Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Özellikle 17 Aralık 2013’ten bu yana döviz fiyatının “kontrol edilemeyen” bir artış eğilimi sürdürdüğü görülmektedir.

        Bunun anlamı, TL’nin de “baş aşağı” değer yitirmesidir.

        2013’te yıllık devalüasyon (döviz zamlanması) dolarda yüzde 23,4, euroda ise yüzde 27,5 olmuş, Türk lirası da bu paralar karşısında aynı oranda değer kaybetmiştir.

        2001 Ekonomik krizinden sonra IMF ile yapılan anlaşmanın en önemli maddelerinden bir i, döviz fiyatlarının “serbest dalgalanma”ya bırakılmasıydı. Piyasa dalgalandıkça döviz fiyatlarını kendisi ayarlamaya başladı. Daha açık bir anlatımla, iktisat kurallarının işlemesiyle piyasa kendi “devalüasyon”unu kendisi yapar hale gelebildi.

        Oysa, 2001 krizinden önce, döviz fiyatları Hükümet kararıyla belirleniyordu. “Devalüasyon” kararını Hükümet alarak uyguluyordu.

        2001’den bu yana dolar iniyor, çıkıyor, kendine değer “kazandırıyor” ya da değer “kaybettiriyor”.

        31 Aralık 2012’de dolar 1,786 TL iken bugün 2,39 düzeyinde, 1 yıllık devalüasyon oranı yüzde 23.4, aynı şekilde euro da 31 Aralık 2012’de 2,357 iken bugün 3,007 düzeyinde. “Devalüasyon” oranı yüzde 27,5.

        2013’te enflasyon yüzde 7,4, faiz de yüzde 9,5 iken doların fiyatı yüzde 23,4, euronun fiyatı da yüzde 27,4 oranında bir artış kaydediyor.

        Neredeyse enflasyonun ve faiz oranının 2 katındaki “devalüasyon”, ekonomik dengeler açısından ciddi bir tehlike işaretidir.

        “Devalüasyon” sürecinin doğal sonucu, genel bir “servet erimesi”, şirketlerin, bankaların kârlarının zarara dönüşmesi, yatırımda ve üretimde yavaşlama olacaktır.

        Daha açık bir anlatımla, hepimiz fakirleşeceğiz, yaşam hepimiz için daha zorlaşacaktır. İktisatçıların değerlendirmelerine göre, Türk ekonomisi, “en çok kırılgan” ekonomilerden biri haline gelmiştir. Bu süreç, yabancı sermayenin ülkeye girmekten vazgeçmesi, mevcut yabancı sermayenin de “çıkış eğilimi”ne geçmesi sürecidir ki; ekonominin kırılganlığını daha artırır.

        Bu arada, 2014’te büyümeyi tetikleyecek bir talep artışı beklenmemekte, buna karşılık “maliyet artışlı” bir enflasyon öngörülmektedir.

        ILO’NUN TÜRKİYE RAPORU

        Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “2014 Küresel İstihdam Eğilimleri Raporu”na göre; “çalışan yoksulların sayısı artacak, Türkiye’de işsizlik oranı ’un üzerine çıkacak”.

        Uluslararası Çalışma Örgütü’nün raporunda Türkiye’de eğitimde ve istihdamda yer almayan gençlerin oranının yüzde 34,6 olduğu,

        Çalışan her üç kişiden birinin “kayıt dışı” istihdam edildiği,

        Gelir dağılımı adaletsizliğinin yoksul kesimi daha çok etkilediği,

        Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusun ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlanmasında önemli bir potansiyel olduğu vurgulanmaktadır.

        Bu arada, Türkiye’de 12 milyon kişi, ayda 397 TL’nin altında bir gelirle yaşamını sürdürme mücadelesi vermektedir.

        Öte yandan; istatistikler, 2013’te konut fiyatlarının yüzde 13 oranında arttığını göstermektedir.

        Konut fiyatlarındaki artışa paralel olarak “konut stoku” da artmaktadır.

        Dar ve sabit gelirlilerin kooperatifler yoluyla ucuz konut edinme olanakları da oldukça daralmıştır.

        Sonuç olarak: 2014’te Türkiye, hem “özgürlük ve demokrasi açığı”nı kapatmak, hem de ekonominin bozulan dengelerini yeniden düzeltmek zorundadır.

        Diğer Yazılar