Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde çıkılan Afrika gezisinin duraklarından biri Libya’ydı; oraya giderken, bir geceyi, Tunus’un Cerbe Adası’nda geçirmiştik. Bir ucundan diğerine tamamen turistlerin rahat ettirilmesine çabalanan bir adaydı burası...

        Tunus ekonomisi büyük çapta turizm gelirlerine dayanıyor.

        Geçen gün, Tunus’un turizm merkezlerinden Sousse’de, Kalaşnikof’unu şemsiye içerisine saklamış bir militanın açtığı ateş sonucu, 38 turist hayatını kaybetti. IŞİD diye de bilinen DAEŞ’in üstlendiği kanlı eylem yüzünden, turizm mevsiminin daha yarısına ulaşılmamışken, tatillerini Tunus’ta geçirmeye hazırlanan yabancılar rezervasyon iptaline gitti.

        Eylemin sebebi, gözlemcilere göre, Tunus’un turizme dayalı ekonomisini ağır yaralamak...

        Bunda başarılı olmuşa benziyor DAEŞ...

        Müslüman olma iddialı bir örgüt, neden Müslüman bir ülkenin ekonomisini hedef alsın?

        Sorunun cevabı basit: Ülkenin gelirlerine vurulan darbe ekonominin kötüleşmesine yol açar; ekonomik sıkıntılar ise orada yaşayanları her türlü telkine açık hale getirir. DAEŞ gibi İslam coğrafyasında terörü ülkeleri dize getirmek amacıyla kullanmayı “dini gereklilik” gören örgütlerin telkinine bile...

        Unutmayalım, Tunus’un komşusu Libya, DAEŞ’in hedefi. Başkent Trablus, yılın ilk aylarından bu yana, sürekli DAEŞ saldırıları altında.

        DAEŞ’in bu coğrafyada etkili tek güç haline dönüşme projesinin yeni bir aşamaya geçtiği anlaşılıyor ve bu aşamanın kritik hedefi de, belli ki, Afrika’nın kuzeyi... Libya, Tunus, Cezayir gibi ülkeler...

        İlk aşama, Irak ve Suriye’de özellikle su ve petrol kaynağı zengin bölgeleri eline geçirmesiydi DAEŞ’in; haritaya bakıldığında görülüyor, DAEŞ bölgede artık geniş bir bölgeye hükmediyor. Birkaç merkezi daha düşürürse Türkiye’nin en geniş sınırı DAEŞ ile olacak.

        Stratejisi yalnızca zengin bölgeleri ele geçirmekle sınırlı değildi DAEŞ’in; bir başka önemli stratejik unsur da, yerleşmeye çabaladığı bölgenin dışından “yabancı” savaşçılarla savaşını yürütmesiydi.

        Afrika’nın kuzeyini hedef aldığı ikinci aşamada, Libya ve Tunus’tan gelmiş veya Batı ülkelerinde yaşayan Libyalı ve Tunuslulardan derlenerek Irak ve Suriye’ye savaşmak üzere getirilmiş militanlarını kullanacağı anlaşılıyor.

        Libya’da öyle; orada DAEŞ bayrağı altında savaşı, Irak ve Suriye’de savaşmayı öğrenmiş Libyalılar yürütüyor. Yarın ekonomisini çökertme planı başarıya ulaşırsa, Tunus’a da, ülkenin Irak ve Suriye’de DAEŞ adına savaşmış unsurları sökün edecektir.

        “Yabancı savaşçılar”, ikinci aşamada, kendi ülkelerindeki DAEŞ egemenlik savaşında “yerli” hale gelebilecek...

        Planın böyle olduğu çok belli.

        Tunus’ta Kalaşnikof’lu saldırının gerçekleştirildiği gün, Kuveyt’te de bir Şii camisine karşı düzenlenen canlı bomba eyleminde 27 kişi hayatını kaybetti. O eylem de, muhtemelen, Körfez’i de DAEŞ için savaş alanı haline dönüştürme amaçlıdır. Yakında anlarız.

        Konuyu ele alışımın sebebi, DAEŞ’in niyetleri konusunda kafaları hâlâ karışık olanları biraz olsun uyandırmaktır.

        Sıradan bir örgütten ve onun bir kişiye, ülkeye, bölgeye yönelik sınırlı etkili eylemlerinden söz etmiyoruz; İslam dünyasını bütünüyle hedef alan bir örgüt bu, adı üstünde “devlet” olmayı ve öyle tanınmayı hedefliyor. Buna erişmek için kullandığı yöntem de “terör”...

        Evet, Allah saklasın, sınırımızda durmayı bilmeyebilir ve günü geldiğinde Türkiye’yi de hedef olarak seçebilir DAEŞ...

        Herkes hesabını buna göre yapsın.

        Diğer Yazılar