Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dikkatinizi çekmiştir, Borsa İstanbul’da son 2 aydır devam eden bir satış dalgası var. Aslında bu satış dalgasının belli bir kısmı küresel piyasalarla uyumlu. Örnek vermek gerekirse MSCI Gelişen Ülkeler Endeksi son 1 ayda yüzde 4’e yakın değer kaybetti. Aynı dönemde BIST100 endeksine gelen satış da yüzde 5.5’ler seviyesinde. Hatta Brezilya Bovespa endeksinde son 1 aylık kayıplar yüzde 9’u bulmuş; Meksika borsasında ise yüzde 7 olmuş. Bu açıdan BİST100’deki son 1 aydaki satışları makul görebiliriz.

        Bankacılık sektöründe kayıplar çok daha yüksek:

        BIST100’ün son 1 aylık performansı gelişen ülkelerle uyumlu giderken BIST100’ün alt endekslerinden olan bankacılık endeksindeki durum daha can sıkıcı. Borsaya kote 13 bankadan oluşan bu endeksin son 1 aydaki kaybı yüzde 9.5. Tarihi biraz daha açalım. Son 1 yıldaki performanslara baktığımızda, bankacılık endeksinin yüzde 18 kaybettirdiğini, BIST100 endeksinin ise yüzde 1.5 kazandırdığını görüyoruz.

        Aslında Türk bankacılık sektörü kârlılık açısından bir problem yaşamıyor. Özsermaye kârlılık açısından bakıldığında 2018 yıl sonu için beklenen oran yüzde 14.80. Bu oran son 5 yılın en iyi oranı.

        Diğer yandan bankaların sermaye yeterlilik oranı da gayet iyi durumda. Standart Sermaye Yeterlilik Oranı yüzde 16.5’lerde. Basel kriterleriyle uyumlu “Çekirdek Sermaye Yeterlilik Oranı” yüzde 14’lerde.

        Türk bankacılık sektöründe mevcut kârlılık seviyesi ve sermaye yeterlilik pozisyonu düşünüldüğünde bir sıkıntı görülmüyor. Hatta işlerin yolunda olduğu anlaşılıyor.

        Değerlemeler farklı hikâye anlatıyor...

        Bu artılara rağmen yazının başında bahsettiğim üzere Türk bankaları borsada oldukça düşük çarpanlarla fiyatlanıyor. Endeksin ortalama fiyat/ kazanç çarpanı 4.4’lere kadar inmiş vaziyette. Bu oran 2 sene önce 6’da, 4 sene önce 9.5’lerdeydi. Bankalar için çok önemli olan defter değerinin kaç katıyla fiyatlandığını gösteren rasyoya baktığımızda ise 0.55 gibi bir ortalama görüyoruz. Bir başka ifadeyle tüm borçlar ödendikten sonra net varlıklara defterde yazan fiyatın yarısı veriliyor.

        Sorun ne olabilir?

        Önümüzdeki dönemde artan faizlerin etkisiyle kredi hacminin yavaşlaması bekleniyor. Düşen kredi hacmi bankacılık sektörü için daha az gelir kazanılması anlamına gelecektir.

        Diğer yandan yine yükselen faizler bankaların ellerinde tuttukları menkul kıymetlerin (devlet tahvili) zarar yazmasına yol açacak. Ancak bankalar ellerinde yüklü miktarda enflasyona endeksli tahvil de tutuyor. Bu sebeple enflasyona endeksli tahviller bankaların artan faiz ortamında can simidi olacaktır. Diğer yandan bankalar net faiz marjını yüksek tutmayı gayet iyi biliyor. Yani yükselen faizlerin kaynaklarını etkilediğinden daha fazlasını kredilerine aktarabiliyorlar.

        Ancak...

        Son zamanlarda Türk bankacılık sistemini zorlayan bir konu var: “Borç yapılandırmaları”. Bloomberg’in hesaplamasına göre son dönemde sayıları 7-8’i geçmeyen şirketin toplam büyüklüğü 20 milyar doları (90 milyar TL) bulan yapılandırma talepleri bankaları zorluyor.

        Kaynakların yüzde 55’inin mevduat olduğu ve ortalama mevduat vadesinin de 3 ay olduğu Türk bankacılık sektörünün mevcut birkaç yıllık kredileri 5-10 yıl gibi sürelere yayması kolay değil. Hele çok kısa bir süre içinde 20 milyar dolarlık bir yapılandırma talebiyle karşı karşıya kalmak hiç bekledikleri bir durum değil. Piyasanın da korktuğu, yapılandırma taleplerinin arkasının gelmesi.

        Diğer Yazılar