Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yön isimleriyle ayrıştırılan, renklerin tonlarıyla ideolojik bir sorumluluk altına giren toplumların, bugünlerde yönlerin ve renklerin önemini yitirip birbirine karıştığı küreselleşen düzlem üzerinde verdiği imtihana tanıklık ediyoruz.

        Türkiye’de 1945 yılıyla başlayan siyasi kutuplaşma, sonrasında alternatiflerini artırarak devam etti. Hatta öyle ki yelpazenin açılıp kapanması gibi çoğalıp azaldılar. Kurulan koalisyonlar bir zamanlar halkın bu manada ayrışımının arttığını gösteriyordu. Daha sonra yıllar içinde darbeler, ihtilaller, idamlar, yasaklar, parti kapatmalar ardı adına geldi.

        Demokrasinin sağlanması için yapılan her hamlede halk biraz daha içine kapanırken, siyasilerin halkı temsil iddiasıyla girdiği polemikler, genelde ötekileştirme olarak yankı buldu.

        Toplum içerisinde söylemlerine, inancına, yaşam tarzına karşılık bulamayanlar ayrı bir cephe, onları benimsemeyenler de ayrı cephe oldular.

        Artık ideolojik tanımlamaların, görüş ayrılıklarının pek de karşılık bulmadığı küresel bir zamana evrildik gibi.

        Ekonomik ve siyasi krizlere yakinen tanık olan 55 yaş üstü “X kuşağı” yavaş yavaş yerini bu deneyimlerden uzak, küresel kültürün etkisi altında bir nesle bırakıyor.

        İnternet ve teknoloji aracılığıyla sınırların kalktığı, küresel kültürün domino etkisini artırdığı bir dünyadayız.

        Türkiye’de yaşayan bir gençle Amerika’da, Afrika’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan gencin internet kullanımı, televizyonda izledikleri ya da popüler kültürden etkilenme düzeyi, gündemde takip ettiği şeyler, okuduğu kitaplar, dinlediği müzikler birbirine çok yakın.

        Teknolojiye erişimi olan gençler arasında yavaş yavaş lokal kültür kayboluyor, evrensel bir kültür oluşuyor. 18-23 yaş arası Z kuşağı da bu kültürün yoğun etkisi altında.

        Eskiden büyük bir siyasi kriz olur; Bolşevik devrimi, İran devrimi, Küba devrimi gibi, bu kriz sonrası toplumsal bir kırılma ile yeni bir kuşak ortaya çıkardı. Artık kuşak oluşumları da bu çerçevede değil. Y1 kuşağı olarak adlandırdığımız gençler ve sonrasında gelen Z kuşağının anımsayabileceği büyük bir kriz ve kırılma yok. Belirli standartların içine doğup, orada büyüdüler.

        İstanbul Üniversitesi İstatistik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Haluk Zülfikar ve ekibinin, nitel ve nicel araştırma uzmanlarından oluşan bir ekiple 118 kişi üzerinde yaptığı tutum ve davranış araştırması Türkiye’deki gençlerin ideolojik geçişkenlik kazandığını gösteriyor.

        Pek çok gencin farklılığı, daha çok ekonomik düzeyine göre şekilleniyor.

        Zülfikar yaptığı araştırmada; muhafazakar ailelerin çocuklarıyla, muhafazakar olmayanların çocuklarının marka bilgileri, satın alma alışkanlıkları, boş zamanlarını değerlendirme biçimleri ve sevdikleri fenomen karakterlerin istatistiki olarak hiçbir farklılık göstermediğini söylüyor.

        Ayrıca muhafazakâr ve seküler olmalarının, sosyo-ekonomik durumlarının veya eğitim düzeyinin değişkenlik göstermesinin de Z kuşağında bir farklılık olarak kabul edilmediğini belirtiyor.

        Tutum davranışlara etki eden unsurlar arasında yer alan internet ve ileri teknolojinin tüm dünyaya galip gelen bir yanı var. Herkesin birbirinin hayatına çok çabuk ulaştığı, takip edebildiği, özenebildiği bir durum söz konusu.

        İnsanlar akın akın oraya doğru gidiyorlar. Homojen bir toplum oluşturarak, zihinsel yapıların reforme edilmesi boyutunda çalışmalar yapılıyor. Bunun için en elverişli araç olan sosyal medya gençlerin seçimleri üzerinde oldukça etkili. Nitekim son seçimlerde ortaya çıkan tablo da bu durumu destekler nitelikte.

        Araştırma sonuçlarına göre; 23 Haziran İstanbul seçiminde Türkiye’nin yaklaşık %30’unu oluşturan Y ve Z kuşağından seçmenler oy kullanmak için sandığa gitti.

        Muhafazakâr kesimin Z kuşağı çocuklarının ve Y1 kuşağı dediğimiz 34 yaşına kadar olanların %32’si oy kullanmadı, %12’si de oy kullanmaya gitti ancak ya boş oy verdi ya da geçersiz oy kullandı. Bunların içerisinde ailesiyle paralel düşünmediğini ifade edenlerin oranları %62.

        Sosyal demokratlara kendini daha yakın hissedenlerin oy kullanmaya gitme oranı ise %92. Boş oy kullananlar %1. Bu durumun AK Parti açısından ne anlama geldiği uzun uzadıya tartışılmalı.

        Seçimde muhafazakâr genç kesimde erkeklerin sandığa gitme oranı kadınlara göre daha yüksek.

        Diğer tarafta bu oran hemen hemen aynı. Fakat her iki kesimde de kadınlar daha radikal ve erkeklere kıyasla daha politik.

        Türkiye genç nüfusu yüksek bir ülke. Bir zamanlar darbelere, ihtilallere, aşılması zor ekonomik krizlere, eğitimdeki eşitsizliklere şahit olanlar artık orta yaş grubuna dahiller.

        Siyasi partiler, kullanacakları oy ile seçimin seyrini değiştirebilme etkisine sahip genç nüfusu iyi analiz edebilmeli, onları kültürel, teknolojik ve hatta duygu eğilimleri noktasında yakından takip etmeli.

        Geleceğimizin inşasına ancak bu şekilde kaliteli bir katkıda bulunabiliriz.

        Peki, araştırmaya göre 23 Haziran’da oy kullanan ve kullanmayan gençlerin yaşadıkları dönemden beklentileri ne, önceliklerini neler oluşturuyor?

        Z kuşağı olarak adlandırılan kuşak daha bireysel, daha rasyonel, daha somut.

        Doç. Dr. Haluk Zülfikar’ın Mayıs 2019’da tamamladığı ve Türkiye’nin 26 ilinde 1068 kişi üzerinde yaptığı çalışmanın sonucunda en büyük sorunun enflasyon olduğu belirlenmişti.

        Fakat gençler bunu ekonomik bir sorun olarak görmekten ziyade, sadece hayat pahalılığı olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla niyet ve tutumlarında direkt kendisini etkileyen şeylerle ilgileniyorlar.

        Neden sonuç ilişkisini irdelemeden direkt sonuca odaklanıyorlar.

        Ekonomiyle bağlantılı olarak ilk sıraya koydukları şey istihdam, işsizlik.

        Y ve Z kuşağı için öncelik garanti kelimesi. Siyasi meseleler düşündüğümüzden çok daha geride. Kimlikler üzerinden değil, gündelik hayatlarındaki sorunlarına ilişkin bir söylem üretilmesini bekliyorlar.

        Araştırma sonuçlarına göre son İstanbul seçiminde gençler için ekonominin önemi %17’de kaldı.

        Y1 kuşağını bunlara eklediğinizde ise oran %30’lara çıkıyor.

        34 yaşa kadar olan bir kitleden bahsediyoruz. Tabi birçoğunun henüz çalışma hayatında etkin olmadığını varsaydığımızda, oranın düşük olmasının nedeni daha net anlaşılabilir.

        Bu gençlerin geleceğe ilişkin planları da yok, emeklilik ve ileride “rahat bir yaşam” vaadini önemseyenlerin oranı %6’larda kalıyor.

        Diğer bir tercih sebebi kendi hayatını kolaylaştıracak aday belirlemek.

        Burada bireysellikten uzaklaşarak kendisinin ve ailesinin hayatını kolaylaştırıcı adayı seçme hassasiyeti muhafazakâr kesimde sandığa gidenler arasında %65 iken, diğer tarafta aile hassasiyeti bu kadar yüksek değil.

        2012 yılında %14’lerde olan terör sorunu, 2019 Mayıs ayı sonu itibariyle %6’lara geriliyor.

        Muhtemelen X kuşağında (babalarımız zamanında) bu oran çok daha fazlaydı.

        Sağlık sorunu önceden çok daha belirginken, şu an sağlık %13 düzeyinde. Oranlardaki azalış sebebi, sorunların eskiye kıyasla bir miktar çözülmüş olması.

        Geleceğimiz olan şimdiki genç kuşağın hayata bakışının, onları bu zamana hazırlayan aileleri veya çevrelerinden bu kadar farklı olmasının nedeni sadece internet ve teknoloji değil elbette.

        Bu gençlerin her birinin kategorilere girebilecek dünya görüşleri var. Fakat o kategorilerde diğer seçmen gruplarına verdiğiniz mesajlar onlara geçmiyor. Muhafazakâr bir gençle, orta yaş muhafazakâr bir bireyle konuştuğunuz gibi konuşursanız olmuyor. Her ikisi muhafazakâr olsa da dil kesinlikle farklı.

        Makro düzeyde siyasi hareketler, küçük ölçekte ise aileler; geleceğimizi(gençleri) yakalayabilmek için, geleceğin kendisiyle ortak bir dil ve bu jenerasyona hitap eden bir bakış açısı keşfetmeli.

        Diğer Yazılar