Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YSK’dan haftalardır beklediğimiz, İstanbul için yerel seçimlerinin akıbetinibelirleyecek karar açıklandı. YSK’nın tespit ettiği usulsüzlükler sebebiyle “Büyükşehir Belediye Başkanlığı” seçimleri iptal ediliyor ve yeni seçimler için 23 Haziran tarihi veriliyor. Karara gerekçe olarak “sandık kurularının bir kısmının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu durumun da, seçim sonucuna tesir etmesi” gösterildi.

        Diğer yandan YSK’ya yapılan diğer başvuru “2 ilçe bazlı seçimin yenilenmesine” ise gerek olmadığı kanaatine varıldı ve mevcut seçim sonuçları kabul edildi.

        YSK yani Yüksek Seçim Kurulu’nu biraz açalım. YSK bir yüksek mahkeme, yargı organı değil. Ama seçim uyuşmazlıkları hakkında kesin karar verme yetkisine sahip ve en üst yargı makamı ve aldıkları kararların aleyhine başka bir merciye başvurulamaz.

        Şimdi ilerleyelim...

        YSK kararı net. İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri tekrarlanacak. Karar net ve bağlayıcı olmakla beraber, YSK’nın, seçim iptalini getiren şartların aynı zaman ve şiddette etkilemesi beklenen “İlçe seçimleri, Belediye Meclis Üyeliği seçimleri” neden iptal etmediği bir tartışma konusu açtı.

        Diğer yandan,İYİ parti ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir başka argüman daha ortaya atıldı. Aynı sandık kurulu işleyişinin geçtiğimiz iki yıl içinde yapılan “Anayasa Referandumu ve Cumhurbaşkanlığı, Milletvekili seçimlerinde” de geçerli olduğu hatırlatılarak, YSK kararından sonra bu iki seçimin de, tartışmalara dahil olması gerektiği iddia edildi.

        Görüleceği üzere, YSK kararı kendisinden ziyade “kapsayıcılığıve geçmiş dönem teamülleri” üzerinden tartışılan bir karar olarak piyasa gündemi kaplıyor.

        Fiyatlamalara negatif baskı yapan unsurun, YSK’nın “Seçim iptal ve tekrar” kararı olduğunu düşünmüyorum. Daha ziyade yukarıda belirtiğim üzere, kararın “kapsayıcılığıve daha önceki teamüllerle uyumu” konusunda vatandaş ve yatırımcı nezdindeki soru işaretlerinden kaynaklandığını düşünüyorum.

        Üstelik bu tartışmalar sadece Türkiye’de de yapılmıyor. AB Komisyonundan tutun da derecelendirme kuruluşlarına kadar YSK kararları, Türkiye’de seçim sistemi, kurallar ve evrensel hukuk çerçevesinde tartışılıyor.

        Karar Sonrası ilk fiyatlamalar

        YSK kararı sonrası ilk işlem gününde, Türkiye risk primi (CDS) oranlarının, 25 baz puan artarak L+ 465 seviyesine yükseldiğini gördük. Bu 2018 Eylül ayından beri gördüğümüz en yüksek risk primi oranı.

        Kurda da ise yüzde 1’e yakın değer kaybı oluştu. Böylece Türk Lirası’nda yıl başından beri ABD Doları’na karşı değer kaybı yüzde 14’ü buldu. 2 yıllık kayıp ise yüzde 42.

        10 yıllık Türk tahvilleri ise 7 ay aradan sonra yeniden yüzde 20’nin üzerine çıktı.

        Bu seviyelerin hiçbiri Türkiye ekonomisi için rahat sular değil. Piyasa bu seviyelerde fiyatlama yaparken ne enflasyonla mücadeleprogramını uygulayabilirsiniz ne de ekonomik reform ajandasından bahsedebilirsiniz. Bunun yanında da dolarizasyon, yatırım iklimin bozulması gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kalırsınız.

        Bu sebeple bir an önce bu tekin olmayan sulardan uzaklaşmak lazım. Ama nasıl?

        Makro ekonomi ve dış politika özelindeyapılabilecekler tabii ki sürece katkı verir. Ama gerçekçi olmak gerekirse, kısa vadede buradan çok bir beklenti içinde olmak naif kaçar.

        Herkesin aklı İstanbul seçimlerinde. Yüksek perdeden yapılan itirazlara rağmen muhalefet seçimleri boykot etmeyeceğini açıkladı. Bu bence tartışılan YSK kararı arkasından olumlu bir gelişme.

        Önümüzdeki 1.5 aylık seçim sürecinde; kullanılacak dilin tonu, kampanyaların sertliği, toplumsal kutuplaşmanın oluşmaması için atılacak adımların hepsi piyasalardaki YSK kararı sonrası görülen negatif fiyatlamayı azaltacaktır. Hiç olmazsa bu 45 günde buna dikkat edelim. Bir seçim, hem de yerel seçim uğruna bu ülkenin, 80 kazanımlarını daha fazla hırpalamayalım.

        Diğer Yazılar