Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mustafa Ceceli ve müziği Ramazan’ın son günlerinden itibaren hem gazetelerde, hem de sosyal medyada gündemde...

        Ceceli’nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Huber Köşkü’nde verilen iftarda okuduğu ezanın ardından başlayan tartışma ve sanatçının daha sonra Fatih’teki Cerrah Mehmed Paşa Camii’nde arada bir ezan okuduğunu söylemesi ve “yaratıcı” başlık bulma meraklısı basınımızın bu sözleri “itiraf” diye vermesi, ardından da bazı köşe yazarlarının Mustafa Ceceli’nin müziği ile ilgili olarak yaptıkları yorumlarla daha da genişledi ve hâlâ devam ediyor...

        Mustafa Ceceli’nin müziğini dinî popun İslâm dünyasında ortaya çıkışını ve edindiği yeri bilmeden yorumlamaya kalkarsanız, eksik ve yanlış neticelere varırsınız.

        Öncelikle bilinmesi gereken husus, Türkiye’nin müziğin ticarîleşmesi bahsinde 1920’li senelerden itibaren Mısır’dan derin şekilde etkilendiğidir. Önceleri kayıt biçimi, daha doğrusu taş plâkların tınısı ile başlayan bu etkilenme sonraki senelerde az oranda da olsa başta Muhammed Abdülvahab ile Abdülhalim Hafız’ın şarkılarından yapılan intihaller, yani eser yürütmeleri ile devam etti ve yaylı sazların bol miktarda kullanıldığı Kahire tarzı icra bizde “arabesk” ismini aldı! Arap dünyasının da zaten devamlı taklit ettiği Mısır müziğinin ilerki senelerde popa yönelmesi zamanla bizi de etkisi altına aldı ve 1970’lerden itibaren yaygınlık kazanan dinî pop Türk müzisyenlere de ilham verdi ve icra edilir oldu.

        FİLM MÜZİĞİNİN EFSANESİ

        “Dinî pop” yahut “İslâmî pop” kavramının Türkiye’de de popülerleşmesinin temeli işte budur, yani Mısır’da yapılan musikiyi en az on sene geriden de olsa mutlaka takip etmemiz...

        İslâmî popun ilk dönemine ait olan en meşhur eseri ise, “Talâal bedru aleynâ”dır...

        Eser, Mısır’ın büyük sesi Ümmügülsüm’ün “Sülâsiye el-Mukaddese” isimli uzun icrasının bir bölümü idi. Hem “Talâal bedru aleynâ”, hem de “Sülâsiye el-Mukaddese” Mısırlı bestekâr Riyad el-Sunbatî tarafından bestelenmişti ve Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad’ın 1976’da çevirdiği “Çağrı” filminde de kullanılması eserin şöhretini gittikçe arttırdı. Parçanın melodik cazibesi sadece İslâm dünyasının değil, Batı’nın da dikkatini çekti ve bir zamanların Cat Stevens’i olan Yusuf İslam tarafından da icra edilmesinin ardından Müslüman âleminde eseri artık bilmeyen kalmadı.

        Riyad el-Sunbatî’nin bestesinin elde ettiği popülarite, zamanla bir efsane yarattı: Eserin, Medineliler’in Mekke’den hicret eden Hazreti Muhammed’i şehrin girişinde bu ilâhiyi okuyarak karşıladıkları iddia edildi, iddia zamanla daha da yaygınlaştı ve Türkiye’de de artık böyle biliniyor.

        Mısır’da doğan İslâmî pop, 70’li senelerin ortalarından itibaren daha da güçlendi. Başta ailesinin bir tarafı İstanbul’a dayanan Şadya ile Mısır’ın en güçlü hafızlarından Mahmud Halil Hoserî’nin kızı Yasemin el-Hayyam olmak üzere Kahire’nin en sevilen hanım seslerinin başlattıkları dinî müzik konserlerinin ve çıkarttıkları kasetlerin ardından İslâm dünyasında bir “dinî pop” modası başladı.

        ‘MUHENDİSÎN’ CAMİİ MODASI

        Türkiye’de İslâmî popun ve dinî müzik konserlerinin yaygınlaşmasının temeli, işte Mısır’da başlayan bu akımdır ve sözkonusu akım sadece konserlerde ve CD piyasasında değil, sosyal alanda da devam etmektedir. Meselâ, Mısır’ın en meşhur popüler icracılarının Kahire’nin “Muhendisîn” semtindeki “şöhretler mescidi” diye bilinen camiye hemen her cuma günü namazdan önce gidip orada ezan ve ilâhi okumaları bize de aksetmiş ve bazı solistler müezzinliğe başlamışlardır.

        Ben, Mustafa Ceceli’nin icrasını derinden zevk alarak olmasa bile hiçbir rahatsızlık hissetmeden dinleyebiliyorum; zira en azından musikiye senelerden buyana musallat olan uğultuyu andıran pes perdelerden, yani kalın seslerden değil, hasretini senelerden buyana çeker olduğumuz tizlerden okuyor!

        Ceceli’nin “ezan”ından da cuma günü bahsedeceğim...

        Diğer Yazılar