Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER çarşamba akşamını iple çeker, saat yediyi biraz geçerken radyonun başına oturur, biraz sonra başlayacak olan programı beklerdik...

        Program, tam çeyrek geçe başlardı: "Orhan Boran ve Yuki"...

        Nefis bir ses tonu ve mükemmel bir Türkçe ile tane tane konuşan, ağzından çıkan her kelimesi net şekilde anlaşılan Orhan Boran'ı radyoda sunduğu yarışma programlarından yahut arada bir götürüldüğümüz matinelerde anlattığı fıkralardan zaten tanıyorduk ama çarşamba akşamları asıl beklediğimiz, yanındaki "Yuki" idi: Her söylediğine güldüğümüz, insan mı yoksa başka bir yaratık mı olduğunu bir türlü anlayamadığımız ince sesli, tuhaf bir yaratık...

        Bazı arkadaşlarım, Yuki'nin konuşmayı öğrenmiş bir cins tavşan olduğunu söylerlerdi... "Brezilya ormanlarında yeni bulunmuş, düşünmeyi ve konuşmayı becerebilen nadir bir yaratık" olduğuna inananlar da vardı...

        EKRANA HAPSETMEK!

        Şişko Nuri, Salça Stelyo, Tombik Can ve Aferin Necdet gibi arkadaşları ile başından geçenleri anlatan Yuki'yi dinlerken bu sesin ufak boylu, uzun sivri kulaklı ve komik çehreli bir mahlûka ait olduğunu düşünürdüm. O ses, bana öyle bir yaratığı hayal ettirirdi.

        Hepimiz, 1960'ların ilk senelerinde kalan çocukluklarımızın unutulmaz hatırası Yuki'nin o zamanın makaralı teypleri ile yapılmış bir ses oyunundan ibaret olduğunu, ince ve komik sesinin Orhan Boran'ın konuşmasının kaydedildiği bandın devrinin hızlandırılması ile ortaya çıktığını çok sonraları öğrendik...

        Önceki gün kaybettiğimiz Orhan Boran'ın vefatı ile ilgili haberlerin "Televizyon dünyası yasta" yahut "TV'den bir yıldız daha kaydı" gibisinden başlıklarla verildiğini görünce acı acı tebessüm ettim! Televizyon ile büyüyen genç nesil koskoca Orhan Boran'ın sadece bir ekran starı olduğunu zannediyordu ve televizyonun yaygınlaşmasından neredeyse 35 sene önce başladığı uzun meslek hayatını dar bir "ekran" kavramına hapsetmişlerdi.

        HEP İLK VE TEK OLDU

        Türkiye, "entertainment" mesleğini Orhan Boran'dan öğrendi. Çok geniş bir kültür ve dile mükemmel hâkimiyet gerektiren, içerisinde sohbetten mizaha, hicivden sanat eseri kaliteli havaiyata kadar birçok kavramı barındıran bu mesleğin tam bir karşılığı Türkçe'de hâlâ olmadığı için İngilizce'sini yazmak zorunda kaldım, kusura bakmayın...

        Orhan Boran "entertainment" işinde ilk olmasının yanısıra hep tek "entertainer"ımız olarak kaldı; dinleyicisini ve seyircisini altmış küsur sene boyunca hep mestetti. Meslek hayatında sululuğa, hakarete, cinselliğe ve küfüre, yani ucuzluğa hiçbir zaman yer vermedi, işin zor olan tarafını, yani "kalite"yi tercih etti... Abdi İpekçi'ye 1970'lerde vermiş olduğu mülakatı bulup okursanız, "hakaretin ve aşağılamanın dünyanın en kolay işi olduğunu, konuyu bu tarafından yakaladığınız takdirde gerisinin çok kolay geleceğini ama işinin bu olmadığını" söylediğini görürsünüz.

        Bu kaliteli çizgiyi zamanımızın büyük kısmı küfürlere ve cinsel esprilere dayalı tek kişilik gösterileri ile mukayese ettiğinizde, Orhan Boran'ın nasıl büyük bir sanatçı olduğu kendiliğinden ortaya çıkar...

        Orhan Boran, vefatı ile çocukluk ve gençlik günlerimizin çok güzel hatıralarını da beraberinde götürmüştür...

        Diğer Yazılar