Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Soru bu! Küresel piyasalarda borç verenler cephesinde eskiden geçerli olan soru şuydu: “Ne kadar faiz, getiri taahhüt ediyorsunuz?” Özellikle 2008 krizi sonrası gelişmiş ülkelerin faizleri sıfıra hatta eksiye geçince ve bu ülkelerde büyüme oranları dibe vurunca likidite yüksek getiri ve faiz için kendine yer aradı. Malumunuz gelişmekte olan ülkeler de bu noktada herkesin ilgisine mazhar oldu.

        Özellikle 2010-2014 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerin tahvil ve hisse senedi piyasasına her ay ortalama 30 milyar dolar para girişi oldu. Bu süreç 2017 sonuna kadar benzer bir ortalamayla devam etti. Ancak Şubat 2018’de uzun süre sonra (en son bu kadar sert çıkışı Trump’ın ABD Başkanı seçildiği 2016 Kasım’da görmüştük) ilk kez gelişen piyasalardan net para çıkışı olduğunu gördük. Miktar yüksek değil, 4-5 milyar dolar. Ancak 14 aylık aralıksız para girişi sonrası gelen bu çıkışı düşünmek lazım!

        BIS, yani bankaların merkez bankası olarak tanımlayabileceğimiz bir kurum var. Bütün ülkelerin bankacılık sistemi ve devlet borçlanması üzerinden istatistiki verileri toplayabiliyor. Şimdi onun rakamları üstünden yukarıda yaptığımız analizin hangi ülkeleri nasıl etkileyeceğine bakalım.

        Toplam kredilerin (borçlanmanın) GSYH’ye oranı: Ülkelerin bankacılık sisteminin üretebildiği krediler (reel sektör, hane halkı vs.) ve kamunun yaptığı borçlanmanın toplamının GSYH’ye oranından bahsediyoruz. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 240! Gelişen ülkelerde ise yüzde 190. Gelişmiş ülkeler arasında en yüksek borçluluğu bulunanlar sırasıyla Japonya yüzde 370, Portekiz yüzde 320, Fransa yüzde 300, İtalya yüzde 265 ve ABD yüzde 250. Bizim bulunduğumuz ligde yani gelişen ülkelerde ise en yüksek borçlu ülke yüzde 255 ile Çin! Diğer gelişen ülkelerde borçluluk göreceli olarak düşük. Brezilya’da yüzde 140, Hindistan’da yüzde 124, Meksika ve Rusya’da yüzde 80. Türkiye’de bu oran düşük: Yüzde 114.

        Çıkarım 1: Çin hariç gelişen ülkelerin toplam borçluluk oranları gelişmişlere göre daha düşük. Türkiye toplam borçluluk liginde “düşük borçlular” arasında.

        Toplam firma kredilerinin GSYH’ye oranı: Yukarıda kabasını çıkardığımız analizi şirketler/reel sektör olarak açalım. Toplam firma bazında borçların GSYH’ye oranı gelişen ülkelerde yüzde 90. Gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 104! Gelişen ülkeler arasında şirketleri en borçlu olan ülke yüzde 210 ile İrlanda. Daha sonra yüzde 130 ile Fransa, yüzde 120 ile Hollanda, yüzde 100 ile İspanya geliyor. Bizim ligde ise Çin şirketlerinin toplam borcunun GSYH’ye oranı yüzde 160! Daha sonra yüzde 100 ile Kore geliyor. Toplam borcu yüksek olan gelişen ülkelerden Brezilya’nın şirketlerinin borcunun GSYH’ye oranı sadece yüzde 41. Keza Hindistan’da bu oran yine düşük: Yüzde 50. Türk firmalarının toplam borcunun GSYH’ye oranı ise yüzde 68.5.

        Çıkarım II: Borçlar aşağıya doğru kategorize edilip kamu borcu ayrıldıktan sonra reel sektörün ne kadar borcu var diye baktığımızda gelişen ülkelerin durumunun bozulduğunu görüyoruz. Ancak burada istatistiği bozan ülkelerin başında Çin geliyor. Çin hariç değerleme yapıldığında ise yüzde 68’lik reel sektör borcu/GSYH oranı bulunan Türkiye listenin en üstlerinde yer alıyor.

        Toplam borcumuz düşük olarak kategorize edilebilir. Kamu borcumuz ise oldukça düşük. Hatta hane halkının GSYH’ye oranı yüzde 17 olan borç oranı da karşılaştırmalı olarak düşük diye kayda geçebilir. Ancak borç kalemleri arasında “reel sektör borçları” olarak ayrılan bölümde Türkiye gelişen ülkeler liginde Çin’den sonra en borçlu şirketlere sahip ülkeler arasında ön sıralarda. 2018’de sanırım en yumuşak karnımız da burası olacak.

        Diğer Yazılar