Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Cennetle Müjdelenen Kadınlar” dörtlemesinde Hz. Fatma, Hz. Meryem, Hz. Hatice ve Hz. Asiye’yi anlatan gazeteci-yazar Sibel Eraslan, şimdi de “Hz. Aişe”de Hz. Muhammed’in eşi Hz. Aişe’yi anlattı. Hikâyeyi Hz. Aişe’nin dilinden aktaran Eraslan, “Kutsalın edebiyatını yapmak fevkalade zor” dedi

        “Hz. Aişe peygamberimizle evlendiğinde 9 yaşındaydı” iddiaları var. Romanda 16 yaşında sözleniyor, 17’sinde nişanlanıyor, 18’inde de nikâhlanıyor.

        Hz. Aişe’nin evlilik yaşı hakkındaki tartışma çok eskiden beri var, güncel de. Ben, Dr. Reşit Haylamaz ve İmam Nevevi’nin görüşüne göre kaleme almayı uygun buldum. Yaptığı işler, zaman içerisinde bir köprü vazifesi görüyor oluşu, yaşadığı dönemin en iyi fakihlerinden yani hukukçularından birisi olması. Önüne hukuk meselesi götürüldüğünde onu mevzuatla hükmedip bir sonuç çıkaran 9 kişiden biri. En çok hadis rivayet eden 7 kişiden biriydi. Bunlarla düşündüğünüzde yaşının çocuk yaşı olmaması gerekiyor.

        ‘HİKÂYE KENDİNİ YAZDIRDI’

        Bir rüya sonucu evleniyorlar Hz. Muhammed ile...

        Evlenmeden önce rüyasında gördü. Bu, Hz. Aişe’nin rivayet ettiği hadislerdir. Bir duvak, bir yeşil ipek, bir kısmında beyaz bir ipek tül ile sarılmış halde suret gösteriliyor. O suretin Hz. Aişe’nin sureti olduğunu görüyor. Başka bir rüyasında yeşil bir örtü içerisinde görüyor. Hz. Peygamber’in hayatında rüya çok önemli. Vahiy gelmeden önce rüyalarla da birtakım ilahi haberler geliyordu.

        Kitap, birinci tekil şahıs üzerinden yazılmış. Hikâyeyi Hz. Aişe’nin ağzından anlatıyorsunuz.

        Bu edebiyatta denenmemiş bir yol. Biraz da Hz. Aişe’nin yüksek özgüveni nedeniyle hikâye kendisini öyle yazdırdı. Yazmak için çok yol aradım Hz. Hatice’de de Hz. Meryem’de de. Çünkü zor. Geleneğin içinde kutsanmış kadınlar. Bu kadınlarla ilgili edebiyat yapabilmek çok kolay bir şey değil. Çünkü çok ciddi kontrol mekanizmaları var ve sizin o hürmet dilini hiç kaybetmemeniz gerekiyor. Bir mesafeniz olması gerekiyor. Oysa edebiyatta yazarın kurduğu metinle mesafesi yoktur. Yazar, kurduğu metnin kralıdır. Ama bu tür kutsanmış kadınlarla ilgili bir edebiyat yapıyorsanız orada krallığınız sarsılıyor. Sarsılıyor çünkü bunlar aynı zamanda dini formlar. Mukaddesat girince işin içine sizin cümleleriniz kırılıyor. Adeta suyun içinde ışığın kırılması gibi bir kırılganlık alanı açıyor bu size. Kutsalın edebiyatını yapmak fevkalade zor.

        ‘ÖZGÜVENİ ÇOK YÜKSEK’

        Hz. Aişe nasıl bir kadın?

        “Hümeyra” lakabı güzel bir insan olmasından kaynaklanıyor. Zayıf bir hanım. Orta boylu, orta halli bir tipolojisi olduğunu düşünüyorum. “Bir kadının güzelliği gözlerinin ve tırnaklarının akının çok belirgin olmasıyla alakalıdır” diyor bir konuşmasında. Oradan onun iri, siyah gözlü olduğu düşünüyorum. Kendi güzelliğini de cümle aralarında vurgulamayı çok seven bir hanım. Çok zeki, özgüveni çok yüksek. Hz. Aişe cehalete mahkûm olmamış bir kadın. Çok dikkatli, çok iyi bir gözlemci. Eğer o Resulallah’ın aile hayatını, mesela nasıl bir baba, nasıl bir büyükbaba ve eş olduğunu anlatmasaydı bugün biz sadece savaş peygamberi olarak, sadece bir devlet reisi olmaktan ibaret tanıyor olabilirdik. Belki bir erkek tarihçinin çok da aklına gelmeyecek ayrıntılardır bunlar. Resulallah’ın nasıl su içtiğini, bir kapta suyu eliyle alışı, o eliyle aldığı suyu nasıl saçlarına sürdüğü gibi ayrıntılar. Bunlar erkek tarihçilerin hem önemsemediği, hem de atladığı aralıklar. Bence edebiyatı, hayatı kuran bu küçük gerçek aralıklar. Hayatı kuran aralıkları çok iyi gözlemlemiş Hz. Aişe.

        Diğer Yazılar