Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu köşenin okurları FIFA, UEFA, IOC, WADA, CAS ve diğer uluslararası çatı spor örgütlerinin içinde dönen dolapları, hükmettikleri ekonomik büyüklükleri ve içlerindeki adaletsiz yapıyı gayet yakından bilir.

        Yine de bir kısa hatırlatma yapalım. 1900’lerden bu yana dünyanın en büyük ‘Para Çamaşırhanesi’ olan İsviçre’de kurulan bu derneklerin başkanları ve icra kurulu üyeleri, on yıllardır aynı koltuklarda otururlar. Dünya sporu tepe yönetiminin, Mario Puzo’nun romanından uyarlanan ‘Baba’ filmi ile örtüşen pek çok özelliği vardır. Öncelikle pek çok ‘aile’ (Uluslararası Çatı Spor Örgütü Yöneticileri) aynı amaç uğruna çalışır: Para, yani iş...

        Ailelerin, kendi içlerinde ve birbirleri ile olan işleri ile ilgili ‘omerta’sı yani suskunluk yemini vardır. Dışarı fazla bilgi vermezler, bilgiyi, yönetimi, cezayı ve elbette işi kendilerine saklarlar. İçlerine fazla adam sokmaz, yerlerine adam yetiştirmezler. O yüzden her ailenin başı ve yancıları on yıllarca o aileleri yönetirler. Kendi infaz sistemleri vardır; yani CAS...

        Kendilerini, İsviçre hukukuna teslim edip, her şeyden bağımsız ve dokunulmaz hale getirmişlerdir. Üyelerin elleri kalkar ve iner. Milyarlarca dolar aklanır, ibra edilir. Bir de üzerine fiyakalı, uluslararası mali denetim raporlarını koyarlar, süs niyetine. Böylelikle her yıl milyarlarca dolar ‘iş’ için kullanılır.

        Bu denetimsiz, kuralsız, dokunulmaz sistem ilk büyük darbeyi en güçlü olduğu yerden aldı, yani FIFA’dan. Ardından UEFA ve şimdi IAAF (Uluslararası Atletizm Federasyonu). Bundan sonrası ise çorap söküğü gibi devam ederek, IOC’ye kadar gidecektir.

        Çünkü... Çünkü bu adil olmayan, kirlenmiş, denetimsiz sistem çoktandır dünya sporunu öldürmeye başladı. Kimi isterse onu öne çıkaran, kimi isterse onu dopingci diye yok eden, kimi isterse ona büyük organizasyonları veren, kısacası ‘iş’ adına her türlü dolambacın çevrildiği bu yapıya birileri “Artık yeter” dedi. Kim mi o birileri? Elbette en çok parayı veren Amerika.

        2018 ve 2022 Dünya Kupaları yayın hakkı için Amerikan Fox kanalı 450 Milyon, Telemundo ise aynı kupaların İspanyolca yayın hakkı için 600 Milyon dolarlık anlaşmalara imza attı. Yine Amerikan NBC kanalının 2016 ve 2020 Yaz Olimpiyat Oyunları’nın yayın hakkı için ödediği bedelin 4.38 Milyar dolar olduğunu düşünürseniz sıranın IOC’de olduğunu tahmin edebilirsiniz.

        Amerikan TNT kanalının 1990 Dünya Kupası’na 7.75 Milyon dolar ödediğini ve dünya kupaları izlenme oranlarının o günden bu yana Amerika’da 3 kat arttığını düşünürsek, FBI’ın kontağının neden attığını da daha net anlayabiliriz.

        Amerikan spor sistemi; NCAA, NBA, NFL, NHL gibi dünyanın en rekabetçi ve çekişmeli ligleri ile izleyicilerine dünya spor keyfinin zirvesini yaşatır. Artık en büyük yatırımcısı oldukları dünya sporunu, İsviçre’nin köhnemiş, hatta çürümüş dernekleri ve onların değnekçileri ile değil, kendi kuralları ile kendi merkezlerinde yönetmek istiyorlar.

        Bana sakın “Spor bunun neresinde” diye sormayın çünkü ‘Baba’ filminin ünlü repliği gibi; “Bunu şahsi algılamayın, bu sadece bir iş!” ve dünyanın yeni spor yönetim merkezine göre her ülke kendini yeniden konumlamalı ve de mutlaka ‘iş’ ile amatör sporu birbirinden ayırmalı..

        “Eli çantalı bir hırsız eli silahlı bir hırsızdan daha çok çalar.” Don Vito Carleone

        Diğer Yazılar