Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2004 yılında, Kıbrıs adasının bölünmüşlüğüne bir son verilmesi için dönemin Birleşmiş Miller Başkanı Kofi Annan’ın önderliğinde (bu sebeple de tarihe Annan Planı olarak geçti) adada bir referandum yapıldı.

        Referandumun amacı Rum ve Türk kesimi olarak ikiye ayrılmış olan Kıbrıs yönetimini “Kıbrıs Federe Cumhuriyeti” adı altında 2 ülkenin sırayla yöneteceği bir federe devlet haline getirmekti. Bu amaçla 2004 yılında hem Rum kesiminde hem de Türk tarafında aynı anda referandum yapıldı. Türk tarafında yüzde 65 oranında Annan Planı’na destek çıkarken, Rum tarafında bu oran sadece yüzde 24 çıktı.

        O sıralar G.Kıbrıs’ın AB’ye üyelik başvurusu söz konusuydu. Rum tarafının Annan Planı’na duyarsız kalmasının en büyük sebeplerinden biri de “Nasıl olsa her halükarda AB’ye üye olacağız. Çok da içimize sinmeyen bu dönüşümlü başkanlık sistemi içiren referanduma evet demek zorunda değiliz” algısıydı.

        Diğer yandan Türk tarafında “Yıllardır devam eden bölünmüş bir Ada’da yaşama ve Türkiye dışında tanınmama” durumu seçmen üzerinden Annan Planı’na daha büyük sempatiyle bakılmasında neden olmuştu.

        Referandumdan sonra kim ne dedi?

        Referandum öncesi ABD’den AB’ye kadar uluslararası camianın Annan Planı’na büyük desteği vardı.

        Rum tarafının planı reddetmesi sonrasında ise büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Özellikle de AB tarafında.

        Avrupa Birliği Komisyonu'nun referandum sonrası yaptığı resmi açıklamada “ … Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Adası’nın bölünmüş statüsünü ortadan kaldıran olan referanduma onay vermemesinden dolayı büyük üzüntü duymaktayız. Bu referandum büyük bir şanstı ve maalesef kaçtı.” dendi.

        Komisyondan gelen açıklamada ayrıca Kuzey Kıbrıs’ın Annan Planı’na verdiği büyük desteğin memnuniyet verici olduğu ifade edildi ve “Komisyon Kuzey Kıbrıs ile ekonomik bağların artırılması için her türlü yolu deneyecektir” diye not düşüldü.

        Ancak AB, deklare ettiği büyük pişmanlığı ve üzüntüsüne rağmen, sorunlarını çözmeyen G.Kıbrıs Rum Yönetimi’ni , referandumun hemen arkasından AB üyeliğine kabul etti.

        Gelelim bugüne…

        Köprülerin altından çok sular aktı..

        Artık ne AB ne BM Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüyle ilgileniyordu.

        Ta ki Doğu Akdeniz çanağında ve Kıbrıs Adası’nın altında büyük doğal gaz rezervleri bulunana kadar.

        Bu konuda, HaberTürk ‘te ayrıntılı yazdığım yazımı okumak isteyenler için linkini buraya bırakıyorum

        Adanın etrafında arka arkaya çıkan ve Afrodit ve Calypso isimleri verilen doğal gaz sahalarında 400 milyar m3’lük gaz rezervi olduğu tahmin ediliyor. Üstelik bunlar sadece keşfedilenler. Adanın etrafında yapılacak ayrıntılı sondaj çalışmalarında, daha fazla doğalgaz rezervine ulaşılması büyük olasılık.

        G.Kıbrıs Rum Yönetimi İtalyan, Fransız ve Amerikalı enerji şirketlerine Ada’nın etrafında sondaj yapma için ruhsat verdi.

        Hukuki yönden iki sakınca…

        G.Kıbrıs Rum Yönetimi, 2004 yılına “Biz tek ülke olmak istemiyoruz. Birleşmeye karşıyız” dedikten 15 yıl sonra, ikiye bölünmüş olan Kıbrıs Adası’nın “Bütün Münhasır Ekonomi Bölgesini” tek başına sahip olduğunu düşünüyor. Ve lisans dağıtıyor.

        Diğer yandan 1994 Uluslararası Deniz Hukuku Kanunu göre (ki G. Kıbrıs bu anlaşmayı 1995’te imzalamış) kendi kıyısından 12 deniz mili sonrası Münhasır Ekonomi Bölge (200 deniz miline kadar) olarak tanımlanıyor ki bu sahada ülkeler petrol, doğal gaz araması yapabilirler. Türkiye bu hakkını kullanarak Ada’nın etrafında arama çalışması yapabilir.

        Ekonomik olarak ölü bir tercih.

        İsrail de kendi münhasır bölgelerinde bulduğu gaz rezervlerini, G.Kıbrıs ile anlaşıp toplu olarak Girit Adası üzerinden önce Yunanistan’a, oradan da İtalya’ya ulaştırmaya çalışıyor.

        Amaç; enerji tüketimi yüksek olan G. Avrupa’nın Rusya gazına bağımlılığını azaltmak. Ancak ekonomik olarak bu projenin verimli olması mümkün değil. Çünkü coğrafi şartlar gereği bu proje ile Avrupa’ya ulaşan gazın Rus gazı ile maliyet olarak baş etmesi mümkün değil.

        Burada da tek çıkar yol. Kıbrıs Adası dahil Doğu Akdeniz çanağında çıkan gazın en ucuz ve en kısa yol olarak Anadolu üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması.

        Görüldüğü üzere hem Kıbrıs Adası etrafında çıkan gazın hem de İsrail gazının geleceğini olması için “Kıbrıs’ın bölünmüş statüsünün” bitmesi gerekiyor.

        O gün Annan Planı'na evet demeyenler ya da Kıbrıs’ın sorunlu ülkesini üye yapanlar, eğer Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltmak istiyorlarsa Kıbrıs’ta çözüm üretmek zorundalar.

        Diğer Yazılar