Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Tiranlık Nedir?

        Yasalarla sınırlandırılmamış bir yönetim biçimini ifade eder. Bu yönetim biçiminde tüm yetki tiranın elinde toplanmıştır. Eski Yunan kültürü içinde tiran, sözcük anlamıyla yöneten kişi (tyrannos) anlamında kullanılır. Ancak Platon (ö. MÖ 428/7) ve Aristoteles (ö. MÖ 322) gibi filozoflarla başlayan siyasal düşünce geleneği içinde kavram hızla olumsuz bir içerikle tanımlanmaya başlar. Bu gelenek içinde tiran, adalet duygusundan tamamen yoksun bir yönetici olarak resmedilir. Bu çerçevede bir tiranın devlet yönetiminde kendi çıkarları ve arzuları dışında başka bir kaygısı olmadığı vurgulanır. Platon, ideal devletin çöküşünü anlatırken tiranlığı da bu çöküş sürecinin nihai durağı olarak görür. Burada kritik olan, tiranlığa giden yolun demokrasiden geçmesidir. Aşırı ve sınırlandırılmamış bir özgürlük anlayışının hüküm sürdüğü demokrasilerdeki kuralsızlık ortamı, oluşacak karmaşaya son vermesi için iktidarı eline geçirecek yöneticiye bir fırsat verir ve bu noktada tiranlık ortaya çıkar. Başlangıçta tiranlıkta herkes mutludur; ancak zamanla durum değişir, zira tiran "iyilik" fikriyle hareket etmez, kendi halkına karşı zor kullanmaya başlar ve böylece halk özgürlük isterken köleleşmiş, umut isterken korkuyla yaşamaya mahkûm olmuş olur.

        Benzer bir düzlemde Aristoteles, yönetim biçimlerini sınıflandırırken, tiranlığı krallığın bozulmuş bir hali olarak görür. Ona göre tek kişinin, kamusal çıkarı değil; sadece kendi çıkarını düşündüğü tiranlık en kötü yönetim biçimidir. Tiranlık bağlamında Yunan ve Pers tarihinden örnekler veren Aristoteles'e göre tiranlar çoğunlukla "halkın güvenini kazanarak" yönetime gelirler, ancak krallıktan farklı olarak tiranlığın "bireysel erdem ya da soyluluk temelinde bir liyakata dayanmaması" onu krallıktan farklılaştıran bir dizi soruna yol açar: Tiran, kraldan farklı olarak vazifesinin değil, kişisel hazzının peşinden gider; şerefi değil, parayı önemser; kendi halkına şüpheyle bakar; üst sınıflara da güvenmez ve onları olası rakipleri olarak görür. Aristoteles krallık, aristokrasi ve demokrasinin tiranlığın tam karşı kutbunda yer aldığını vurgularken, "tiranlardan her zaman nefret edildiği"ni, bu yönetimlerin dışardan gelecek bir müdahaleyle ya da kendi halklarının ayaklanmasıyla yıkılabileceğini, bir tiranın "özgürlüğe eğilimli insanlardan hoşlanmadığı"nı ve kendi yurttaşlarını düşman olarak gördüğünü belirtir. Tarihte yaşanmış en uzun tiranlığın yüz yıl sürdüğünü belirten Aristoteles, buna rağmen tiranlığın diğer yönetim biçimleriyle mukayese edildiğinde daha kısa ömürlü olduğunu ifade eder. 

        Hristiyanlığın etkisiyle şekillenmiş Orta Çağ siyasal düşünce geleneği içinde de Platon ve Aristoteles'in tiranlık konusundaki olumsuz bakış açısı sürdürülür. Örneğin on ikinci yüzyılda Salisburyli John (ö. 1180), tiranın iktidarı zorla ele geçiren ve adaleti hiçe sayan bir yönetici olarak portresini çizerken; on üçüncü yüzyılda Thomas Aquinas (ö. 1274) tiranlığın en kötü yönetim biçimi olduğunu savunur. Desiderius Erasmus (ö. 1536) gibi isimler de Aristoteles'in yaptığı ayrımı sürdürür. Sonraki süreçte farklı düşünürler kavrama bu çerçeve içinden atıfta bulunmaya devam ederler. Örneğin Thomas Hobbes (ö. 1679) için tiranlık, basitçe kendisinden memnun olunmayan monarşiler için kullanılan bir terimken, John Locke (ö. 1704) tiranlığı yasaların ihlal edildiği ve işlemez hale getirildiği bir düzen olarak tanımlamak eğilimindedir. Her ne kadar Jean-Jacques Rousseau (ö. 1778) gibi isimler tiranlık ve despotluk kavramları arasında bir ayrıma gitse de tarihsel süreç içinde tiranlık, despotluk ve diktatörlük gibi kavramlar zaman zaman birbirinin ikamesi olarak kullanılan bir biçimde karşımıza çıkar.

        YAZAR

        H. Bahadır Türk