Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “NEDEN böyle oldu?” sorusunun cevabını merak edenler, geçen ağustos ayından beri bu sütunda çıkan yazılara göz gezdirebilirler. Deneyimli başka siyaset gözlemcilerinin seçime gidilen ortamda yazıp söyledikleri de bu anlamda işe yarayabilir.

        AK Parti sandıktan birinci çıksa bile milletvekili sayısı yetmediği için hükümeti kuramayacak duruma göz göre göre geldi.

        Eğer bu durumdan çıkmayı ve yeniden ülke kaderinde belirleyici olmayı diliyorsa AK Partililer, “Ne yapmalı?” sorusunu gündemlerine taşımalı.

        Ülkenin son 12 yılında silinmez izler bırakmış partidir AK Parti.

        Kendisini iktidara taşıyan ve her seçimde sayısı artan seçmen kitlesinin en önemli bölümü son seçimde de ona oyunu verdi. Verdi ve onu açık ara “1. parti” yaptı. Yeni Meclis’te en kalabalık milletvekili AK Parti sıralarında oturuyor olacak.

        Eğer koalisyonda yer almayı düşünüyorsa, en kolay formül hâlâ AK Parti’nin içinde yer alacağı formüllerden biridir. Muhalefete geçmeyi daha uygun buluyorsa, yeni hükümetin korkulu rüyasına dönüşebilir AK Parti grubu.

        İçerisinden çıkardığı ve Cumhurbaşkanı seçilmesini sağladığı lideri, varlığıyla, AK Parti’nin bundan böyle izleyeceği yolu kolaylaştırabilir.

        Her şeyden önce “Ne yapmalı?” sorusuna sağlam cevaplar verdikten sonra...

        Bazıları “Fabrika ayarlarına dönmek” tavsiyesinde bulunuyorlar ya, eğer öyle bir düğmesi varsa partinin, hemen o düğmeye basılmalı. 2002 öncesinin özelliklerine kavuşmak, yeniden kadro hareketine ve “ortak akıl” ile hareket etme kararlılığına dönüşmek, istediğini sadece kendisi gibi olanlar için değil ülkenin bütünü için istemek ve bunu sağlayacak biçimde ittifaklar kurmak, ittifaklarını yenilemek...

        “Fabrika ayarları” buydu AK Parti’nin...

        “Avrupa Birliği perspektifinde kalmak” derken ve bu yolda kararlı adımlar atarken, “İslam dünyasıyla bağlarını pekiştirmek ile birlikte Batı ile de eşit düzeyde ilişkiler kurmak” üzerine oturan dış politikasını izlerken de...

        İlk ele aldığı konu olarak “özgürlükler alanını genişletme”yi seçer ve “basın özgürlüğü” için en kapsamlı liberal bir yasayı hazırlarken de...

        “Tek akıl” nedense “1 Mart tezkeresi geçsin” sonucuna varmışken, “ortak akıl” sayesinde Irak batağına saplanmaktan kurtulurken de...

        Bürokraside kıyım uygulamak yerine insan kazanma yöntemiyle hareket ederken de...

        Merkez Bankası’na liyakatli ve dirayetli bir yönetim kazandırıp ekonomiyi ehil ellere bırakırken de...

        Yolsuzluk ve yoksulluk ile samimi mücadele ederken de...

        Hep “kendisi gibi”, “olmak istediği gibi” bir iktidar idi AK Parti ve o sayede halkın yarısı arkasına takılabilmişti.

        Diğer yarısına kendisini “dışlanmış” ve “ötekileşmiş” hissettirmeden hem de...

        Ona oy vermeyenler veya verdiği oyu başkalarından saklama ihtiyacı duyanlar bile, AK Parti iktidarında kendilerini “güvende” hissedegeldiler...

        Tekrar öyle bir parti haline gelmek için fabrika ayarlarına dönmek gerekiyorsa...

        Zordur, ama yapılabilir.

        Şimdiye kadar oyları büyük çapta geriye gitmiş, tek başına iktidarı elde tutma özelliğini kaybetmiş partiler (CHP, AP, DYP, ANAP) bir daha bellerini doğrultamadılar.

        Başlarına geleni sağlıklı değerlendirmek bir yana, “Bu durumdan nasıl çıkarız?” sorusuna doğru cevap veremedikleri için... Aksine, doğru söyleyenleri yanlarından kovmayı, etraflarını hoşlarına gideni söyleyenlerle donatmayı marifet bildikleri için...

        AK Parti zoru başarabilecek mi bakalım?

        Diğer Yazılar