Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye Büyük Millet Meclisi, bundan 93 sene önce, 3 Mart 1924’te çok önemli bir karar almış, Hilâfet’i lâğvetmiş ve Son Halife Abdülmecid Efendi ile beraber Osmanoğulları da memleket dışına çıkartılmışlardı. Halife’nin Fransa’nın Nice kentine yerleşmesi üzerine Nice’te hemen bir istihbarat ağı kurulmuş ve Nice’ten Ankara’ya bir rapor akışı başlamıştı. Ama raporların hemen tamamında yanlış bilgiler veriliyordu. İşte, bugün Devlet Arşivi’nde muhafaza edilen bu raporlardan bazıları...

        Türkiye Büyük Millet Meclisi, bundan 93 sene önce, 3 Mart 1924’te Türk Tarihi’nin en önemli kararlarından birini aldı: Asırlar boyunca Türkiye’de olan hilâfet lâğvedildi, Son Halife Abdülmecid Efendi ile beraber Osmanoğulları’nın tamamı memleketten sınırdışı edildiler.

        Kanun, Osmanlı Hanedanı’nın bütün mensuplarının Türkiye sınırları dışına çıkartılmasını emrediyor; memleketi terketmeleri için hanedanın erkek mensuplarına 24 saat, kadınlara da on gün süre veriliyordu.

        Halife Abdülmecid Efendi ve kızı Dürrüşehvar Sultan, Nice’in meşhur sahili “Promenade des Anglais”de sabah yürüyüşünde.

        TRENE ÇATALCA’DAN BİNDİLER

        İstanbul Valisi Haydar Bey, kararı Halife’ye tebliğ etmek için 3 Mart akşamı saat sekiz sularında Dolmabahçe Sarayı’na gitti. Abdülmecid Efendi, heyeti kütüphanesinde kabul etti. İlk tepkisi “Ben vatan haini değilim. Buradan ölsem de gitmem. Ceddim Fatih’in zaptettiği bu topraklardan beni zorla nasıl çıkartabilirler?” oldu. Vali ve polis müdürü, Halife’ye “millî iradeye itaat etmediği takdirde saraydan gerekirse zorla çıkartılacağını” söylediler.

        Zoraki yolculuğun hazırlıkları sadece 1,5 saat sürdü ve Halife’yle beraber üç hanımı, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi ile kızı Dürrüşehvar Sultan, Dolmabahçe’den Çatalca’ya götürüldüler; istasyonun dışında bekletilen Simplon Ekspresi’ne ilâve edilmiş yataklı vagonlara bindirilip Türkiye’den sınırdışı edildiler.

        Halife’nin kızı Dürrüşehvar Sultan ile Beşinci Murad’ın torunu Nelüfer Hanımsultan’ın Haydarabad Nizamı Osman Han’ın iki oğlu ile 12 Kasım 1931’de Nice’te kıyılan nikâhları. Halife, iki gelinin arasında oturuyor.

        Son Halife Abdülmecid Efendi’nin çizdiği Hilâfet arması.

        ‘MUZIR ŞAHISLARLA DOLU ŞEHİR’

        On gün sonra, Türkiye’de Osmanoğlu ailesinden tek bir kişi kalmamıştı.

        Halife önce İsviçre’ye gitti, Montrö’nün banliyösü Territet kasabasında bir otele yerleşti, burada birkaç hafta kaldıktan sonra Fransa’ya geçti ve Nice’e inerek Carabacel (okunuşu: Karabasel) adında büyük bir villa kiraladı.

        Hanedanın birçok mensubu Halife’nin ardından Nice’e yerleşti ve şehir Türkiye’ye girmeleri yasak olan daha çok sayıda kişiye mekân oldu: 150’liklerden bir grup ve son dönem Osmanlı devlet büyüklerinden bazıları da Nice’e gittiler. Güney Fransa’nın bu sakin sahil şehri, barındırdığı yasaklı Türk kolonisi yüzünden Ankara’nın gözünde artık “muzır eşhâsın” yani netameli görülen kişilerin toplandığı yerdi. Bu kişilerin genç cumhuriyet için tehlike yaratabileceklerine inanılıyordu ve dolayısıyla başta Halife olmak üzere hemen hepsinin takip altında tutulmaları şarttı.

        Ama, Nice’e en yakın Türk konsolosluğu birkaç saat mesafedeki Marsilya’daydı, netameli şehirde olup bitenleri Marsilya’dan takip etmek zor olacaktı ve çözüm Nice’te hemen kadrosu oldukça kalabalık bir konsolosluk açılarak sağlandı. Konsolosluk mensuplarının asıl vazifesi Carabacel villasına gidip gelenleri tesbit etmek yahut günlerini sahildeki kafelerde geçiren diğer yasaklıların neler konuştuklarından haberdar olmaktı.

        5 Mart 1924 tarihli Vatan Gazetesi’nde Halife’nin sınırdışı edilmesi haberi.

        İŞ BİTTİ, KONSOLOSLUK KAPANDI

        Nice’ten Ankara’ya hemen her gün bir veya birkaç rapor gidiyor, bu arada Halife’den para sızdırabilmek için Carabacel’de el-etek öpenlerin çetelesi tutuluyordu. Tabii, “Şehzade filânca efendi tahta geçebilmek için gizli bir teşkilât kurmuş” gibisinden bol bol ihbarlar da alınıyordu. Ama ihbar edilenlerin çoğu sefaletin sınırındaki kişilerdi ve aralarında gece plajlarda uyuyan, sabahları zeytinyağına ekmek doğrayıp yiyerek yaşamaya çalışan padişah torunları bile vardı.

        Ankara, Nice’i 1939’a kadar hep gözünün önünde bulundurdu. Halife o sene Paris’e taşındı ve hayata veda ettiği 1944’e kadar, Alman işgalindeki Paris’te yaşadı. 150’likler zaten 1938’de affedilmişler ve Türkiye’ye dönmelerine izin verilmişti. Dolayısıyla Nice’de kalabalık bir görevli kadrosu bulundurmaya artık lüzum kalmamıştı ve Halife’nin Paris’e gidişinden sonra konsolosluk da kapatıldı. Bu sayfadaki kutuda Nice ile Marsilya’dan Ankara’ya gönderilen ve ortak noktaları verdikleri bilgilerin çoğu hayalî olan gizli raporlardan bazılarını okuyabilirsiniz...

        ANKARA'NIN HİLAFET ENDİŞESİNİ SENELERCE BU RAPORLAR TETİKLEDİ

        İşte, Nice’ten ve Marsilya’dan Ankara’ya gönderilen ama verdikleri bilgilerin tamamı gerçek dışı olan ve şimdi Devlet Arşivleri’nde bulunan raporlardan bazıları:

        İçişleri Bakanlığı’ndan 5 Eylül 1939’da Başbakanlık’a, Genelkurmay’a, Cumhurbaşkanlı- ğı’na, Dışişleri’ne ve Millî Emniyet’e, yani o zamanın MİT’ine gönderilen Halife ve Hilâfet konulu raporda hayalî iddialara yer veriliyor, Abdülmecid Efendi’nin Hilâfet’i satışa çıkardığı söyleniyordu:

        “...1- Sâkıt (görevinden alınmış olan) Halife Abdülmecit, Beyrut’ta bulunan sâkıt şehzadelerden Cemaleddin ve Şerafeddin ile muhabere etmekte, Paris ve Nis’e gelemiyecek vaziyette olan bu kişilere mahiye (aylık) biner frank göndermektedir.

        Halife Abdülmecid Efendi, 1942’deki Ramazan Bayramı’nda, Paris Camii’nde.

        2- Şerafeddin’in (sâkıt şehzade) yanındakilere şunları söyledikleri duyulmuştur: ‘Halife Abdülmecid hilâfeti büyük bir bedel mukabilinde satmayı düşünmektedir. Geçen sene Mısır Kralı Faruk tarafından bilvasıta (aracı ile) bir teklif yapılmış ve kendisine 40 bin İngiliz Lirası verilmişse de paranın azlığına ve günün birinde damadının da hilâfeti istemesi ihtimaline binaen Abdülmecid bu teklifi kabul etmemiştir. 200 bin İngiliz Lirası verildiği takdirde Mısır Kralı Faruk lehine hilâfetten feragat edeceği kuvvetle muhtemeldir.

        3- Vahdettin’in tütüncübaşısı Şükrü’nün rivayetine göre Sultanzade avukat Hayreddin, Filistin Müftüsü Şeyhü’l-hac Emin el-Hüseynî partisini iltizam ederek (o partiyi kullanarak) hilâfetin Kral Faruk’a geçmemesi için propagandalar yapmaktadır. Şeyhü’l-hac Emin el-Hüseynî de bu uğurda maddî fedakârlıkta bulunmaktadır.

        HER MAKAMA GÖNDERİLMİŞ

        4- Sâkıt şehzade Tevhid hilâfete namzet (aday) kendisi olduğunu söylemektedir . Bunun tahakkuk edemeyeceğini bilen Tevhid’in gayesi hilâfet başka bir tarafa devredildiği takdirde büyük bir feragat ücreti almaktır.

        Tevhid şimdi yanında meşhur Çerçilerden Mustafa Fehmi olduğu halde Irak’ta bulunmaktadır. Orada evvelce de bir kaç defa yaptığı gibi müslümanları ve eski devrin adamlarını tahrik ederek para toplamaktadır.

        5- Paris’e nakleden sâkıt Halife artık Paris’te Avenue Marchall Mu..... 16 numarada oturmaktadır. Eski Mısır Hıdivi Abbas Hilmi kendisini zaman zaman ziyaret etmektedir.

        Yüksek bilgileri için saygı ile sunulmuştur.

        6- Başvekâlet yüksek makamına, Genelkurmay Başkanlığı, Riyaset-i Cumhur Umumî Kâtipliği’ne (Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne), Hariciye Vekâleti’ne arzedilmiş ve Millî Emniyet Hizmetleri Reisliği’ne (MİT) yazılmıştır”

        Marsilya Başkonsolosluğu’ndan 27 Kasım 1935’te Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen bir raporda da, Halife Abdülmecid Efendi’nin çeşitli Müslüman memleketler ve Vatikan ile temas ettiği yazılıyor, Ankara’ya “Halife’ye ait bazı belgelerin ele geçirilmesi” tavsiyesinde bulunuluyordu:

        "...Abdülmecid’in yazı işleri ile çok ilgili olduğunu, Suriye ile, Fransız memleketleri ile, Mısır’la, Filistin’le, Hindistan’la sık sık muhabere ettiğini, buralardan çok yazılar aldığını, bunlardan hemen hiçbirini karşılıksız bırakmadığını öğrendim.

        Ancak hatıralarını yazdığına yahut bunları bastırmak üzere bir gazete, bir basımevi ile anlaştığına dair bir haber alamadım."

        İçişleri Bakanlığı’nın devletin çeşitli birimlerine gönderdiği istihbarat raporlarından biri.

        BELGELERİ ÇALALIM!

        Düşünceme kalırsa, Abdülmecid, öteden beri hatıralarını yazmaktan geri durmamış olmalıdır. Yine hiç şüphesizdir ki, Türkiye’nin dışında, içinde bulunup da herhangi bir sebeple bugünkü rejimimizin ve bu rejimi yüksek idareleri altında tutan zatların aleyhinde olanlarla ya doğrudan doğruya, yahut vasıta ile muhabere etmektedir.

        Eğer -yalnız bir faraziye olarak yazıyorum- Abdülmecid ile evrakından bir parçası olsun elde edilebilirse çok önemli belgeler ele geçebilir, çok önemli sırlar öğrenilebilirdi.

        Son günlerde Fransızlar’ın Cezayir, Tunus, Suriye Müslümanları arasında başgösteren hoşnutsuzlukların, ulusal benliklerin önüne geçmek için düşündükleri tedbirler arasında, Abdülmecid’in kendi kendine taşımaktan bir türlü vazgeçmediği ‘Hilâfet’ sıfatından istifade isteği vardır.

        Abdülmecid ile Papalık arasında din duygusunu, düşüncesini korumak; Hristiyanlık ile Müslümanlık arasında bir barış yaratmak gibi bahanelerle bir müzakere kapısı açtırmak istendiğini de öğrendim. Bu düşünceyi Fransa ... İtalyan dostu olmakla tanınmış kimseler, kurumlar olduğu da söyleniyor.

        Bugün Fransa’da, İtalya’da, dini siyasaya (siyasete) âlet yapmak isteyenler her zamandan çoktur.

        Yeni yeni alacağım haberleri yüksek katınıza yazacağımızı bildirir, saygılarımı sunarım”.

        Diğer Yazılar