak, Alevi-Bektaşi şiiri içinde gayr-i Sünni mistisizmin bir ifadesi olarak ve Divan edebiyatı içinde, bu edebiyatın ana akımını besleyen ve ona rengini veren bir motif olarak temsil edilmiştir.

        Bunlardan, Ahmed Yesevi (ö. 1166), Hacı Bektaş-ı Veli (ö. 1271), Mevlana (ö. 1273), Yunus Emre (ö. 1328), Gülşehri (ö. 1350), Eşrefoğlu Rûmi (ö. 1469), Yazıcızade Muhammed (ö. 1451), Niyazi-i Mısri (ö. 1694), Sunullah Gaybi (ö. 1676), Alvarlı Muhammed Lütfi (ö. 1956) vb. isimlerle birlikte anılan ilki, konu olarak Allah-insan ilişkisini ve Peygamber sevgisini zaman zaman didaktik ama çoğunlukla lirik bir üslupla ele almıştır. Bu türden edebiyatın iki ana teması vardır: İlki, tasavvufi bir eğitim ve deneyim yaşayan şairin duygularıdır. Bu çoğunlukla sufi şairin, "sevgili" olarak anılan Allah'a yaklaşma ve onu tanıma çabasının doğurduğu, yaklaşma, uzaklaşma, kavuşma, mahrumiyet, cevap alma-alamama vb. duygusal dalgalanmalar şeklinde belirir. İkinci konu ise manevi eğitimini (seyrü sülük) tamamlamış olan sufi şairin, henüz eğitimini sürdüren diğer sufilere rehberliği ve eriştiği bazı tasavvufi bilgilerin paylaşımıdır. Bu rehberlik, eğitimin zorluklarına, tuzaklarına, ödevlerine dair didaktik açıklamalar içerdiği gibi, sufilerin keşf olarak adlandırdıkları ve kaynağının ilahi olduğunu söyledikleri, kitabi olmayan bazı bilgilerin aktarımını da kapsar. 

        Edebiyatımızdaki mistik karaktere sahip ikinci edebiyat damarı Alevi-Bektaşi edebiyata aittir. Yüzyıllar boyunca yazılı olmaktan ziyade sözlü bir edebiyatla öğretilerini sonraki kuşaklara aktaran Aleviler, içlerinden çıkan çok sayıda şairle güçlü bir şiir geleneği var edebilmiştir. Bu şiirler hemen her zaman ozanlarca saz ile söylenmiş, yine cemevleri vb. toplanma mekanlarındaki ritüellere eşlik etmiştir. Sünni tasavvuf edebiyatındaki gibi Allah-insan ilişkisine dair lirik olan ve öğretiyi aktarma yolunda didaktik olan yönelimlere bu edebiyatta da rastlanır. Ama bu edebiyat, Allah, Hz. Peygamber temalarına Hz. Ali ve Ehl-i Beyt unsurlarının güçlü biçimde eklenmesiyle ilkinden ayrılır. Yine ana akım Sünni tasavvuf edebiyatında rastlanmayan devriyelere rastlanır. Kaygusuz Abdal (ö. 1444), Hatai (Şah İsmail) (ö. 1524), Pir Sultan Abdal (ö. 1550) gibi isimler bu edebiyatın önemli temsilcileridir. Harflerin manevi ve ruhani birer ifşa işlevini üstlendiği Hurufilik ekolünün mistik edebiyatının da tarihsel süreçte Bektaşi edebiyatıyla kaynaşmış olduğunu söyleyebiliriz.

        Osmanlı toplumunun, yöneticilerinden ulema tabakasına, ediplerinden halk tabakalarına kadar tasavvufun tesirine açık olduğu bugün bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. Tasavvufun bu güçlü etkisinin izlerini Divan edebiyatında da görmek mümkündür. Divan edebiyatında tasavvufi tesirleri gözlemleyebileceğimiz isimler bulunduğu gibi, genel olarak bu edebiyatta üretilen şiirlerin tasavvufi okumaya açık olacak şekilde tasarlandığını söylemek de mümkündür. Çift anlamlı mazmunlar ve remizler sayesinde, aynı divan şiirinin hem seküler ve hem de mistik bir okumaya elverişli olmasına çoğu kez rastlanır. Ama öncekilerden farklı olarak bu şiirler, sufiyane duyguların dile getirilmesi ya da tasavvufi rehberliğin yerine getirilmesi yerine, edebi ölçütleri önceler.

        Çağdaş edebiyat söz konusu olduğunda mistik ilgileri ikiye ayırabiliriz: İlki, İslam tasavvufunun temalarının ve söyleyişinin temsili; ikincisi, doğrudan tasavvufi olmayan, hatta İslam mistisizmi içinde ele alınması bile zor olan mistik temaların ve söyleyişlerin temsili.

        YAZAR

        Ahmet Murat Özel