Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da IMF ile anlaşmaya varıldığı ve görüşmeler yapıldığı iddia ve söylentilerini net bir dille yalanladı. Erdoğan “Türkiye 2013 yılı Mayıs ayında IMF defterini kapatmıştır ve bir daha daAllah'ın izniyle açmayacaktır” dedi. Dolayısıyla seçimlerin ardından ekonomide atılacak adımlardan birisinin IMF’le anlaşma olmayacağı açık. Bütün yollar denendikten sonra hiçbir çıkış bulunamazsa belki o zaman gündeme gelebilecek bir konu.

        FİYATLARA AYAR ÇEKİLECEK

        - Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasında gündeme getirdiği bir konu da “gıda maddeleri fiyatlarına ayar çekme kararı aldıklarını” söylemesi oldu. Erdoğan şunları kaydetti: “Üreticiden tüketiciye kadar, arada bu komisyoncular var ya, vurgunu bunlar vuruyor. Herkes karını alıyor. Bu işte farklı adımlar atmak suretiyle üreticiden çıkıp tüketiciye gelen süreci sağlamak gayreti içinde olacağız.”

        - Cumhurbaşkanı’nın vurguladığı “komisyoncuyu” üretici dışındaki gıda zincirinin bütün halkaları olarak alabiliriz. Dolayısıyla ayar çekilecek ilk alan ticaret kesimi olmalı. Aracıların sayısı mı düşer, komisyon oranları veya karları mı azaltılır, alternatif perakende satış yerlerimi mi kurulur, göreceğiz. Ama acilen önlem alma gereği ortada. Yoksa enflasyonun halkın cebine verdiği zarar büyüyecek. Bunun yanında da gıda yoluyla enflasyonun yüksekliği ekonomi politikalarını domine edecek.

        VURGUNU SEBZEDEN YİYORUZ

        - Bu önlemlerin en başta hedefleyeceği alan da ticaret olmalı. Çünkü her ne kadar ocak ayında fiyat artışlarının kaynağı iklim koşullarına bağlı idiyse de, oranlar çok yüksek. Sebze fiyatlarında ocakta yüzde 30, son bir yılda yüzde 80 artış meydana geldi. Tarım Bakanlığı gıdada fiyatı en çok artan 10 ürünü çıkardı. 10’u da sebze. Bu 10 ürünün içinde son bir yılda fiyatı yüzde 100’ün üzerinde artanların sayısı 6.

        - Son 10 yılda da durum farklı değil. Yani gıda fiyatlarında meydana gelen artışların öyle bir ayla, karla, fırtınayla ilgisi var ama uzun vadede durum değişmiyor. Yani sorun yapısal bir sorun. TÜİK verilerine göre son 10 yılda gıda ürünlerindeki fiyat artışları üreticide yüzde 120, perakende de yüzde 181 arttı. Tüketicinin artan faturasının 61 puanlık kısmı ticaret kesimine ait. Bu kesimin karı ve komisyonu aynı kaysaydı, üreticiden aldıklarını aynı marjlarla satabilselerdi, gıda fiyatları Tarım Üretici Fiyatları kadar, yani yüzde 120 artacaktı. Aynı süredeki manşet enflasyonun yüzde 145 arttığını da hatırlatalım.

        AKDENİZ’DEN MARMARA’YA SEBZE TAŞIMA

        - Yine ticaret kesimindeki maliyet veya komisyon artışlarından dolayı sebzeleri çok daha pahalı yediğimiz de bir gerçek. Yine 2009-2018 dönemini kapsayan 10 yılda TÜİK verilerine göre sebze fiyatlarındaki artış yüzde 274’ü buldu. Tarım Üretici Fiyatları’nın 153 puan daha üstünde bir fiyat artışı. Ya da üretici fiyatlarına bir tur bindirmiş ve üzerine yüzde 26 daha ilave etmiş.

        - 10 yıllık arada İstanbullu, Marmara Bölgesi’nde yaşayanlar veya Ankaralı, Akdeniz ve Ege Bölgesi sebzesine daha bağımlı hale geldi. Çünkü Marmara Bölgesi daha hızlı büyüdü, kentleşti ve fabrikalaştı. Buna paralel tarım alanları da daraldı. Akdeniz ve Ege’de üretilip Marmara’da tüketilmesi sebzenin bir kaç el değiştirmesini, taşınmasını ve toplamda maliyetlerin artmasını beraberinde getirdi. Herkes karını alınca da ortaya astronomik rakamlar çıktı. Taşıma suyla değirmen böyle döndü.

        TÜKETİM MERKEZLERİ ETRAFINDA ÜRETİM

        - Ticaret kesimi dışında da alınacak önlemler var. Bunun başında da sebzenin en kısa yolla büyük tüketim merkezlerine ulaştırılması geliyor. Taşımayı ve aracıları azaltmanın yolu da üretimi, tüketim merkezleri etrafında yapmaktan geçiyor. Bu anlamda Marmara’nın etrafında bölgenin sebze ve meyve ihtiyacının karşılanmasına öncelik tanıyan bir teşvik ve planlamaya geçilmesi gerekiyor. Benzer sistem her büyük tüketim bölgesi için planlanıp kurulmalı.

        YEM ÖZEL ÜRETİM BÖLGESİ KURULMALI

        - Türkiye akaryakıtta, gübrede, yemde, tohumda ve tarım ilaçlarında ithalata bağlıdır. Tohum ve tarım ilaçlarını yatırımla geliştirmek mümkün. Gübre ve akaryakıtta dışa bağımlılığı azalmak için petrol yatakları bulmamız gerekir. Aramakla da bulunmaz. Mutlaka yer altında olmalı ki, bulasın. İlerleme sağlayacağımız bir alan ise yem üretimini artırmak. Bunun için belki Konya Ovası büyüklüğünde bir araziyi yemlik üretim bölgesi olarak ayırmak, bunun için özel teşvikler vermek gerekiyor. Yoksa biz daha çok saman ithal ederiz.

        ATILIM İÇİN TEŞVİKLER ARTIRILMALI

        - Önlemlerden biri de tarım kesimine yönelik teşvikleri artırmak olmalı. Zaman içinde teşvik oraları eridi gitti. 2018 yılındaki teşviklerin toplamının GSMH’ya oranı yüzde 0.38’e kadar indi ve 1990 sonrasının en düşüğünü gördü. Bu teşviklerin payı 10 yıl önce 0.50’nin üzerindeydi. OECD ülkelerindeki teşvikler de GSMH’nın yüzde 1’inin üzerinde. Dolayısıyla tarıma yeniden yönelme ve atılım için teşviklerde yeni bir kayda değer bir sıçrama yapmak gerekiyor.

        - Teşviklerin ayrıca tapuya yani araziye değil, ürüne ve üretime verilmesinde büyük yarar var. Türkiye henüz tapu sorununu çözememiş, toprağı adil dağıtamamış bir ülke. Teşviklerden arazi sahibi değil ekip biçen yararlanmalı.

        HAVZA BAZLI ÜRETİME GEÇİLMELİ

        - Nerede ne ekilirse en yüksek verimi sağlarız sorusunun yanıtını bize tarım havzaları veriyor. Tarım havzalarını belirledik ama havza bazında üretime henüz geçemedik. Çünkü tarımda planlamaya adım atamadık. İhtiyaca ve verime göre havza bazlı üretime geçiş mutlaka sağlanmalı. Tarım Bakanlığı tam kapasitesiyle çalışmalı, kapasite eksiliği varsa takviye edilmeli en önemli iki bakanlıktan biri haline getirilmeli.

        ÜRETİCİLER ÖRGÜTLENMELİ

        - Üreticiler havza ve ürün bazında örgütlenmeli. Bu, hem pazarlama hem de üretimin planlanması açısından gerekli. Aracılara karşı üreticinin elini güçlendirebileceği gibi, çiftçinin eğitiminde de, doğru gübre ve ilaç kullanımına da yardımcı olabilir.

        VERİM İÇİN ÖLÇEK BÜYÜMELİ

        - Arazi toplulaştırması hızlandırılmalı, hatta kiralama ve benzeri yöntemler kullanılarak havzalarda ölçek bazında üretime geçilmeli. Türkiye’de tarım yapılan arazilerin ortalama büyüklüğü 13 dönümle sınırlı ve çok küçük. Verimliliğin ve ölçeğin yakalanması için tarım yapılan araziler mutlaka büyütülmeli. Büyük ölçekli şirketler de mutlaka tarıma girmeli.

        Diğer Yazılar