Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Biz tüm gözler bugün yapılacak Erdoğan - Putin zirvesinde diyerek kapattık Habertürk Manşet yayını. Sonra araçlarımıza bindik, tampon bölgeyi geçerek İdlib’e doğru yola çıktık. Yoğun çatışma, hava saldırıları, devam eden diplomasi ve sürecin getirdiği tedirginliklere şahit olmak için.

        İdlib’de AFAD ve Kızılay’ın yanısıra pek çok sivil toplum kuruluşu da sahada çalışmalar yapıyor. İHH, Suriye’de savaşın başladığı ilk aylardan itibaren mültecilere insani yardım desteği veren önemli organizasyonlardan biri. İdlib’de bizi misafir edip, yaklaşık 4 ay önce Harbanuş’ta kurdukları çadır kampa götürdüler.

        Bulunduğumuz yer eskiden iki havuzlu, geniş kapasiteli bir eğlence tesisiymiş. Şu an havuzlar takdir edersiniz ki boş, etrafı da çadırlarla çevrili.

        Yolda… Savaş uçaklarının gökyüzünde bıraktığı ize takılmıştı gözüm. Bir kez de kampta kaldırdım başımı göğe. İz yerli yerindeydi ama arka fon olarak. Kamptakilere pek tesir etmemişti gökyüzünde olan biten.

        Kampa girdiğimizde yayın çıkışı; “herkesin gözü kulağı Moskova’da yapılacak zirvede” cümlesini hatırladım.

        Hiç de öyle değil gibiydi. Bizim sınırdaki gündemimizle, bombalar altında yaşamlarını sürdüren Suriyelilerin güncesi pek örtüşmüyordu.

        Geçmişte Suriye’de her gün yeni bir grubun adını duyardınız. Sayıları gün geçtikçe artar, hemen her gün aralarına yenileri katılırdı. Bazen birbirleriyle mücadele eder, bazen birleşip rejime odaklanırlardı.

        Oysa siz gelin Suriye’deki bu sirkülasyonu 6 yaşındaki Alya’ya anlatın. Yıllardır aynı kampta, aynı çadırda, aynı gökyüzünün altında, aynı insanlarla yaşıyor. O ve kamptaki diğer yaşıtları için aralarına katılan her yeni sima; hayatlarının o anki en önemli gelişmesi. Karınları doyuyorsa, bir de savaş, en yakınlarını henüz onlardan koparmadıysa çok şanslı sayarlardı kendilerini, şayet “şans”ın ne demek olduğunu bilselerdi.

        HTŞ, Ahrar, Zengi ya da diğerleri, kimseyi pek ilgilendirmiyor bu çadırlarda. Gündemleri; motorları bozulduğu için 3 gündür kuyudan çekemedikleri su, 3 aydır eğitim verdikleri çocukların defter ve kaleme sahip olmaması, kamplarda görülen çeşitli hastalıklara ilişkin tedavi beklentileri ve çok şükür ki havaların biraz olsun ısınması.

        İçeride biraz yürüdük, çadırların ortasında, seyyar bir tezgahın önünde, satranç taşlarıyla dama oynuyordu birileri.

        Yanlarına gidip; “En iyiniz kim?” diye sordum.

        Birini getirdiler hemen. Oturduk dama oynadık. Yenildim…

        Sonra çocuklar çevreledi yine bizi. Bacaklarımızın etrafını sardılar, bacak kadar boyları, kocaman tebessüm ve umutlarıyla. Tokalaştık, öpüştük derken, bilek güreşine tutuşmak istedi birileri.

        “En güçlünüz kim?” dedim, biraz uzun sürdü karar vermeleri.

        Çöktük kampın ortasına bilek güreşi yaptık.

        Yenildim…

        Bilekleri hâlâ çok güçlü, gözlerindeki ışıltıyı da söndürmeye yetmemiş atılan bombalar.

        Yenilmek belki ilk kez bu kadar iyi geldi.

        Vedalaşma zamanıydı…

        Önce elime uzandılar, sonra ellerimiz buluştu, kocaman bir ele dönüştük, salladık salladık ve gökyüzüne kaldırdık. Çok büyük sevgiyle uğurladılar yine bizi…

        Diğer Yazılar