Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İDDİA 1

        Ekrem İmamoğlu kendisini eleştiren bir seçmeni tokatladı.

        DELİL: Seçim ziyareti sırasında çekilmiş bir videodamuhalefet adayı tartıştığı seçmeni tokatlarken görünüyor.

        KARAR: Videonuntamamı izlendiğinde İmamoğlu’nun tokat atmadığını, “makas alan amca” misali karşısındaki gencin yanağını okşadığı anlaşılıyor. Buna benzer bir yanak okşama an’ı yakın tarihte yine kameralara yakalanmıştı: Bir toplantıdan sonra Mehmet Barlas o zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın yanağını okşuyordu. Siyasetçilerin seçmene yakın görünmek adına fiziki teması ayrıca tartışılabilir; ben bunu sempatik bulmayanlardan, kendime dokundurtmak istemeyenlerdenim. Ama babacan, amca tavrıyla yanak okşamakla tokat atmak arasında da gözle görünür bir fark var.

        İDDİA 2

        Ekrem İmamoğlu son günlerde çok sinirli.

        DELİL: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir gözlemi, Ekrem İmamoğlu’nun esnaf ziyaretinde “bir çocuğu” tokatladığı iddiasına dayanıyor.

        KARAR: Ekrem İmamoğlu bir çocuğu tokatlamadı, karşısındaki de çocuk değil evli barklı bir adam zaten. Ancak İmamoğlu’nun sinirli olduğu da doğru. Söz konusu videodada sinirlerinin gerildiği, tahammül edemediği anlaşılıyor zaten.

        ŞERH: Ekrem İmamoğlu öfkelenmekte haklı. Kendisine yönelik saldırılar hakikaten de bıkkınlık verici, ama hiç kimse ona bu yolculuğun kolay ve neşeli geçeceği garantisini vermemişti. Daha dün bir, bugün iki. Daha neler gelecek başına, şimdiden kontrolü kaybetme lüksü yok.

        Kimler ne yalanlarla, ne saldırılarla uğraşıyor. Amerikan Başkanı Barack Obama yıllarca kendisinin “Amerikalı olmadığı” yalanıyla mücadele etti ama serinkanlılığını hiç kaybetmedi. İmamoğlu “Pontus” saçmalığı karşısında bile “cool” kalamadı.

        Siyasetçinin ustası her durum ve şartta kendi sinirlerine hakim olandan çıkıyor. İmamoğlu yine de epey dayanıklı, ama kırılma noktası, sınırları belliymiş. Derisini kalınlaştırmalı.

        Kimsenin gerçeklikle işi kalmadı ne yazık ki. İmamoğlu o esnaf gibi yalana inananları ikna edip laflarını kesmektense sonuna kadar dinleyip içlerini boşaltmalarına fırsat vermeli, karşısındaki sözünü bitirince de bir-iki cümleyle düzeltmeli ya da baktı ki olmuyor, “Peki,” deyip ayrılmalı. Yalana inananların zaten gerçekle ilgileri yok, isteseler videonuntamamını dinlerlerdi zaten. Hiç siyasi kampanya incelemediyseniz bile siyasetçinin en başta dinleyen taraf olması gerektiğini bilirsiniz herhalde.

        İmamoğlu’nun konuyu uzatması lüzumsuz bir gündeme neden oldu. Amatörlük kokuyor.

        Bir diğer öfke kontrolü notu da İmamoğlu’nun gazetecilerle çatışması dair düşmek gerekiyor. Kanal kanal gezip ona buna laf çakmasına gerek yok, hatta görünmediği, medyaya çıkmadığı zaman daha kıymetliydi. Kanal 7 muhabirinden program sunucusuna kadar bir siyasetçi medyayla uğraşmaya başladıysa boş işlere harcayarak çok vakti varmış sonucu çıkar; umarım etrafındakiler onu “tvitre” cehenneminin gazından korur.

        İDDİA 3

        Ekrem İmamoğlu çıktığı yayında FETÖ ve PKK’ye çağrı yaparak “Gelin bu ülkeyi birlikte yönetelim” dedi.

        DELİL: Habertürk’te katıldığı bir programda sorulan soruya verdiği yanıta dair sosyal medyada dolaşan bir video.

        KARAR: Ekrem İmamoğlu böyle bir şey demedi, içinden eksik alıntı yapılıp çarpıtılan bir cevaptan böyle bir video montajlanıp dağıtıldı. Programın tamamı izlendiğinde zaten bu çarpıtma anlaşılıyor, Habertürk sunucusu Mehmet Akif Ersoy arkadaşımız da konunun birinci tanığı olarak bu iddiayı yalanladı.

        ŞERH: Ersoy’un yazısında dikkat çektiği bir nokta önemli: İmamoğlu’nun yanıtı öyle dolambaçlı ki program esnasında o bile şaşırmış, ‘Ne demek istiyor’ diye aklından geçmiş. Dünyanın hiçbir yerinde oyun adil oynanmıyor artık; montajlar, çarpıtmalar çirkin ama her şeyin mubah olduğu bir yarışın kaçınılmaz gerçeği. Ne yazık ki “Hırsızın hiç mi suçu yok” noktasındayız.

        Ekrem İmamoğlu’nu ekibi programlara iyi hazırlamıyor diye boşuna söylemiyorum. Lafı döndürüp durmaktan, çarpıtmaya, içinden cımbızla seçilecek cümleler kurmaya ne gerek var? Bu soruların daha basit, net cevapları önceden prova yapılmadı, ezberlenmedi mi? Montaja mahal vermeyecek bir cümle kurmak mümkün.

        Hangi sorunun çıkacağını tahmin edemeyen, ona net ve yanıt cevabı ezberletemiyorsa ekibi kapının önüne koysun. Çünkü İmamoğlu’nun kopuk cümleleri, dolambaçlı yanıtları kendi aleyhine işliyor. Hiçbir profesyonel siyasetçi elindeki metinden kopmaz, spontane virajlar almaz, bilinmedik yollara girmez.

        Bu hazırlanmış hali, önceden çalışılmış cümlelerse durum daha da vahim.

        İDDİA 4

        30 Mart seçiminde İstanbul’u AK Parti kaybetti çünkü “oyları çaldılar.”

        KANIT: AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın “Oyları çaldılar” cümlesi.

        KARAR: “Oyları çaldılar” iddiasını kanıtlayacak en önemli merci olan YSK’nın gerekçeli kararında böyle bir sonuç yer almıyor.

        ŞERH: Binali Yıldırım’ın “Ben o cümleyi hukuki anlamda söylemedim, dikkat çekmek için böyle bir söz sarf ettim” anlamına gelen açıklamasını anlamlandırmak mümkün değil. Yıldırım gibi deneyimli bir politikacı yalanın bu kadar yayıldığı bir çağda dikkat çekmek için çok daha çarpıcı bir yöntem bulabilir, bulabilmeli. Yıldırım uzlaşmacı kişiliğiyle, serinkanlılığıyla, devlet adamlığıyla itibar kazandı.Zaten istemediği bir yarışta kendi karakteriyle çelişmesine ne gerek var?

        İDDİA 5

        Elif Şafak ve Ayşe Kulin romanlarında pedofiliyi övüyor.

        KANIT: Yazarların “Mahrem” ve “Gece Sesleri” romanlarından taranıp sosyal medyada dolaştırılan birkaç paragraf.

        KARAR: Şafak da Kulin de dünkü yazar değil, kitapları da yeni keşfedilmedi. İkisi de romanları yüzbinler satan edebiyatçı, dahası ikisi de kadın ve çocuk konusunda hassasiyetleriyle biliniyor. Romanlarında pedofiliyi övmüyorlar, aksine ikisi de çarpık bir ilişkiyi, bir sapıklığı, vahşi karakterleri anlatıyor. Romanın bütünü okunduğunda da bu bağlam ortaya çıkıyor. Hatta o taranan sayfalar romandan bağımsız okunduğunda bile “Övüyor” demek zorlama.

        ŞERH: Medyanın bunca senedir satışta olan romanlardan “tvitre” müfettişlerinin saçmalıklarına dayanarak haber yapması, konuyu köpürtmesi ayrıca utanç verici. Her önüne gelenin savcılığa anlamadığını, işine gelmediğini şikayet etmeye başladığı bir sistemin kapısını açıp yazarları, roman karakterlerini, edebiyatı yargılamaya kalktığımızda bu işin sonu gelmez. Bir gün ifade özgürlüğünü öğrenecek miyiz acaba?

        Benim de savcılığa bir suç duyurum var: Cehalet idamla cezalandırılsın, var mısınız?

        Diğer Yazılar