Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ve bir 24 Nisan daha geçti…

        Beklendiği gibi ABD Başkanı Biden “soykırım” ifadesini kullanmayı sürdürdü.

        Artık bu duruma şaşıran kimsenin olmadığı kanaatindeyim!

        Zira dünyada terör konusunda kavram birliği olmadığı gibi “soykırım” konusunda da benzer bir ikircikli durum söz konusu.

        Ve bu tutum Türkiye olduğunda birçok ülkeyi birleştiriveriyor!

        Elbette bu noktaya gelinmesinde kendimizde de eksiklikler ve hatalar olduğunu irdeleyebiliriz. Geçen yıl Biden bunu ilk kullandığında gereken tepkisellik Türkiye'de yoktu. Bütünsel ve hazırlıklı bir tavır da gösterilemedi. Bunun için kararlı ve yumuşak gücü de içerisine alanok boyutlu çalışmalar gerekiyor. Ancak bir de olayın şu kısmı var, her şeyi yerli yerinde yapsak bile -ki bundan vazgeçemeyiz; diplomaside özellikle kamu diplomasisinde karşı taarruz yapmalıyız ya da hatta onların istediği gibi reddetmeyip kabule yönelsek bile kimi ülkelerin Türkiye’ye yönelik suçlamalarını ortadan kaldırmak mümkün gözükmemektedir. Suçlamalar, tazminat ve ek taleplerle yeni bir form kazanacaktır.

        Çünkü sözde soykırım iddialarının büyük bölümü ahlaki ve ilkesel bir hassasiyet yerine araçsal ve siyasal bir hedefle yönlendirilmektedir. Üstelik bu suçlamaları hiç çekinmeden yapanların Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Afrika’da milyonlarca masum insanın yaşamına sebep olduğu nasıl görmezden gelinebilir? Sözde “özgürlük”, “insan hakları” gibi kavramlarla başlanan işgaller, saldırılar günün sonunda nesillerin kaybolmasına sebep olmadı mı?

        REKLAM

        Peki Türkiye’nin uzun yıllar yaşadığı acılar, can kayıpları, ödediği bedeller umurlarında mı?

        Kendi çıkarlarıyla örtüştüğünde özgürlük savaşçısı saydıkları terör örgütlerinin bu topraklarda ne kadar cana kıydığını görmek dahi istemezler.

        Daha geçenlerde Ukrayna’daki bazı görüntüler sebebiyle Biden “soykırım” ifadesini kullandı. Ardından bazı ülkeler bu şekilde kararlar aldılar. Ama dünyanın gözleri önünde cereyan eden örneğin Hocalı’daki katliamın boyutlarını uzun zamandır görmezden geliyorlar.

        Hal böyle olunca ABD’nin tutumuyla paralel biçimde sözde soykırım iddiaları yayılabilir ve hatta Karabağ’daki barış sürecini baltalamaya yönelik provokasyonlar artabilir. Türkiye ve Azerbaycan bugün hiç olmadığı kadar birlikte çalışmalar yürütmek mecburiyetindedir. Sanırım bunu ilk yazdığımda 2007 yılı idi. ..

        Bugün hem bölgenin barış ve huzuru hem de her iki ülkenin karşı karşıya kaldığı suçlamalar iç içe geçmiş durumdadır. Dün Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye geldim. Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme adımları hakkında bir konuşma yapacağım. Burada Türkiye’ye yönelik üst düzey bir işbirliği zemini var. Her sahada güçlendirmek gerekiyor.

        İki ülke arasında son dönemde bu yönde çalışmalar yapılmakla birlikte kısıtlı kişi ve kurumlarla süreçler yönetildiği için etkisi beklenenden uzak faaliyetlerdir. Daha nitelikli, liyakat esaslı ve karşı sahada hamle yapabilecek proje faaliyetlere ihtiyaç vardır. Mesela neden Hocalı’da olanlar bir sinema filmine aktarılmıyor? Türkiye’nin bu konuda ciddi deneyimi var. Her yıl önemli bütçeler ayrılırken neden toplumların görsel hafızasını esas alan, geniş kitleleri hedefleyen güncel çalışmalar üretilmiyor?

        Bu süreci savunmada bekleyerek ve yalnız iddialara cevap vererek değil, Türkiye'nin görüş ve tezlerini karşı sahada anlatan, anlatmaktan geri durmayacak bir strateji ve ona uygun kadrolarla ilerletmek gerekiyor.

        Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki Türkiye’nin bu konuda yaşadığı süreç siyaset üstü bir meseledir. Türkiye yarınlarda da bu suçlamalara muhatap olacaktır. İktidarıyla, muhalefetiyle herkes bu süreçte tarihsel gerçeklere ve Türkiye’nin tezlerine katkı sağlayacak çalışmalar ortaya koymalıdır. Bu meseleyi iç siyasete veya kendi ideolojik alanlarına alet etmek isteyenler yine yanlış yoldadır.

        Diğer Yazılar