Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu ana kadar Corona’dan bir ölüm rapor edilmedi. Özellikle kırsalda tespit edilememiş vaka var mıdır bilmiyorum. Corona’dan vefat eden birinin cenazesinde alınacak tedbirlere ilişkin henüz bilgilendirme yapılmalı. Yakınlarının bu süreçte nasıl yönlendirileceği de.

        Ancak normal vefat durumlarındaki cenazeler için de büyük risk söz konusu. Çünkü temel mesele nerede, ne sebeple toplandığımız değil, “Toplanmak” temel sorun! Her türlü kalabalıktan uzak durmak ana kural.

        Zira bir yakınımızın vefat ettiğini öğrendiğimizde o cenazede yerimizi almak durumunda hissederiz kendimizi.

        Bunların sosyal medya paylaşımları ve uyarılarla değil, derhal alınmış karar ve düzenlemelerle önlenmesi gerekiyor. Yoksa kimse kolay kolay; “Cenazeye, düğüne gitmiyoruz” diyemiyor.

        Vicdan ve Corona arasında sıkışmış bir Türk milleti, yasaklar netleşmezse riski yayma potansiyeli taşır.

        Düğün salonları, belediyelerin nikah sarayları aynı risk grubunda değil mi? “Kabristanlar” gibi.

        Kimi vatandaşımız duyarlı ve bilinçli, düğünü varsa erteliyor. Ya düğün yapanlar?

        İzin verilmemeli diyorum çünkü izin verilir de nişan, kına, nikah- düğün vesaire yapılırsa, vatandaş riskli olduğunu düşünüp gitmek istemese bile muhtemel sosyal baskı veya vefa duygusuyla kendince tedbirler alıp, orada boy göstermek mecburiyetinde hissedebilir.

        UMREDEN DÖNENLER

        Diyanet İşleri Başkanı sosyal medya hesabından mesaj yayınlıyor. “Umreden dönen vatandaşlar 14 gün kimseyle temas kurmasın, ziyaretçi kabul etmesin” diyor. Sonra umreden dönen vatandaşlarımız da tabii bu önemli ikazı dikkate alarak, kendi kendilerini bir nevi karantinaya alıyorlar. Sosyal uzaklaşma yöntemi ile çevreleriyle teması kesiyorlar ve sorun ortadan kalkıyor. Öyle mi?

        Sosyal medyada umre dönüşü alınmayan tedbirlere yönelik gelen tepkilere muhafazakar cenah; “Yurtdışına gezmeye gidenlere neden ses çıkarmadılar? Maksatlı bu eleştiriler” falan diyor. Biz başlıyoruz yine Corona’dan ayrışmaya. “Gece kulüpleri kapatılsın” diyenlere, “Cuma namazı kılınmasın” karşılığı vermeye kadar gidiyor iş.

        İnsan sağlığını konuşuyoruz. Bu politize edilecek son mesele bile değil.

        Şu ana kadar Sağlık Bakanlığı’nın süreci ne kadar iyi yönettiğini konuştuk. Umre meselesi de Diyanet ve ilgilileri tarafından bir o kadar kötü yönetildi. Kaç kişinin umrede olduğu, ne zaman gelip nereye gideceği belliyken, önlem konusundaki eksiklik ve paylaşımlar ürkütücüydü.

        Ankara Valiliği: "Umreden ülkemize dönen vatandaşlarımızın karantina merkezine yoğun bir şekilde intikalleri nedeniyle ilk anda oluşan görüntülerin sosyal medyada iyi niyetten uzak bir biçimde ve sürekliymiş gibi yaygınlaştırılmaya çalışıldığı gözlemlenmiştir. Ancak durum, görevlilerimizin yoğun gayretleriyle kısa zamanda normale döndürülmüş olup, misafirlerimize en iyi sağlık standartlarında hizmet verilmeye devam edilmektedir. Kamuoyunun bilgisine sunulur" ifadelerine yer verildi.

        Ama zaten virüs o “ilk anda” bulaşabiliyor.

        Bu arada Canan Kaftancıoğlu’na da değinmeden geçemeyeceğim, hiç uzatmadan “Pes artık” diyor; İsmail Saymaz’a aynen katılıyorum.

        Değerli dostlar, gece kulüpleri bir süre kapanmalıydı, o karar dün açıklandı. Cumalara gidilmemeli uyarısı yapıldı. Maçlar önce seyircili oynanacak dendi ki bu çok hatalı bir yaklaşımdı. Sonra seyircisiz oynanmasına karar verildi. Bence hiç oynanmamalı. Pek çok ülke bu yönde karar almışken seyircisiz de olsa oynatma riskinin manası nedir? Millet bir şekilde maç olunca seyretmek için yine toplanıyor bir yerlere. TFF acilen lig maçlarını askıya almalı.

        Milli Eğitim Bakanlığı gibi, Diyanet teşkilatı da vakit namazları konusunda belki yeni bir karar alır. Zira namaz için camilere giden 60 yaş üstü ciddi bir kitle var. En riskli yaş grubu.

        Sosyal medyadan mesajlar alıyoruz, “Anne babamıza, yaşlılarımıza söz geçiremiyoruz” diye. En riskli grup onlar. Ben de kendi anne-babama söz dinletemediğimden, yazan arkadaşları iyi anlıyorum. Kulüpler nasıl kapatılıyorsa, kütüphaneler, kahvehaneler, kafeler de hizmete bir süre ara vermeli.

        Bu vesileyle Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığı “tatil” kararı, aslında bir “tatil” değil, eğitime virüs sebebiyle “ara vermek” zorunda kalınması. “Tatil” rehavetinden ciddi şekilde uzak durulacak bir dönemdeyiz.

        Diş hekimleri mesaj atıyorlar; “İzinlerimiz iptal edildi, bizim bu salgına bulaşma riski açısından faydamız değil zararımız olur. Biz bu hastalıkta en riskli gruptayız” diye. Sağlık Bakanlığı diş hekimlerinin durumunu ayrıca değerlendirmeyi düşünür mü?

        Pek çok alışkanlığımızı derinden sarsan bir krizle karşı karşıyayız. Uzun sürmemesi tek temennimiz. Kısa sürede bile sosyolojik değişimlere alan açabileceği konuşulmaya başlandı.

        Tokalaşmamak, sarılmamak dahi sosyal ortamlara ve iş çevrenize girdiğinizde enteresan hisler bırakıyor. Dün gece çocukluk arkadaşlarımla küçük bir grup buluşup, biraz bu meselelerin ciddiyetini konuşalım diye düşündük. Beceremedik, herhalde bir ilktir hayatımızda. “Aramıza virüs girdi, herkes evinde otursun diyerek" neticelendirdik. Lütfen siz de öyle yapınız.

        Elbette önce can.

        Ama “mal canın yongasıdır” da demiş atalarımız. Ülkeler tek tek sınırlarını kapatıyor. Dünya ekonomisi virüs kriziyle dağılmaya başladı. Tarihte benzeri hiç görülmemiş, yaşanmamış bir dönem geçiriyoruz. Küreselleşmenin, bir salgınla neye dönüşebileceğinin en kaotik fotoğrafı bu anlar.

        Zaten ekonomik sorunlar yaşayan ülkemizi kuşkusuz Corona da ayrıca etkileyecek. Yukarıda saydığımız önlemlerin tamamının ekonomiye aynı derecede olumsuz tesiri olacağını kestirebiliyoruz. Özellikle yaz aylarına yaklaştığımız ve turizm sezonunun açılmaya başlayacağı şu haftalarda, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki otellerin bu yılı çok zor geçireceğini de tahmin edersiniz.

        Diğer Yazılar