Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HABERTÜRK’te dün, Bülent Günal’ın Türk Tarih Kurumu’nda Tarih Araştırmaları Grubu Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek’in Halep’te bulduğu bazı belgeler konusunda önemli bir haberi vardı.

        Prof. Çiçek 1915’te tehcire tabi tutulup Suriye’ye gönderilen Ermeniler’in ABD’nin Halep Konsolosluğu arşivinde muhafaza edilen mektuplarını bulmuş. Ermeniler, Amerikan Konsolosu Jesse B. Jackson’a gönderdikleri bu mektuplarda çektikleri dertleri ve sıkıntıları anlatıyor, akrabalarından haber almaya çalışıyor, “Pek sefil haldeyiz” diyor ve konsolosun kendilerine para vermesi için açıkça yalvarıyorlar.

        Yayınlanan mektuplar o günlerin dramını gösteriyor, yayınlanmayanlarda da neler yazıldığını hemen tahmin edebiliyorsunuz... “Kardeşim öldürüldü, anam yola dayanamadı, kocam kayboldu, evim yakıldı...” gibisinden ifadeleri...

        Bülent Günal’ın haberi gazetecilik açısından çok güzel bir iş ama meselenin haberin kaynağı açısından bir başka tarafı var: Bu mektupları Türk Tarih Kurumu’nda görevli bir araştırıcının mı, yoksa senelerden buyana “Türkler zavallı Ermeniler’e neler neler yaptılar, hepsini nasıl sürüm sürüm süründürdüler” diyenlerin mi, yani diasporanın mı yayınlaması gerektiği...

        SAVUNMAYA BAK!

        Mektupları yazanlar Halep ve çevresinin “yerli Ermeniler’i” olsalar ortada hiç mesele yok. “Zavallılar başka yerlerdeki akrabalarından haber alamıyorlar, zaten sıkıntı içerisindeler, Amerikan konsolosundan medet umuyor; yardım, hattâ açıkça para istiyorlar” dersiniz.

        Ama mektupların sahipleri Halepli falan değil, Anadolu’nun değişik yerlerinden tehcire tabi tutulmuş, yani Suriye’ye sürgüne gönderilmiş Osmanlı vatandaşları! Ne yaşandı ise yaşanmış, ne oldu ise olmuş ve evlerinden, memleketlerinden toplanıp Suriye’ye yollanmışlar, orada sefalete düşmüş ve yabancı bir diplomattan yardım istemeye mecbur kalmışlar.

        Tarih Kurumu bu mektupları şayet “Bakın, biz bunları öldürmedik, sadece sürdük, tek sıkıntıları ise parasızlık imiş” gibisinden bir savunma düşüncesi ile yayınlıyorsa, Ermeni meselesi konusunda bugüne kadar yaptığı hataların üzerine daha da büyüğünü ilâve ediyor demektir. Zira, Türkiye’nin görüşünü bu mektuplara dayanarak savunmaya kalkışmak “Öldürmedik ama süründürdük” demekten ibarettir ve diasporaya “Hem kesmişler, hem aç bırakmışlar” deme hakkını vermekten başka bir işe yaramaz!

        Haberde, Prof. Kemal Çiçek’in arkadaşımız Bülent Günal’a “1915’te tehcire tâbi tutulan Ermeniler’in sayısı 900 bindi” dediği de yeralıyor...

        DEDİĞİME GELDİNİZ Mİ?

        Şimdi 900 bin sayısını veren Prof. Çiçek ile bundan üç sene önce Talât Paşa’nın evrakını yayınlarken tehcir edilen Ermeni sayısının 924 bin 158 olduğunu gösteren bir belgeye yer vermem üzerine Tarih Kurumu’nun 1915 olayları konusunda senelerce devam ettirdiği gizleme, örtme ve saptırma politikası iflâs ettiği için kıyametleri kopartan ve benim “amatör tarihçi bile olamayacağım” iddiasında bulunan Prof. Çiçek aynı kişidir. Tehcir edilen Ermeni sayısını vakti zamanında 200 binlerden alıp nihayet 900 bine kadar yükseltmek, yani benim verdiğim sayıya gelmek zorunda kalan zihniyet ise, Tarih Kurumu’ndaki Ermeni Masası’nın metod yokluğunun ve kararsızlığının kanıtıdır!

        İşin özeti şudur: Ermeni meselesi konusunda ortaya Batı’da kaynak olarak kabul edilen tek bir eser koyamamış, “Biz Ermeniler’i öldürmedik, onlar bizi öldürdüler” diye gevelemiş, 1915 olaylarını sadece “ölü sayma” seviyesine indirmiş ama sayılar konusunda bir türlü karar verememiş, nihayet 900 bine kadar yükseltmiş olan Tarih Kurumu bu mektupları diaspora yerine kendisi yayınlamaya kalkmakla şimdiye kadar devam ettirdiği “kraldan fazla kralcı” tavrın üzerine tüy dikmiştir!

        Biz bu kafada devam edip üstelik karşı tarafın yapması gereken işi kendimiz yapmaya heveslenerek “Öldürmedik ama süründürdük” demeye kalkıştıkça hiç merak etmeyin, gündeme daha çoook Ermeni tasarısı gelir!

        Diğer Yazılar