Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye üzerine bir anlaşmanın tuğlalarının üst üste konulduğu artık iyice belli olmaya başladı da, acaba inşaat bitti mi, yoksa hâlâ yapılana ufak tefek müdahale imkânı var mı, işte o henüz belli değil...

        İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri, daha savaş devam ederken (22-26 Kasım 1943’te) Tahran’da bir araya gelmişlerdi; ardından 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında Yalta’da buluşup sonraki dönemin temel taşlarını üst üste koydular. Roosevelt (ABD), Churchill (İngiltere) ve Stalin’in (Sovyetler Birliği) üzerinde anlaştıkları maddelerle hem Avrupa’nın haritası yeniden çizildi, hem de BM başta olmak üzere birkaç uluslararası kurumun inşasına geçit verildi.

        Uzlaşma ve anlaşmalar bazen böyle aleni yapılır...

        İran’la nükleer konusundaki uzlaşma arayışı da belli bir aşamadan sonra aleni yürütüldü.

        Suriye üzerine bir uzlaşmaya doğru gidiliyor, son BM Genel Kurulu sırasında liderlerin ağzından verilen mesajlar buna işaret ediyorsa, taraflar bu defa arayışlarını gözlerden uzakta yapmış olmalılar...

        ABD Başkanı Barack Obama’nın, “Beşar Esad’la olmaz” mesajına takılıp kalmak yerine, “Biz bu konuda Rusya ve İran’la görüşebiliriz” cümlesini önemli saymak daha doğru olur.

        Rusya ve İran’la müzakere edilerek varılacak sonuç, ancak “Esad’lı” bir formül olabilir...

        Esad’lı, ama nasıl bir Suriye?

        Öyle anlaşılıyor ki, taraflar, Esad’ın hâkimiyet alanını daraltmak niyetindeler. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya gezisi sonrasında “butik Suriye” deyimini kullanmıştı ve “Hama-Humus’tan başlayıp Akdeniz kıyısında Lazkiye’ye uzanan bölge” tanımını da getirmişti ya, işte o bölgenin Esad’a bırakılmak istendiğini varsayabiliriz.

        Tartus’ta üssü ve çok sayıda askeriyle silah ve teçhizat yığınağı bulunan Rusya’nın gözetimi altında...

        Şam’da ise farklı bir yönetim öngörülüyor olabilir.

        Libya da, Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, adı konmamış olsa bile, Trablus ile Bingazi etrafında iki merkezli bir yönetime dönüşmüş durumda.

        Acaba Suriye’de, tabii böyle bir hesap var ise, iki merkezli olmakla yetinilecek mi, yoksa ülkenin daha küçük kıyımlara uğratılması ve kantonlara ayrılması mı söz konusu olacak?

        Hatta başıbozuk bir devlet yapısı bile ortaya çıkabilir uzlaşma sonrasında...

        Bu muhtemel yönetim formüllerinin istisnasız hepsi, aralarında olumsuzluk dozu farklı olsa da, Türkiye’nin aleyhinedir.

        Türkiye “Esad’la olmaz” ısrarını sürdürürken birdenbire “Esad’la da olur” noktasına gelmişse -tabii eğer gerçekten bu noktaya gelinmişse-, bunda karşısına çıkan tablonun “Ölümlerden ölüm beğen” deyimini hatırlatması rol oynamış olabilir...

        Kantonlara ayrılmış veya iki merkezli bir Suriye ile sınırdaş olma ihtimali, Türkiye için, güvenlik sorununun çok daha büyümesine yol açacaktır çünkü...

        Birinci Dünya Savaşı devam ederken, İngiltere ile Fransa, Çarlık Rusyası’nın da muvafakatiyle, çözülmesini mukadder gördükleri Osmanlı topraklarını aralarında paylaştıran “gizli” bir anlaşma üzerinde uzlaşmışlardı. Uzlaşmayı sağlayan iki tarafın diplomatlarının adlarını taşıyan Sykes-Picot Anlaşması’nın varlığından, Rusya’daki Kızıl Devrim (1917) sonrasında, Bolşevikler’in anlaşmayı deşifre etmesi sayesinde haberdar olundu.

        Haberdar olundu da ne oldu? Savaş sonrasında, o anlaşmanın neredeyse bire bir gerçekleştiği görüldü.

        Suriye konusunda fırında bir şeylerin piştiği belli de, “Sykes-Picot” türü “gizli” bir şey mi pişen, yoksa “Yalta” türü “aleni” mi, henüz o meçhul.

        Diğer Yazılar