Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhuriyet’ten Miyase İlknur büyük bir gazetecilik yaparak belediye bursuyla yurtdışında eğitime giden isimleri sıralamış. Aralarında eğitimini tamamlamadan, sertifika almadan bile dönenler var. İsraf tartışmalarına kuvvetli bir belge, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin paralarının nasıl sokağa atıldığını anlamak için ibretlik.

        Her şey iyi hoş ama yazının tam sonunda bir ifade bir çuval inciri berbat edecek nitelikte.

        Ravza Kavakçı’nın aldığı bursa değinirken “Ayrıca ABD’nin en kötü üniversiteleri arasında yer alan Howard Üniversitesi’nde doktora yapmak için niçin bu kadar borçlanır anlamak mümkün değil,” diye yazıyor İlknur. “Gerçi Howard Üniversitesi’ne ailece bir bağlılıkları olduğu kesin. Ablası Merve Hanım da bu üniversitede eğitim aldığına göre...”

        Howard’a benim de bir duygusal bir bağlılığım var. ABD’de yaşayıp adaletsizliğe isyan eden, kurumların sistem için ne kadar önemli olduğunu yaşadıkça anlayan birinin Howard’a saygı duymaması mümkün değil.

        Washington’da yaşarken evimin yakınındaki Howard kampüsüne gider, bazen bir bankta oturur ve “Bastığın yeri toprak deme, tanı!” misali havayı koklardım. Çünkü bu üniversite büyük acıların, büyük bir özgürlük mücadelesinin simgesi.

        OKUL DEĞİL ADETA MEKKE

        Amerika’nın en önemli siyah üniversitelerinden biri burası. Siyahların ayrı çeşmeden su içmeye mecbur olup ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördükleri bir ülkede ayakta kalabilmiş, toplumu şekillendiren mezunlar yaratmış bir kurum.

        Amerika’nın en kötü üniversitelerinden biri mi dediniz? Keşke her yerde Howard olsa.

        Bugün ABD’nin en önemli entelektüellerinden biri olarak anılan Ta-Nehisi Coates “Between the World and Me” kitabında Howard’da geçirdiği iki senenin nasıl karakterini şekillendirdiğinden bahseder. Amiyane tabirle Howard’da “adam olmuştur” Coates ve tüm mezunlar gibi bu okuldan “Mekke” diye söz eder. Howard’ın böyle adeta ibadet edilesi bir önemi vardır Amerika’daki siyah hareketi için; onlara yön veren, yollarını bulmalarını sağlayan bir kıbledir.

        O kampüsten mezunlar kültürü, Amerika’yı ve dünyayı şekillendirdiler.

        Anayasa Mahkemesi’nin ilk siyah hakimi (ve sokaklara adı verilen) Thurgood Marshall da rap yıldızı P. Diddy de, “Black Panther” Chadwick Boseman da buradan mezun. Tıpkı gerçek Kara Panterler’in liderlerinden, Amerika’nın Deniz Gezmiş’i Stokely Carmichael gibi. Roberta Flack bir başka mezun…

        Say say bitmiyor isimler.

        Bugün Amerikan başkanlığına oynayan Kamala Harris de Howard diplomalı, Kongre’nin en önemli üyelerinden Elijah Cummings de. “Cosby Show”un annesi Phylicia Rashad da Howard mezunu. (Ek bilgi: Bill Cosby dizide siyah üniversitelerin önemini vurgulamak için kendisini ve babasını hayali siyah koleji Hillman’dan mezun etmiş, dizinin büyük kızı da aile geleneğini sürdürmek için Hillman’a gitmişti.)

        Zaten bu yüzden de başkanlığının son yılında mezuniyet konuşmasını Barack Obama burada yaptı.

        KAVAKÇI AİLESİ NEDEN BU OKULU TERCİH ETTİ

        Tabii Kavakçı ailesinin geleneksel olarak siyah bir okul olan Howard’ı neden seçtiği sorgulanabilir. Akademiyi ve Amerika’da kurumların işleyişini, ülkenin sivil tarihini iyi bilmediğim yıllarda ben de merak ederdim.

        Doktora öğrencileri için kurumlar kadar önemli olan kişilerdir de. Kavakçı’nın araştırma konusuna uygun isim belli ki Howard öğretim üyesiydi. Kavakçı doktorasını yaptığı Howard’dan önce de UT-Dallas ve Harvard’da okudu zaten; belli ki Howard’ı da bilinçli olarak, hedefine yönelik tercih etti.

        Dahası Amerika’da siyahlarla İslam arasında tarih boyudur süregelen geçişkenlik, karşılıklı etkileşim de malum. Siyahlar, İslam’ı “renk körü” bir din olarak görüp beyaz adamın dini Hıristiyanlıktan Müslümanlığa dönerler.

        İslam ülkesinden başörtüsü yüzünden milletvekilliği düşen mağdur Kavakçı’ya Howard kapısını sonuna kadar açar, onu bağrına basar.

        Merve Kavakçı’ya körü körüne düşmanlık yüzünden Howard’ı küçümsemek ayıp ve haksızlık. Kişisel hesaplaşma gibi duruyor ve haberin daha önemli olan diğer unsurlarını da zayıflatıyor. Kavakçı, Cumhuriyet’ten bir özrü hak ediyor.

        Laik mahalle neden hep aynı hataya düşüyor peki?

        *

        Amerikalılar künefeyi keşfediyor

        Amerika’da tam anlamıyla bir künefe çılgınlığı yaşanıyor desem abartmış olurum. Daha çok ‘cool’ insanların alışveriş yaptığı Trader Joe’s isimli market geçtiğimiz aylarda donmuş künefe satmaya başladı ve müşteriler bayıldı. Bütün yaz künefe yetiştirmeye çalıştı TJ’s ama bir türlü talebi karşılayamadı. En sonunda bu ayın başında biraz bulunmaya başladı raflarda.

        Haftalık alışverişimi yapmaya gittiğimde donmuş ürünlerin arasında künefe dikkatimi çekiyor, genelde ya bir ya da iki tane kalmış oluyor. Çoğu zaman hala stokta bulunmuyor. Önceki gün bir müşterinin sepetinde dört tane birden gördüm, mağazada da başka kalmamıştı.

        Amerikalılar toplu alışveriş yapmayı, evlerin kilerlerini ve buzluklarını doldurmayı severler. Belli ki hibrit bir lezzet olan künefe de bu mutfaklarda beğenildi. Tabii göçmenlikle birlikte kültürün nasıl değiştiğinin, farklı etkilerin Batı’daki damak tadını nasıl şekillendirdiğinin de kanıtı şu küçük ölçekte yaşanan künefe çılgınlığı.

        İŞTE KARARIM

        Trader Joe’s künefesini iki kere denedim. Hemen söyleyeyim, normal şartlarda hiç tercih ettiğim bir tatlı değil ama artık vatan hasreti mi dersiniz, merak mı, hemen aldım işte.

        Donmuş satılan künefeyi kağıt tepsisinde fırında pişiriyorsunuz. İki farklı fırında denedim, bir tanesinde kadayıfın üstü ve altı çabuk kızardı (siyasi bir gönderme yok) ama peyniri eremedi. Bir keresinde ise mükemmele yakın bir şekilde pişte.

        Fırından çıkan künefenin üzerine hemen ayrı bir poşetteki şerbet konuyor, bir başka poşette gelen yeşil fıstıklar da serpiliyor. Künefe sevmeyen ben bile beğendim.

        Peynirin tuzlu olduğuna dair sosyal medyada kimi eleştiriler okudum Türklerden. Oysa künefenin farklı yorumları var Orta Doğu coğrafyasında ve epey tuzlu peynirler kullanılıyor. Trader Joe’s ise mozzarella ve mizithra peyniri kullanmış ve bence çok uymuş. Okuduğum kimi yorumlar da olabileceğinin en iyisi diyor. Zaten üç-dört dolara satılıyor, iki kişi doya doya paylaşabilir, dört kişi de tadına bakabilir. Bu fiyata bu kadar.

        BİR YUNAN ÜRÜNÜ

        Gelelim asıl tartışmalı konuya…

        Künefe bir Türk tatlısı mı?

        Genelde öyle geçiyor. Ortadoğu’da da yaygın, Yunanistan’da da var ama saygın yemek siteleri genelde Türk tatlısı diye bahsediyor.

        Trader Joe’s ise “Yunanistan ürünü” künefe satıyor, paket de helenik esintiler taşıyor. Alın size uluslararası kriz.

        Ama bu konuyu çözmeyi kendisini Türk mutfağını dünyada tanıtmaya adayan köşe komşum Serdar Turgut’a bırakıyorum ve fırından yeni çıkan künefeme bir çatal batırıyorum.

        Diğer Yazılar