Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Allah Teâlâ’ya, huzurundan kovulmuş, her türlü cennet ve cennet nimetinden mahrum bırakılmış şeytandan ve şeytanlıktan sığınırız. Bu cümlenin Türkçesi “Eûzübillâhi mineşşeytânirracîm”dir. Yani hepimizin söylediği bu duânın mânâsı budur. Bugünkü sohbetimize şeytanla ilgili bir hikâyeyle başlayacağız.

        Kurban Bayramı’nın yaklaştığı günlerdir. Zengin, asilzade biri kendi servetine yakışır şekilde, güzel mi güzel “sakız koç” olarak tabir edilen bir kurbanlık beğenir pazarda. Parasına da kıyar, koçu alır, konağına getirir. Hizmetlilerine Kurban Bayramı’na kadar bu koça çok iyi bakmalarını da sıkı sıkı tembih eder.

        Bu adamın hizmetlileri götürürler bahçenin köşesine, o kurbanlık koçu bir kazığa bağlarlar, yemini ve suyunu da önüne koyarlar. Şerrinden Cenâb-ı Mevlâ’ya sığındığımız şeytanlardan biri gelir, kazığı yerinden oynatıp çıkarıverir. İpin serbest kaldığını fark eden koç bahçede şöyle bir dolaşır.

        Sonra da konağın merdivenlerini çıkar, büyük antre yani sofalığa gelir. Bir bakar ki içeride aynı kendisi gibi heybetli, temiz, büklüm büklüm boynuzları olan bir koç duruyor. Başıyla, gözüyle ona kafa tutar ama nafile. Karşıdaki koç hiç alttan almıyor, misliyle mukabele ediyor. Birkaç adım geriler, sonra bu karşısındaki koça toslamak için var gücüyle ileriye atılır.

        Fakat boynuzlaştığını zannettiği yerde, antika ve gümüş sırlı dev bir aynadan başka bir şey yoktur. “Şangır” diye camlar aşağıya yığılır. Gürültüye koşan evin hanımı çığlığı basar. “Eyvah, gitti dede yâdigârı antika ayna. Allah (CC) belasını versin bu koçun! Hemen şunu öldürün!” diye adeta cinnet getirerek, o kızgınlıkla hayvancağızı orada adamlarına öldürtür.

        Kocası, bizim asilzade çıkagelir. Hakaretler eder, bağırır ve içerisinde bulunduğu durumun kızgınlığıyla hanımından boşanır. Sonra tahmin edeceğiniz üzere aileler arasında kavga, gürültü, hakaret sürüp gider. Bu arada dönüp bazıları şeytana derler ki:

        “Sen ne alçak bir mahlûksun ya! Bak her şeyi berbat ettin.”

        Şeytan da onlara cevap verir:

        “Ben hiçbir şey yapmadım, sadece kazığı oynattım...”

        BİR KULLUK İMTİHANINDAN GEÇMEKTEYİZ

        Bu hikâye hayatımızda gerek fert gerek cemiyet olarak yaşadığımız tüm hadiseleri ve altında yatan fitne ve fesatları, bozuklukları ne kadar güzel anlatıyor. Birileri sadece kazığı oynatıyor. Geriye kalan şeytanlık, ifsad, fitne işlerini ise herkes cibilliyetine uygun olarak peş peşe sergiliyor. Kazığı oynatanın şeytan olduğunu bile bilsek, onun şerrinden Allah’a (CC) sığınıp kendimize çekidüzen vereceğimize “Hazır fırsat bu fırsattır” diyerek elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.

        Cenâb-ı Hakk ne güzel buyurmuş Kur’ân-ı Kerîm’inde. Aynen ve mealen âyet şöyledir:

        “Şeytanın adımlarını takip etmeyin!” (Bakara - 168, 208, Nûr - 21).

        Günah, fitne, fesat için şartları şeytan hazır edebilir. Ama biz bunlara kanmamak ve o adımları takip etmemek üzere bir kulluk imtihanından geçmekteyiz ve her zaman, her olay ve hadisede insani cibilliyetimizi, kulluk vakarımızı, ahlâk ve idrakimizi ortaya koymakla mükellefiz. “Hazır şeytan işini yapmışken, biz de içimizdeki şeytanları ortaya çıkaralım” düşüncesi ancak Allah’tan (CC) korkmayan, kullardan utanmayan, dünyada ve ahirette bu yaptığı işlerin cezasını çekmekten zerre kadar çekinmeyen kişilerin davranışıdır.

        Kıyamet sabahına kadar iyilik ve kötülük muhakkak devam edecek, son güne kadar insanın hem kendisiyle hem etrafıyla mücadelesi sürecektir. Hele maddi ve manevi zenginlik içerisinde bulunan toplumlar her zaman muhakkak buna düşman ve bu zenginliğe göz diken zalimlerle uğraşacaktır. Düşmanın biri gidecek biri gelecek. İnsan tek başına kalsa bile nefsi düşmanlık etmek, şeytanla işbirliği yapmak ve bizi yıkmak üzere gene bu paralel yapının içinde bulunacak.

        KULLUK İSTİKAMETİNDE YÜRÜYELİM

        Aslolan insanın kulluk şuuruyla, toplum sorumluluğuyla, başka insanların hayatını, kalp dünyalarını fark ederek, kendisinden emin bir çizgide kulluk istikametinde yürü- mesidir. Bunu başarmak, düşmanlara galebe çalmak çok önemlidir; çünkü insan şahsiyet ve ahlâk duruşunu kaybederse, hangi sahada kazançlı ve muvaffak görünürse görünsün kalıcı bir eser bırakamayacak ve dünya sahnesinden kaybolup giden birçokları gibi silinecektir.

        Dostu düşmanı anlamak istiyorsak sıkıntılara uğradığımız zaman yakındığımız üsluba dikkat edelim. Bizler de hiçbir zaman şeytanın söylemlerinin, karıştırmalarının, fitne ve fesatlarının yanında görünmeyelim. Pasif de kalmayalım, ahlâkımızla, Allah’ın (CC) bize bahşettiği kullukla, fert fert ve cemiyet olarak bize yakışanı ve yapılması gerekeni yerine getirelim.

        İmâm Gazâlî’nin mânidar bir sözüyle bugünkü sohbeti sırlayalım. İmâm Gazâlî şöyle der:

        “Bir fikrî görüşü yahut bunu temsil eden bir insanı tenkit ederken, onun karşısındaki düşüncelere ve o kimsenin düşmanlarına yardımcı olup olmadığını, diğer düşünceleri ve karşı saftaki kimseleri destekleyip desteklemediğini de iyice anla. Tenkidin; seni düşmanların ve batıl görüşlerin savunucusu durumuna getirmesin.”

        Cenâb-ı Hakk birlik ve beraberliğimizi daim eylesin. Şeytanı ve onun adımlarını takip etmekten sizleri ve bizleri muhafaza eylesin.

        EFENDİMİZİN DUASI

        “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp elden ayaktan düşmekten ve kabir azabından sana sığınırım. Allah’ım! Nefsime takva nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek, ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allah’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doymak bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”(Hadis-i Şerif - Müslim, Nesâ)

        Diğer Yazılar