Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu haddini bildirme mevzu acayip ilgimi çekiyor. Herkes birilerine doğruyu öğretme merakı içinde. En son “Türkiye’nin James Bond’u benim” diyen Göksel Arsoy da Aysun Kayacı’ya haddini bildirmiş. “Bu kızımız haddini bilmiyor. Çok bilgisiz demiş” Bir gün önce canlı yayında sık sık mütevazılığından ve içindeki romantik adamdan bahseden TMSF Başkanı Ahmet Ertürk bile iş haddini bildirmeye gelince açıyor ağzını yumuyor gözünü. Önce kendisi için, “Bir kamu görevlisi haddini bilecek” diyen hükümet üyelerine: “Evet herkes haddini bilecek” göndermesi yaptı, ardından ' Hülya Avşar "Ben hortumcu değil, sanatçıyım” diyor' cümleme, kaşlarını kaldırarak, gözlerini açarak “İyi de o da imtiyaz istiyor, vermeyince bela okuyor!” diye cevap verdi. Farklı bir haddini bildirme durumu yani! Ben örneğin geriliyorum böyle ortamlarda… Ne kimseye böylesine bir bildirmişliğim var ne de birileri ayar alırken ortada gülümseyerek durup dikilmişliğim. Rahatsız oluyorum. Üstelik haddini bildirmeye bayılanların mütevazılık konuşmalarının arkasında bolca kibir olduğu duygusuna kapılıyorum. Ben de bunlardan nasibini bolca alanlardanım. Tabii ki öncelikle meslektaşlarımdan bahsediyorum. “Büyük” gazetecilerden. Ya sorduğum soruyu beğenmezler, ya verilen cevaba verdiğim tepkiyi. Ya programa aldığım konuğu onaylamazlar ya da onaylar ama verilen süreyi beğenmezler. Köşelerden haddimi bildirmeye devam ederler. Geçenlerde bir tanesi giydiklerimi, diğeri saçımı beğenmemiş. Bu da yeni yani! Manken miyim ben örneğin… Gazeteciyim. Bir ötekisi bir dergiye verdiğim röportaj fotoğraflarına takılmış. Niye köpeklerimle poz vermişim? Kesinlikle haddim bildirilmeli yani! Kim oluyorum ben? Liste uzar gider. Birilerini röportaja ikna ederken “İyi ama bakın susmakla iyi yapmıyorsunuz, sessizlikle işin çözüleceğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, çıkın konuşun. İnsanlara sizi, sizin ağzınızdan tanıma fırsatı verin” diyen ben, iş kendime gelince sus pus oluveriyorum nedense… Sinirlenmiyorum, heyecanlanmıyorum. Üstelik sadece yazarak değil, gündelik küçük oyunlarla bel altından vurmaya çalışanlara bile gülüp geçiyorum artık. Her şeyin farkındayım, ama görmüyorum sanki! Lars von Trier’in Dogville’i geliyor aklıma… İşkencenin her türlüsüne katlanıp, kaçmaya yeterince çalışmayan Nicole Kidman’ın babasıyla konuşmasını tekrar hatırlıyorum. “Sen bunları kendine sadece kibirli olduğun için yaptırıyorsun!” Yani haddini bildirmek bir tür kibirse… Peki sürekli haddi bildirilmek?

        NE ÖĞRENDİM?

        Hayatın tadını ancak “Yavaşlayarak” çıkarabilirsiniz Aceleye hiç gerek yok

        balcicekpamir@haberturk.com

        Diğer Yazılar