Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti ile MHP’nin haftalardır devam eden çalışmaları sona erdi ve başkanlık sistemini getirecek olan yeni anayasa tasarısı tamamlandı. Ama tesadüf mü yoksa tarihin cilvesi mi bilinmez, taslağın hazırlanması ilk anayasamızı bundan 140 sene önce yazdığımız günlere rastladı. Türkiye 1876 Aralık’ında da aynı şekilde bir anayasa çalışması içerisinde idi ve Midhat Paşa’nın kaleme aldığı ilk anayasa olan “Kanun-ı Esasî” 23 Aralık 1876’da ilân edilmiş ama yürürlükte sadece 13 ay kalabilmişti...

        AK Parti ile MHP haftalardır beraberce devam eden çalışmalarını tamamladı ve başkanlık sistemini getirecek olan değişiklikler üzerinde anlaştılar. Bu yazıyı yazdığım sırada 20 maddesinin değiştirildiği söylenen anayasa taslağının Meclis’e sunulması bekleniyordu...

        Benzer bir hummalı çalışmayı, bundan tam 140 sene önce de yapmış ve ilk anayasamızı yine bugünlerde, 23 Aralık 1876’da ilân etmiştik.

        Tarihlerimize “Birinci Meşrutiyet” yahut “Kanun-ı Esasî” diye geçen ama sadece 13 ay boyunca yürürlükte kalabilen ilk anayasamız nerede yazılmıştı, bilir misiniz?

        Midhat Paşa.

        ÜÇ AYDA ÜÇ PADİŞAH

        Bir tekkede! Kültür tarihimizde çok önemli bir yeri olan Yenikapı Mevlevihanesi’nde...

        İşte, bundan tam 140 sene önce kabul ve ilân ettiğimiz ilk anayasamı- zın hazırlanma öyküsü:

        Osmanlı Devleti, 1876’nın yaz aylarını son derece hareketli yaşadı. 30 Mayıs’ta Sultan Abdülâziz tahtından indirildi ve yerini Beşinci Murad aldı. Devrik hükümdar Sultan Abdülâziz sadece dört gün hayatta kalabildi ve 4 Haziran akşamı öldürüldü. Beşinci Murad ise 93 gün padişahlık etti, delirdiği söylendi, 31 Ağustos’ta o da tahtından indirildi ve yerine İkinci Abdülhamid geçti.

        AVRUPA AŞKIYLA...

        Sırbistan ve Karadağ ile savaş halindeydik. 31 Ekim’de Rusya’dan İstanbul’a savaşa derhal son verilmesi için bir ültimatom aldık. İstanbul’un Rusya karşısında yalnız kalmamasını bahane eden Avrupa ülkeleri İstanbul’a temsilcilerini gönderdiler ve 23 Aralık’ta Haliç Tersanesi’ndeki Denizcilik Bakanlığı binasında bir konferans toplandı. Resmi gündem İstanbul’a destek ve Rusya’ya gözdağı vermekti ama Avrupa Babıali’den birşeyler kopartabilmenin peşindeydi ve söylenen söz bugünküler ile aynı idi: “Avrupalı olabilmek için köklü reformlar yapmalısınız!”.

        1976 Kanun-ı Esasîsi, yani ilk anayasamız.

        BİRKAÇ MADDEYİ DEĞİŞTİRDİ

        Tersane Konferansı öncesinde, saray bir başka hazırlıkla meşguldü: Kanun-ı Esasi’nin, yani anayasanın ilânıyla... Genç hükümdar Abdülhamid tahta çıkarken meşrutiyeti ilân etme sözü vermiş, bir anayasa taslağı hazırlanmasını istemiş ve anayasayı Midhat Paşa’nın başında bulunduğu bir komisyon yazmaya başlamıştı.

        İstanbul’da 1822’de doğan Midhat Paşa on yaşında hafız olmuş ve Arapça ile Farsça’nın yanında Fransızca’yı da öğrenmişti. Genç yaşında girdiği devlet hizmetinde zamanla yükselmiş, değişik vilâyetlerde valilikler yapmış; Niş, Tuna, Bağdat ve Suriye valilikleri sırasında son derece başarılı olmuştu ve Sultan Abdülâziz’in tahttan indirilmesinden sonra devletin hâkimi gibi idi...

        Meşrutiyet ve anayasa, 23 Aralık’ta, Tersane Konferansı’nın açıldığı saatlerde top atışlarıyla ilân edildi. Babıali, Avrupalılar’a “Biz de artık sizler gibi olduk” diyerek Türkiye’nin Avrupalılaştığını kabul ettirebileceğine inanıyordu.

        Midhat Paşa, söylentilere göre bizzat kaleme aldığı anayasayı rahatça yazabilmek için gözlerden uzak bir yer aramış ve bir tekkeye, İstanbul’un surdışındaki tek Mevlevi dergâhı olan Yenikapı Mevlevihanesi’ne kapanıp günlerce orada çalışmıştı...

        Paşa’nın yazdığı metin başkanı olduğu komisyondan hemen geçti ve sadece birkaç madde üzerinde bazı değişiklikler yapan Abdülhamid, o gün Türkiye’nin ilk anayasasını da ilân etti.

        Midhat Paşa’nın 1951 Haziran’ında Taif’ten İstanbul’a getirilen kemikleri katafalkta.

        AVRUPALILAR GÜLDÜLER

        Ama işler beklendiği gibi gitmedi. Toplantı hâlinde bulunan Avrupalılar top seslerini işitince ihtilâl olduğunu zannettiler, Babıali’den gelenler “Bu sesler meşrutiyete geçtiğimizi müjdeliyor. Artık azınlık meselesi diye bir problemimiz kalmamıştır ve dolayısıyla konferansın devamı da lüzumsuzdur” dediler.

        Avrupalıların cevabı ise sadece iki kelime oldu ve “Çocuk oyuncağı!” demekle yetindiler. Meşrutiyet’in ilânı hiçbirinin umurunda değildi, toplantılarına devam ettiler ve hazırladıkları talep listesini Babıali’nin burnuna dayadılar. Gayrımüslimler için yeni haklar istiyorlardı.

        Sultan Abdülhamid, şehzadeliğinde.

        YEŞİLKÖY’E GELDİLER

        Sözün kısası, Avrupalılaşma uğruna rejimi baştan aşağı değiştirmeye çalışmış ama yine de Avrupalı olamamıştık.

        Bu ilk anayasa denememizden sonra olup bitenleri de kısaca anlatayım: Meşutiyet’in devamı biraz kanlı oldu. İlk parlamento 19 Mart 1877’de açıldı ama 24 Nisan’da Rusya Türkiye’ye savaş ilân etti. Tarihlere “93 Harbi” diye geçen savaşta büyük yenilgiye uğradık, dünya kadar toprak kaybettik, Rus ordusu Yeşilköy’e kadar geldi. Bütün bunlar olup biterken Meclis’in Türk olmayan üyeleri milliyet davasına kalkışınca Sultan Abdülhamid 1878’in 13 Şubat’ında Meclis’i süresiz tatil etti.

        Tatil tam 30 sene boyunca, 1908’deki İkinci Meşrutiyet’in ilânına kadar devam edecekti...

        KEMİKLERİNİ GETİRDİK

        Anayasanın mimarı Midhat Paşa ise, Meclis’in kapatılmasından bir ay kadar önce, 5 Şubat 1877’de devreden tamamen çıkartıldı. Paşa’nın devletin tek hâkimi gibi davranmaya başladığı, hattâ etrafta “Osmanoğulları olur da Midhatoğulları niçin olmaz?” gibisinden sözler ettiği söyleniyordu ve Abdülhamid, anayasaya bizzat koydurduğu 113. maddeyi Paşa’ya karşı işletti. Madde, hükümdara devlet için tehlikeli olabilecek kişileri istediği anda sınırdışı etme hakkını veriyordu ve sadaretten azledilen Midhat Paşa bir vapura bindirilerek Avrupa’ya sürgüne yollandı. İstanbul’a birkaç sene sonra yeniden dönebilecek ama bu defa Sultan Abdülâziz’i öldürtmekle suçlanıp mahkemeye çıkartılacak, idama mahkûm edilecek, cezası müebbed hapse çevrilecek, Arabistan’a sürülüp bir kaleye kapatılacak, orada can verecekti.

        “Demokratikleşme” değil, “Avrupalılaşma” aşkıyla hazırladığımız ilk anayasamızın macerası ana hatlarıyla işte böyle ve tesadüf mü yoksa tarihin cilvesi midir bilinmez, yeni anayasa taslağının hazırlanması 140 sene önce ilk anayasamızın yazıldığı günlere rastlıyor!

        YAKTIK, SOYDUK, TEKRAR YAKTIK VE NİHAYET RESTORE EDEBİLDİK

        Türkiye’nin ilk anayasası- nın hazırlandığı yer olduğu söylenen Yenikapı Mevlevihanesi, İstanbul’un sadece Mevlevilik bakımından değil, kültür tarihi bakımından da asırlar boyunca çok önemli bir merkezi oldu.

        AKADEMİ GİBİ TEKKE

        Mevlevihane’den çok sayıda sanatçı yetişmiş ve ilk sırayı sonradan hayli meşhur olan müzisyenler almıştı... Türk Müziği’nin önemli isimlerinden Ali Nutkî ve Hammamizade İsmail Dede Efendi gibi besteciler, Nasır Abdülbaki Dede ve Rauf Yekta Bey gibi müzik bilginleri sanatlarını yıllar boyu Yenikapı’da icra etmişlerdi...

        BAŞINA ÇOK İŞ GELDİ

        Mevlevihane, 19. asrın sonlarında hem sanat, hem siyaset merkeziydi: Yeni bestelenmiş çok sayıda Mevlevi ayini ilk defa burada icra ediliyor; o günlerin çok meşhur bir devlet adamı, Midhat Paşa, derviş hücrelerinden birinde, ayinlerin şık nağmelerine kulak vererek Kanun-ı Esasi’yi yazıyordu...

        Mevlevihane zamanla kimsesiz çocuklar yurdu oldu, yangınla ilk defa 1961 Eylül’ünde tanıştı ve avladıkları kuşu pişirmek isteyen çocuklar Yenikapı Mevlevihanesi’nin bir bölümünü küle çevirdiler. Ayakta kalabilen kısımlar Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün eski eşya deposu yapıldı ama 1997 Mayıs’ında orası da yanıverdi ve bir zamanlar büyük sanatkârların yetiştiği mekânı Türkiye’nin en büyük tarihi eser talanına sahne etme becerisini gösterebilmeye böylelikle muvaffak olduk!

        Bundan birkaç sene önce restore edilen Yenikapı Mevlevihanesi’nin bazı bölümleri şimdi bir Üniversite tarafından kullanılıyor.

        Diğer Yazılar