Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRKAÇ defa yazdım: Yedi asırlık geçmişimizin ve devlet hafızamızın kayıtlı olduğu Osmanlı Arşivi'ndeki belgelerin bir kısmı, 2000'li yılların başında İkitelli taraflarında, dere yataklarının hemen yanıbaşındaki bir çayırın üzerinde kurulu derme-çatma barakalara nakledilmişti. Milyonlarca belge barındıran bu barakaları, geçen haftaki sellere kapılmaktan sadece Allah korudu. Taşan dereler çok değil, birkaç metre yandan aksa idi, şimdi 700 senelik hafızamızın neredeyse dörtte üçünü kaybetmiş olacaktık ve geçmişimizden bahsederken devlet olarak söylenti ve efsane sınırlarının dışına çıkamayacaktık. Geçen haftaki felâketten sonra, Başbakan'ından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na kadar devleti ve İstanbul'u idare edenler dere yataklarında ve sel baskını alanlarında devam eden yerleşimin kontrol altına alınması için âcil hattâ sert tedbirler alınacağını söylediler. Ama devletin bir kurumu, hem de önemli bir kurumu, yani 700 senelik arşivi dere kenarındaki bir çayıra taşımakta beis görmeyen Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nın yetkilileri, hayallerindeki "Arşiv Sarayı"nı inadım inad dercesine, Bakanlar Kurulu tarafından daha önce "su baskınlarına karşı korunma" kapsamına alınmış olan Kâğıthane Deresi'nde inşa ettirme hevesinden milim geri adım atmadılar. Sel bölgesindeki inşaat için açılan ihalenin ikincisi önümüzdeki günlerde yapılacak, dere yatağına bir bina dikilecek ve arşivlerin tamamı buraya taşınacak! Hem de, Devlet Su İşleri'nin bundan tam dokuz ay önce yaptığı yazılı uyarıya rağmen...

        MEĞERSE, SEL ALANIYMIŞ

        İşte, resmen ve açık açık yapılan ama hiçbir şekilde umursanmayan uyarının öyküsü:

        Başbakanlığa bağlı olan Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü'ne 28 Kasım 2008 günü 6470 sayılı bir yazı gönderir ve Kâğıthane'de inşa etmesi planlanan Arşiv binasının kurulacağı arazinin su baskınları bakımından ne durumda olduğunu sorar.

        Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü, Arşiv'e cevabını yirmi gün sonra, 17 Aralık 2008 günü 617 sayılı yazıyla gönderir. Cevabın hemen ilk paragrafında, aynen, "Konunun incelenmesi neticesinde bahsi geçen parselin Bakanlar Kurulu'nun Kâğıthane Deresi'ne ait 7/10454 sayılı kararıyla '4373 sayılı Taşkın Sulara ve Su Baskınlarına Karşı Korunma Kanunu' kapsamına alınan alanda bulunduğu anlaşılmıştır" denmektedir.

        DSİ'nin yazısında daha sonra inşaatın hayata geçirilmesi halinde sellerden korunabilmesi maksadıyla zeminden beş buçuk metre yukarıda yapılması ve arazi için İSKİ'den de görüş alınması gerektiği söylenmektedir. Bu ifade, devâsâ bir binanın altına en az beş buçuk metre yüksekliğinde beton bir zemin yerleştirilmesi demektir ve böyle bir zemin, inşaatın maliyetini birkaç katına çıkartacaktır.

        İNADIN ARDINDA NE VAR?

        Şimdi, bu yazdıklarımı okuyan akıl, mantık ve iz'an sahibi herkesin Devlet Su İşleri'nin bu uyarısından sonra, "Osmanlı Arşivleri'nin Kâğıthane'ye taşınmasından herhalde vazgeçilmiştir" diye düşüneceğine eminim ama ne gezer?

        DSİ'nin İstanbul'daki Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nı "Üzerine bina dikmek istediğiniz arazi sel bölgesidir" diye uyarmasından Ankara'daki Devlet Arşivleri Genel Müdürü'nün haberi bile yok, tehlikenin farkında olanlar ise hiçbirşeyi umursamıyorlar ve her ne hikmetse, ihale süreci tam gaz devam ediyor.

        Bana, bu acelenin ve inadın ardında başka şeyler var gibi geliyor ve şayet varsa onları da öğrenip sizleri bilgilendireceğimden emin olun.

        Diğer Yazılar