Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yakından tanıdığım ve mesleğinde önemli bulduğum bir akademisyen/hekim arkadaşım Tıp Fakültesindeki öğrencilerine ders anlatırken hekimlik mesleği hakkında şöyle söylüyordu: “Hekimlik nasıl bir meslektir biliyor musunuz arkadaşlar? Önce kendi canınızı emanet ettiğiniz kişilerdir hekimler, sonra canınızdan da çok sevdiğiniz yakınlarınızı, evlatlarınızı emanet ettiğiniz kişilerdir. Ve gerektiğinde kimsenin bilmediği sırlarınızı ve tabii mahreminizi emanet ettiklerinizdir hekimler…”

        Gerçekten de böyle hatırlandığında hekimlik mesleği hem hayatidir hem stratejiktir hem de değerler üstüdür.

        Dün Konya’da görevi başında uğradığı vahşice saldırıda yaşamını yitiren Ekrem Karakaya da uzun yıllarını bu işe adamış, bu ülkenin yetiştirdiği değerlerden biriydi.

        Öncelikle bir insandı! Bir evlat bir baba…

        Akılalmaz bir saldırı ve artık yok!

        Büyük bir acı, büyük bir kayıp ama en çok da “sözün bittiği yer!” dedirten bir vicdansızlığın ve sorunlar yumağının bir tezahürüdür bu olay…

        Şüphesiz kimse böyle olsun istemez. Ama yetkililer topyekûn ve bütünsel bir çözüm iradesini ortaya koymalıdır artık…

        Zira hekimlerin can güvenliği konusunda bir süredir ciddi çağrılar yapılıyordu. Bu konuda çok sayıda haber ve bildiri okuyordum. Ama en çok da sohbet ettiğim hekim arkadaşlarımın huzursuzluğu, ailelerin diken üstünde halleri endişe vericiydi.

        Emniyet birimleri bu olayla ilgili soruşturmayı yapacaktır elbette… Soğukkanlılık ve sağduyu içerisinde sorunun çözümüne katkı sağlamalıyız.

        Ancak ciddi bir sosyal ve sistemsel problemle karşı karşıyayız. Bir hekim görevi başında kendisini güvende hissetmediğinde bir vatandaşın güvenliğinden söz etmek ne ölçüde mümkündür!

        Nitelikli hekimlerimizi kaybediyoruz, ağır cerrahi alanlarında tercih yapma oranı azalıyor. Çünkü mesleğin yükü, itibarı, dengesi gerçekten sarsılmış durumda.

        Vatandaşla hekimin karşı karşıya gelmesine müsait bir çalışma sistemi var şu an.

        Bu yeni de değil aslında son 10 yıldır artarak bugünlere gelindi. Salgın süreci zaten dengeleri iyice bozdu.

        Hasta bakmak için dakikalar tayin etmek acaba hem hastaya hem de nitelikli personel ihtiyacına yarar mi yoksa zarar mi getirir? Hekim adaylarının daha öğrenciyken yurtdışına gitmek istemesi bir sebep değil sonuçtur! Ve bu problemin varlığını görmedikçe sorun daha da derinleşecektir.

        Türkiye’de Sağlık Bakanlığına bağlı yaklaşık 110 bin hekim ve 200 bin dolayında hemşire var. Ve diğer sağlık personelleri… Kimi araştırmalara göre 100 bin hasta başına düşen doktor ve hemşirede en geri sıralardayız. Başta hekimlerimiz olmak üzere salgın sürecinin yükünü sırtlayan bu kesime karşı daha rahatlatıcı ve dahi ödüllendirici kararların devreye girmesi gerekiyordu. Ancak maalesef bu gerçekleşmedi. Seslendirildi ama nihai olarak çıkmadı.

        Şimdi ivedilikle sağlıkta şiddet yasası çıkarılmalı ve titizlikle de uygulanmalıdır. Tüm siyasiler bu mesleğe yönelik daha fazla hassasiyet içerisinde olmalı ve toplum karşısında hak ettikleri değer çizgisine yeniden kavuşmaları sağlanmalıdır.

        Ücretler de hak ettiği seviyede değildir. Gelir-gider dengesizliği sebebiyle düşen döner sermaye gelirleri de eklendiğinde hekimleri (ve hemşireleri) motive etmek gerektiği görülmektedir.

        Umarım bu üzücü olaylar bir daha yaşanmaz ve her şeyimizi emanet ettiğimiz bu meslek hak ettiği konuma yeniden gelir.

        Diğer Yazılar