Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANLARININ sözlü atışmaları olmasaydı, demek ki, gündemimize hiç girmeyecekti Kıbrıs...

        Adadaki cumhurbaşkanlığı seçiminden, “solcu” ve “çözümden yana” kimliğiyle bilinen Mustafa Akıncı’nın, yüzde 60.50 oranında oy alarak zaferle çıkmasına rağmen...

        “Yavru vatan” bildiğimiz Kıbrıs’ta önemli bir siyasi olay yaşanacak, milletvekili veya cumhurbaşkanlığı seçimi olacak da, bu, öncesi ve sonrasında Türkiye’de tartışılmayacak... Hayrettir.

        Her önemli Kıbrıs olayı öncesinde, TV kanallarında, sabahlara kadar süren programlar yapılırdı bu ülkede...

        Kendi içimizle o denli meşgulüz ki, Türkiye için stratejik önem taşıdığına inanılan Kıbrıs’ta, iki hafta üst üste yapılan ve köklü bir değişim getireceğe benzeyen son seçim, ülkenin tartışma gündemine giremedi.

        Ta ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından “yavru vatan” sözcüğü eşliğinde yeni seçilen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya yönelik eleştiriler çıkana ve Kıbrıslı muhatabından -nezaketi elden bırakmasa bile- diyeceğini demekten geri kalmayan bir cevap gelene kadar...

        Atışma, Ankara’nın sandıktan farklı bir sonuç çıkmasını beklediğinin işareti sayılabilir.

        Türkiye için, Kıbrıs, öncelikler sıralamasında hayli zamandır eski yerinde değil. Kıbrıs’a önem verilseydi, seçilen yeni cumhurbaşkanının, Türkiye ve AK Parti iktidarı için dış politika arenasında bir süredir karşılaşılan sıkışıklığı aşmada işe yarayabilecek bir “fırsat” sağladığı fark edilecekti.

        Yeni bir yüzün belirmesi yeni açılımlara imkân sağlar; yeni açılım da, daha önce Türkiye ve Kıbrıs Türk’ü için olumlu iken son zamanlarda tersine dönmeye başlamış moral üstünlüğü, yeniden elde etmeye kapı aralayabilir.

        AK Parti, Kıbrıs’ta, Rauf Denktaş’ın tarihi kişiliği yüzünden yaşanan tıkanmışlığı, “Annan Planı”nı kullanarak aşma yollarını aramamış mıydı?

        BM Genel Sekreteri’nin adını taşıyan plan, referandumda (2004), Türk tarafından yüzde 75 destek görmüşken Rumların büyük çoğunluğunun plana “Hayır” demesi, Ankara’nın yüzünü güldürmemiş miydi?

        “Çözümden yana” bilinen Mehmet Ali Talat’ın Denktaş yerine KKTC cumhurbaşkanı seçilmesiyle (2005) birlikte, uluslararası arenada, Türkiye’nin tezleri daha dikkatle dinlenmeye başlanmamış mıydı?

        Bu soruların hepsinin cevabının “Evet” olduğunu biliyoruz.

        Diplomasi her yeni durumdan yararlanma sanatıdır.

        Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs’ta halkın yüksek desteğiyle KKTC cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesi de, Annan Planı ve geçmişte M. Ali Talat’ın aynı makama seçilmesi sonrasında meydana gelen durumlara benzer bir diplomatik rahatlama getirebilir.

        Tabii, o dönemlerde elde edilen moral üstünlüğün “çözüm” ile taçlandırılamamasına yol açan yanlışlıkların tekrarlanmaması şartıyla...

        Kıbrıslı Rumlar, Annan Planı ve M. Ali Talat seçimi sonrası kaybettikleri moral üstünlüğü geri almak için büyük gayretler sarf ettiler, hâlâ sarf ediyorlar... Vaktiyle “Annan Planı”na alenen destek vermiş Nikos Anastasiadis’in 2013 yılında cumhurbaşkanı seçilmesi, Rum tarafının aynı yolda yeni bir çabası sonucudur.

        Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı, dengeleri yeniden KKTC ve Türkiye lehine çevirebilir. Bunun en olumlu etkisini, hiç kuşkusuz, Türkiye ve Ankara’daki siyasiler hissedecektir.

        Yüzde 60’ın üzerinde bir oy oranı, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın şahsının ve Kıbrıs için savunduğu görüşlerin arkasında, güçlü bir “milli irade” bulunduğunu gösteriyor.

        Gerçekleri görelim ve Kıbrıs’la ilgili tavırlarımızdan başlayarak dış politikamızı 2002 seçimlerinin hemen sonrasında belirlenmiş akılcı ilkeler istikametinde yeniden gözden geçirelim.

        Diğer Yazılar