Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Yapılaşma Teorisi Nedir?

        Zamana ve mekana bağlı toplumsal ilişkilerin, hem öznesi hem de nesnesi insan olan bir süreç tarafından oluşturulduğunu iddia eden teoridir. İngiliz toplumbilimci Anthony Giddens tarafından geliştirilen teori, yapı ve fail/aktör temelli sosyolojik yaklaşımlar arasındaki boşluğu doldurmaya yönelik bir çabayı temsil eder. Anthony Giddens'a göre toplumsal ilişkiler, 'yapının ikiliği' adını verdiği bu sürecin sonucu olarak yapısallaşmaktadır. Aktör ve yapı karşıt kavramlar değil, aksine birbirini tamamlayan unsurlardır. Giddens, bir taraftan bireysel aksiyon ve rasyonel karar verici olarak aktör üzerinde dururken, diğer taraftan bireyin varolan kolektif ve açıklayıcı şemaları kullanmadan ya da bunları dikkate almadan anlamlı ilişkiler kuramayacağını iddia eder. 'Yapı', kollektif ve açıklayıcı şemalar olarak çeşitli işlevlere aracılık eden kural ve kaynaklardan oluşur ve söz konusu şemalarla yeni aksiyonların ortaya çıkmasını mümkün kılar. Bunların en önemlilerinden biri, bir taraftan bireysel ve toplumsal aksiyonları düzenlerken, diğer taraftan onlar tarafından yeniden üretilen dil'dir. Yapı, toplumsal aksiyonu sadece sınırlandırmakla kalmaz, aynı zamanda onu mümkün kılar. Yapılaşma teorisinde, ne yapıya ne de aktöre öncelik veren Giddens, "Modernite ve Bireysel Kimlik/Geç Modern Çağda Benlik ve Toplum" adlı eserinde, modern hayat ile birey arasındaki bağlantıları tartışır. Ona göre, modern dünyada kendisi dışında oluşturulan bir toplumsal sistem ya da yapı içerisinde varlığını sürdüren birey, aynı zamanda söz konusu yapıda kendi kimliğinin inşacısı olarak etkin bir aktörlük rolü üstlenir. Yansıtıcı bir proje olarak kimlik inşası, modernitenin öz-düşünümselliğinin önemli bir parçasıdır. 'Verili' bir niteliğe sahip olmayan kimlik, bireye özgü yaşantıların sunduğu kaynakların refleksif kullanımı ve birey dışı kaynaklarla gerçekleşen karşılaşmalar yoluyla kazanılır. Kimlik, birey tarafından inşa edilen ve seçilen bir karaktere sahiptir. Böylece o, kendini gerçekleştirme sürecindeki her bireyin sorumlu olduğu bir proje haline gelir. Bu süreçte kimlik, hem özgürleştirici hem de özgürlüğü kısıtlayıcı olabilir. Giddens, bireysel kimlik inşa sürecinde güven ve risk kavramlarına da göndermede bulunulur. Modern öncesi ve modern toplumların ürettiği güven ve risk ortamlarının birbirinden farklı olduğunu, modern dünyada aksiyonlarımızın sonuçlarını kestiremediğimiz için çeşitli tehlikelerle karşı karşıya kaldığımızı iddia eder. Yapı ve aktör perspektifleri arasındaki farklılıkları giderme girişimi olarak yapılaşma teorisi, aktörlerle yapı arasındaki etkileşimselliği vurgulamaktadır. Bu etkileşim süreci, toplumun üretimi, yeniden üretimi ve mekanik süreçler dizisi olarak değil, bireysel becerilerle gerçekleşen bir inşa süreci olarak değerlendirilmelidir. Aktörün yapıdan soyutlanmasının mümkün olamayacağını vurgulayan Giddens, modern toplumların ürettiği olguların daha önceki dönemlerdekilere göre farklılıkların anlaşılmasına katkıda bulunduğunu belirtir. Yapısalcılık teorisi, insan davranışlarının, aktörlerin kontrol edemediği ve kavrayamadığı güçlerin bir sonucu olarak meydana geldiğini kabul ederken, Giddens'ın Yapılanma Teorisi, sosyal pratikler yoluyla toplumsal yapıların üretilmesinde insan unsurunun rolü ve önemine odaklanır. Bununla birlikte o, ne öznenin değersizleştirildiği ya da öznesizliğin belirlediği yapısalcı yaklaşımı, ne de rasyonel aktörün eylemlerini yapıya göre öne çıkaran yaklaşımları savunur. Aksine, toplumsal yaşamın yinelemeli karakterine, yani gündelik toplumsal eylemlerde eylemin yapısal momentinin, kendisini inşa eden kaynaklardan ortaya çıkan 'yapının ikiliği'yle sürekli olarak nasıl yaratıldığına ilgi duyar. Bireysel ve toplumsal aktörlerin aksiyonları, gerçekleştirdikleri eylemler aracılığıyla, kendilerine aksiyonda bulunma imkanı sunan şartları üretir. Yapılaşma sürecinde toplum, insan eylemleriyle biçimlenerek, yapıyla ilgili belirleyiciler aracılığıyla yeniden üretilir. Böylece toplumsal sistemlerde aktör ve yapının iç-içeliği ve birbirlerine bağımlı konumu vurgulanmış olur.

        YAZAR

        İhsan Çapcıoğlu