Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Salı günkü yazıda ekonomide neden reform yapmanın elzem olduğunu ve neden hemen yapmak zorunda olduğumuzu tartıştım.

        MEMLEKETİN EKONOMİSİ YENİ SİSTEMDEN NE BEKLİYOR?

        Yapışkan enflasyon sürekli yükseliyor ve dalgalanıyor. Şirket borçları finansal istikrarı tehdit ediyor. Döviz kuru istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Kişi başı milli gelir 7 yıldır aynı aralıkta takılmış kalmış. Cari açık yüksek. Üstelik piyasa faizleri gün be gün artıyorsa, doğru zaman gelmiştir.

        Öncelikle 'Reform nedir?' konusunda anlaşmalıyız. Tarihsel bağından koparmadan, anlamını özümseyerek bir giriş yapalım.

        Kilisenin baskısı artıyordu. Toplumsal hayatı günden güne ezen bağnaz kilise bunu bir yandan ruhban sınıfının servetini artırmak için kullanıyordu. Matbaanın yaygınlaşması ile kendileri de İncil'i okuyan halk dünyevi hayata ilişkin yorumların bilinçli şekilde saptırıldığını görünce işler değişti. Almanya'da Luther, Fransa'da Calvin farklı zamanlarda isyan ettiler. Önce din, ardından içtimai hayat değişti. Bu süreç reform olarak anıldı. Kilise'nin tahakkümü bitti.

        Osmanlı'da III. Selim ile başlayan ıslahat (Reform) hareketi ise daha çok dış basınçla ilerleyen ve öykünmeci, geçmişi ihya etme özlemi taşıyan bir asırlık efora dönüştü. Restorasyon mümkün olmadığı gibi işler iyice sarpa sardı. Tarih aktı ve milletin siyasi organizasyonu Cumhuriyet'e kadar uzandı. Tanzimat Fermanı ile başlayan yenilenme ihtiyacı, Islahat Fermanı ile haklarını genişleten yabancılara dokunarak yürümüş ve 908'deki devrime kadar uzanmıştır. Bu köprünün diğer ayağı, herkesin bildiği gibi modern Türkiye'ye çıkar.

        Avrupa'da da karşı-reform adımları olmuştu elbet. Yapılanların mutlaka bir sonucu olacak. En kısadan, bir progress sağlanacak. Milenyum sonrasında kurduğumuz modeli değiştirmenin zamanı geldi çünkü.

        ''Kamu borcunu azalt - borcu daha iyi yönetecek özel sektöre devret - özelleştirmeler ile gelirleri artır ve devleti küçült - iç talebi canlı tut - düşük katma değerli üretim ile sanayiyi yurt çapına yay - araziyi yeniden değerle ve refahı artır'' dönemi şimdi reforma tabi tutulacağı aşamaya gelmiş bulunuyor.

        Tarihsel bağlamından koparmadan bakınca ilerlemeci ve dönüştürücü görünse de eksik reform ve sonuçlarını iyi hesap etmemek hasar verebilir. Esası seyreltilmiş bir reform da bize yaramaz. 80'den bu yana Hazine ve Maliye'yi sürekli ayırıp birleştirmek gibi. Bu sebeple, Türkiye'ye gereken şey yapısal reformlardır.

        OECD, Dünya Bankası gibi kurumlar genellikle 'yapısal reformu' kaynak dağılımının verimliliğini sağlamak olarak ele alıyorlar. Bunun için siyasi erkin yaptığı politika değişimlerinin hepsine 'reform' demek mümkün. Uygulanacak bu değişikliklerin ise başarıya ulaşmaları için öncelikle genel bir rızanın toplumda oluşmuş olması ve izlenecek yolların iletişiminin çok iyi yapılması gerekiyor. Ardından takvime bağlanmış, somut adımlar geliyor. Verimlilik artışı, büyüme potansiyelini yükselişi ve kaynakların doğru dağılımı ile süreç sona eriyor.

        Türkiye için belli ki tarımdaki fiyat katılıklarını bitirecek, emek piyasasındaki sıkışıklığı sonlandıracak ve işverenin omzundan ağır vergi yükünü alacak, verginin daha az dolaylı vergiler ile tahsil edildiği ve ülkedeki tasarruf artışını destekleyecek reformlar gerekiyor.

        Hepsinden önce, ekonomi yönetiminin enflasyonu aşağı çekecek bir kararlılık göstermesi gerekiyor. Bunu doğru rehberlik, zamanında ve açık iletişim ile destek vermek izlemeli. Ardından söyleneni yapma ve bir takvime bağlama fazı gelecek. Bu adımları doğru atarsak piyasa kredi verecek ve yumuşak inişi başaracağız. Paramız değer kazanacak ve faizler düşecek. Nefes alacağız.

        Hepsi bitince reformları konuşacağız.

        Unutmayalım, zamansız ve eksik reformun bir ucu stagflasyona, diğer ucu kim bilir nereye varır.

        Diğer Yazılar