Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti’nin en güçlü olmadığı bir dönemde yapıldı “5. Olağan Kongresi”; ancak önceki 4 kongreden çok daha görkemliydi.

        Her genel seçimden oylarını artırarak çıkmıştı AK Parti; ilk kez son seçimde oy düşüşü yaşadı ve hükümeti tek başına kuramadı...

        Teröre gem vurmaya yarayan “çözüm süreci” buzdolabına kaldırıldı ve her gün şehit cenazeleri gelmeye yeniden başladı...

        Hak ve özgürlüklerin genişletildiği, askeri vesayetin zayıflatıldığı bir dönem geride bırakıldı; yurtdışından “Medyaya baskı var” şikâyetleri yükseliyor, il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları hüküm sürüyor, “sıkıyönetim” çağrıları yapılıyor...

        Kamuoyu yoklamalarına göre, 1.5 ay sonra sandık başına gidildiğinde, AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olması kolay görünmüyor...

        Bu tablo herkesin zihnindeyken yapıldı görkemli kongre...

        Görkemliydi ve disiplinli de... O sebeple fazla uzun sürmesi gerekmedi; öğle saatlerinde seçimlere geçildi; akşama uzun bir süre varken genel başkan ve MYK üyeleri listeleri oyların tamamını alarak onaylandı.

        Ne güzel.

        AK Partili yöneticiler, önümüzdeki seçimde AKP’ye oy vermeyi düşünenler bu tabloya bakıp sevinmiş olmalı.

        Parlamenter demokratik sistemlerde partilerin kongreleri önemlidir. İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde partilerin kongreleri günlerce sürer; orada hem önceki dönemi değerlendirir, hem de gelecekle ilgili planları tartışırlar.

        O değerlendirme ve tartışmalar sırasında göze çarpan, söyledikleri beğenilen delegelerin önü açılır, yönetime gelmeleri sağlanır.

        Kongrelerin heyecanlı olduğu dönemler bizde de yaşandı. 1980 askeri darbesine kadar... Darbeci generaller yalnızca partilerin hepsini kapatmakla kalmadılar, particiliği de kötü göstermeyi başardılar.

        Parti kapatmanın “meşru” görüldüğü sonraki dönemde partilerin ayakta ve hayatta kalmak için buldukları yöntemlerden biridir kongreleri önemsizleştirmek...

        Bir diğer tedbir de, parti teşkilatlarını önemsizleştirmekti.

        Konuşmalar yüzünden partiniz kapatılabiliyorsa, partilileri konuşturmazsınız, olur biter...

        Çoğu partinin kongresi, bu yüzden, konuşulmadan, tartışılmadan başlayıp bitiyor 1980 sonrasında...

        İyi mi oluyor?

        Olmuyor. İnsanlar “parti disiplini” gerekçesi ileri sürülerek konuşturulmayınca, içlerinde biriktirdikleri sıkıntıları, şikâyetleri meşru ve uygun zeminlerde ifade edemeyince... Örgütleri ve kurumları içerisinden kemiren alternatif mekanizmalar devreye giriyor.

        Listede o var da, neden öteki yok?” diye irdelemekle başlayan sorgulamalar ağızlardan medyaya oradan da teşkilata yayılıyor, sonra da partilerin atmosferini zehirliyor.

        Benzer bir zehirlenme de seçimler öncesinde aday listeleri hazırlanırken yaşanıyor.

        Liyakat, gayret, fedakârlık, sadakat gibi birbirini destekleyen sıfatların yerini keyfiliğin aldığı her ortam demokratik sistemi zehirler çünkü.

        Dengeler, bu tür ortamlardan az zehirlenenlerin lehine değişir.

        AK Parti’nin kendisi, zehirlenmiş bir demokratik ortamda doğmuş ve göz kamaştırıcı bir kadro öncülüğünde, liyakat, gayret, fedakârlık ve sadakat unsurlarının önemsendiği ilkelerle siyasi hayata giriş yapmıştı.

        Kuruluş, Afyon’da günler süren konuşma ve tartışmaların uzlaşma zemininde erişilen ilkelerle gerçekleştirildi.

        O ilkeler iktidara gelince “ortak akıl” eşliğinde birer birer uygulamaya konuldu.

        Dünyayı doğru okumanın ve çağdaş değerlerle buluşmanın sağladığı özgüvenle...

        Etraftan gelen eleştirilere de kulak verilerek...

        Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasında “kuruluş değerleri” diye vurguladığı, özgüvene dayalı uzlaşmanın ortaya çıkardığı değerlerdir.

        Umarım, AK Parti, o değerlerle yeniden buluşur.

        Diğer Yazılar