Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Yani insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır.

        Çünkü her beşer ve beşeri sistem dünyada bir iz bırakır; tarihsel, sosyolojik, ekolojik ve elbette politik.

        Tarih ve arşiv bu noktada önemli. Herkesin nasıl ki ekolojik ayak izi, karbon ayak izi varsa, elbette siyasi bir ayak izi de vardır.

        Her siyasi eylem ve söylem toplumlar üzerinde pozitif veya negatif etki yaratır.

        Gazetecilik, basın, yayın ve medya da bu noktada işlevselleşir.

        Efendim,

        Mehmet Y. Yılmaz diye bir köşe yazarı var. Önceleri Hürriyet’te yazardı. Tam babam yaşında. 1956 doğumlu. Bir yazı yazıp, anne-babamın bana koyduğu ismi dahi diline dolayabilecek kadar diplerde dolaşmış.

        Bir yandan “Mehmet Akif Ersoy’u hiç tanımıyorum” falan deyip, diğer taraftan Habertürk’teki “köşeyi nasıl kaptığıma” varıncaya kadar “hiç bilmediği” konuda, “tanımadığı” bir adamla ilgili “düşüncelerini” paylaşmış.

        “Bilgi sahibi olmasam da fikir sahibiyim” diyor zahir.

        Ne yaman çelişki ki aynı beyefendi başka bir köşe yazısında: “Doğruluğundan kesin olarak emin olamayacağınız bilgileri, haberleri yaymaya alet olmayın” da diyor.

        Söylediklerini yapmayan takımdan yani.

        Bir gazeteciyle ilgili yazı yazarken, en basitinden “kimdir bu adam?” diye bakmaya dahi lüzum görmeyecek kadar kibirle oynatıyor kalemini.

        Ne iş yapmış Mehmet Akif, ne yazmış nerelerde çalışmış, kaç yıldır bu işlerin içinde? Hiç sormuyor bile.

        Muhtemel ki kendisi zamanında birilerinin münasebetiyle veya bir siyasi partinin dürtmesiyle “köşe kapmış” gazetelerde. Kişi kendinden biliyor sonuçta işi!

        İlke konusunda ilkel izahatlara giren kalemini ilk defa muhatap alıyorum ve son olacaktır.

        Birincisi, haksızlığa kafa tutmanın mühendisliği olmaz. Az savundun çok savundun yoktur. Nasıl durduğun önemlidir ki benim söylediklerim, zihinsel garabete düşmüşlüğü kadar aşikâr.

        İmamoğlu’na ilişkin yazıyı okuyup, bir haksızlık olduğunu ve durumu yanlış bulduğumu ifade ettiğimi anlamayacak kadar basiretsizse, kendisi için yapacak pek bir şey yok.

        Böyleleri yazılarında Machiavelli’den örnekler verip, sonra da bunları kaleme alınca, Machiavelli’yi yaşamında tatbik etmek için mi okudu diye merak ediyor insan!

        Beyefendiyi memnun etmek için kelime mühendisliğine soyunacak değilim, ortada bir haksızlığın var olduğunu söyleyen benim, dozajına karar veren de o. Komik olduğu kadar hakikat körü olması da hiç şaşırtıcı değil.

        Eğer bir gün zulmü alkışlar ve zalimi seversem,

        Gelenin keyfi için geçmişime kalkıp söversem,

        işte o zaman adımdan utanırım!

        İlkeler üzerinden değil ithamlar üzerinden yazanlar, politika üretenler, memleketin başına hep bir musibet olmuştur ve olmaya devam edecektir.

        VE SİYASAL İSLAM MESELESİ!

        Mehmet Y. Yılmaz şahsımla ilgili yazısına: ”Siyasal İslam’ın en önemli silahı yalandır. Bir kez daha buna tanıklık ediyoruz.” diyerek başlamış.

        Ne maksatla böyle bir cümleyle başladığını bilemem.

        Ama bildiğim bazı şeyler var. Daha önce de köşemde yazmıştım. Birilerinin, sözde İslam adına terör eylemi yapması, İslam’a mal edilemeyeceği gibi, Müslüman kimliği taşıdığını iddia eden birileri yalan söylediğinde, iftira ettiğinde, haksızlık yaptığında, bunlar da İslamcılıkla izah edilmez. Bireylerin kendi ahlaksızlığıdır.

        “Siyasal İslam yalancılıktır.” İddiasında bulunabilmeniz, muhtemelen geçmişinizden gelen ve bir türlü terk edemediğiniz alışkanlıklarınızdan bir tanesi. Toplumun değerlerini küçümsemek, aşağılamak, o değerleri temsil edenleri itham ederek aslında o değerlerin sahiplerini de töhmet altında bırakmak, en iyi ihtimalle kibirdir.

        Ve “kibir” kesinlikle “iyi bir ihtimal” değildir.

        Geçmişe dönük yazılarınıza biraz bakma fırsatım oldu.

        Onlarca evlilik, aşk, ilişkiler, magazinsel köşe yazıları içinde, Ortadoğu’ya ya da İslam-İslamcılığa dair ne bulabilirim diye.

        Bir yazıda Hamas ve Müslüman Kardeşlerden toplam üç cümleyle bahsetmişsiniz.

        Kaç tane İslam ülkesinde bulundunuz, Siyasal İslam üzerine ne okudunuz, hangi ülkelerdeki Siyasal İslami hareketlerin tarihine, misyonuna, vizyonuna dair gözlem yaptınız, entelektüelleriyle, ilim sahipleriyle sohbet ettiniz, ne yaşadınız, ne araştırdınız da bu travmalara girdiniz bilmiyorum.

        Google hazretleri olmasa, 10 tane isim sayabileceğinizi de pek zannetmiyorum.

        Tıpkı şahsıma yaklaşımınız gibi, “Siyasal İslam”a dair “tespitiniz” de memlekette veya dışarıda karşılaştığınız olumsuz hadise ve kişiler üzerinden şekillenmiş olmalı.

        Bilgi sahibi dahi olmaya tenezzül etmeden böylesine bir “Siyasal İslam” çıkarımı yapmayı kendinize nasıl yakıştırdınız bilmiyorum.

        Son olarak;

        Unutmayınız!

        Yalan ve iftira; İslamcılar, sekülerler, sosyal demokratlar, liberaller, solcular ve sağcılar için de çirkindir.

        Sizin için de öyle.

        Yalanın sağcısı solcusu, demokratı İslamcısı olmaz. Yalan yalandır ve kim söylüyorsa ahlaksızlık etmiştir.

        Mesleğinize ve köşenize bıraktığınız o “ayak izi” var ya, umarım bir gün silmeyi becerirsiniz.

        Diğer Yazılar