Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Milletçe tarifsiz bir acı yaşıyoruz.

        Nasıl olmasın! 13 canımız gitti!

        Alçakça, haince şehit edildiler... Nice ocaklara ateş düştü. Hedefleri, umutları vardı bu kahraman vatan evlatlarının.

        Hal böyleyken inanın konuşmak, yazmak o kadar zor ve ağır bir sorumluk ki...

        Şehitlerimiz toprağa verilirken söz söylemenin zorluğu bir yana, böyle siyaset üstü bir meselede dahi asgari müştereği sağlayamamak, yaşadığımız sosyolojik savaşta en büyük hassasiyetlerimizden birisi olarak gözüküyor.

        Zira terörün nihai hedefi ülke içindeki birliği zayıflatmak, siyaset kurumunu sarsmak, fay hatlarını oynatmak ve başarabildiği ölçüde bir panik ve korku iklimi meydana getirmektir. Bu yönü düşünüldüğünde terörle, teröristle mücadele, herhangi bir siyasi partinin, bir kişi ya da kuruluşun tekelinde değildir. Bu ülkenin her vatandaşı için ortak bir karşı duruş zeminidir.

        Elbette eksikliği ortaya koymak, nasıl ve nedenleri sıralamak da bu işin doğasında olan bir durum... Merak edilen sorular da ortadadır. Gara'daki operasyonun birinci hedefi vatandaşlarımızı kurtarmaktı. Buna başarılı olunamadı. Sebepleri en çok da vatandaş tarafından sorgulanmaktadır. Böyle günlerde insanların güven algısını zedeleyemeyecek bir iletişim tarzı sergilenmesi önemlidir. İçişleri ve Milli Savunma Bakanlarının bugün TBMM’de gündem dışı konuşmaları da bununla ilişkili olmalı diye düşünüyorum.

        REKLAM

        Buna karşın hepimizin gözleri önünde cereyan eden tartışmalarda kavramsal bütünlüğü dahi sağlayamadığımızı görmek çok üzücü. Bakın biz bu tartışmaların benzerlerini geçmişte de yaşadık.

        Şöyle biraz geriye gidelim. Asker ve polislerimizin kaçırıldığı 2015 ve 2016 yıllarını hatırlamak gerekirse o dönem sözde çözüm sürecinin oluşturduğu iklimden faydalanıp hendek, çukur kazan, yol kesen terör örgütünün aynı zamanda Suriye’deki uzantısının da yapısallaştığı bir dönemdi. Takip edenler hatırlayacaklardır ki daha çözüm süreci başlamadan böyle bir sürecin başarısız olacağını en başta söyleyenlerden biriydim.

        Çünkü barış, huzur, birlik gibi iyiniyetli hedeflerin tamamen dışında ve karşısında kendi gündemiyle, yani kan ve gözyaşıyla var olabilen, üstelik dış güçlerin taşeronluğunu üstlenen bir terör örgütü vardı. HDP’nin de o süreçteki konumu PKK-YPG’ye zaman kazandıracak, siyasal ve sosyal meşruiyet taşıyacak söylem ve kararları icra etmekti.

        Netice itibariyle Gara’daki şehitlerimizin de önemli bir kısmı o dönem alıkonulmuştu.

        Diğer yandan büyük acıların yaşandığı o günlerin ardından özellikle 2017’den bu yana Türkiye terörle yoğun bir mücadele içerisindedir. MHP’nin bu yönelimdeki varlığı etkili olmuştur.

        Ülke içinde hareket kabiliyeti büyük ölçüde sarsılan terör örgütünün, Suriye’nin kuzeyindeki bölgeleri birleştirme amacına yönelik de sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirilmiştir.

        Devlet bir yandan darbe girişiminin ardındaki bileşenlere karşı bir yandan da onların yardım ve desteği ile zaman zaman etkisini artıran terör örgütlerine karşı mücadele yürütmektedir. İşte bu süreci de yok kabul etmek mümkün değildir.

        Gelin görün ki; terör örgütü PKK’nın sözcülüğünden vazgeçmeyen HDP, milletin gözünün içine baka baka bu çukur siyasete ortak olmayı sürdürmektedir. İlk olarak 14 Şubat günü yaptıkları açıklamada ve yine bir gün sonra teröristbaşı Öcalan’ın yakalanışının yıldönümünde ortaya koydukları yaklaşımla, terör örgütüyle aralarına mesafe koymayacaklarını bir kez daha göstermiş oldular.

        Diğer Yazılar