Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sosyal medya hesapları üzerinden hakaret suçu işleyenlerin sayısı günden güne artıyor.

        İnstagram, facebook, twitter, telegram, whatsapp gibi uygulamalar ve sosyal medya hesapları üzerinden hakaret suçu da işleniyor.

        Bu suçları işleyenlerle ilgili Cumhuriyet Savcılıklarının basın suçları bürolarına suç duyurusunda bunuluyor.

        Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığım ziyarette, özellikle siyasi parti temsilcilerinin yaptığı suç duyurularının fazlalığı dikkatimi çekti.

        İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in avukatları aracılığıyla yaptığı suç duyurularının liste başı olduğunu öğrendim.

        Akşener, sosyal medyada kendisine yöneltilen hakaretlere kayıtsız kalmayıp anında suç duyurusunda bulunuyormuş.

        Akşener’in, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurularının sayısı 5 bini geçmiş.

        Bu durumdan haberdar olup olmadığını bilmiyorum, ancak yapılan suç duyurularının büyük bir bölümü uzlaşmayla çözüme kavuşuyormuş.

        Meral Akşener milletvekili olmadığı için yaptığı suç duyuruları uzlaşmaya tabii.

        Sosyal medya hesaplarından yapılan eleştiri ve hakaretlere karşı suç duyurusunda bulunan ikinci siyasetçi de Demokrat Parti milletvekili Cemal Enginyurt oldu. Enginyurt, sosyal medya paylaşımları sonrasında kendisine yönelik eleştiri sınırlarını aştığını düşündüğü yanıtları affetmeden avukatları aracılığıyla suç duyurusunda bulunuyor.

        REKLAM

        Eski YSK Başkanı Sadi Güven’in yaptığı suç duyuruları da liste başında yer alıyor. Listede yer alan CHP li isim ise Gürsel Tekin oldu. Tekin’in yaptığı suç duyuruları da azımsanmayacak kadar fazla…

        Sosyal medya aracılığıyla hakaret suçunu işleyenler Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesine göre cezalandırılıyor.

        Sosyal medyada sürekli yapılan “terbiyesiz, saygısız, riyakar, yalancı” sözleri hakaret sayılmıyor. Bu sözler “nezaketsiz, kaba davranışlar” olarak yorumlanıyor.

        Aynı şekilde “Allah belanı versin” sözü de hakaret olarak değerlendirilmiyor. Temenni olarak değerlendirilen “Allah belanı versin, Allah’ından bul, Allah çocuklarından çıkartsın” sözlerini kullananlara da suç duyurusunda bulunulsa da Yargıtay bu sözlerden dolayı mahkumiyet hükmü kurulmaması gerektiği yönünde kararlara imza atıyor.

        Yargıtay uygulamalarına baktığımız zaman; kamuoyu tarafından tanınan, bilinen kişiler sosyal medya üzerinden kendilerine yöneltilen eleştirilere daha açık olmalılar. Yargıtay, ünlü siyasetçi, futbolca veya sanatçıların eleştiriye daha açık olması gerektiği yönünde kararlar veriyor.

        Sosyal medya hesabından eleştiride bulunurken TCK 125. Maddesini hatırlamakta yarar var.

        İşte yasada yer alan şekliyle TCK 125. Maddesi:

        1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

        (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

        REKLAM

        (3) Hakaret suçunun;

        • a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
        • b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
        • c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

        (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

        (5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

        Danıştay, Devlet Nişanı ve Liyakat Nişanı'ndan Atatürk kabartmasının çıkartılmasına ilişkin kararının gerekçesini yazdı

        Danıştay, Devlet Nişanı ve Liyakat Nişanı'ndan Atatürk kabartmasının çıkartılmasına ilişkin kararının gerekçesini yazdı
        0:00 / 0:00

        15 Aralık 2013 tarihinde yönetmelikte yapılan değişiklikle devlet nişanlarında Atatürk kabartmasının kullanımına son verilmişti.

        Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, tartışma yaratan Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı ve Liyakat Nişanı’nda yer alan Atatürk kabartmasının kullanımına son verilmesine ilişkin kararının gerekçesini yazdı.

        Dönemin Türk Kamu Sen Genel Başkanı ve halen bağımsız milletvekili olan İsmail Koncuk, yönetmelik değişikliğinin iptali için Danıştay'a dava açmıştı. Danıştay 10. Dairesi, nişanlarda Atatürk kabartmasının kaldırılmasına neden olan yönetmeliğin iptaline karar verdi.

        Cumhurbaşkanlığı karara itiraz etti ve temyize gitti.

        Danıştay İdari Daireleri'nin üç üyenin muhalefet şerhi koyduğu Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı ve Liyakat Nişanı ile gerekçeli kararında, dava konusu yönetmeliğin dayanağını teşkil eden 2933 sayılı Kanun’un 13. Maddesinde madalya ve nişanların ebat, biçim ve özelliklerinin Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenleneceğinin belirtildiği ve bu düzenleme yapma yetkisinin içeriği yönünden anılan Kanun’da herhangi bir sınırlama getirilmediği belirtildi.

        Devlet Nişanı’nda değişiklik yapma yetkisinin idareye verildiği ve idarenin de bu yetkisini kullanmasının yasaya aykırılık teşkil etmediği vurgulandı.

        REKLAM

        Gerekçeli kararda; Danıştay 10. Dairesi’nin yönetmeliğin iptali yönünde verdiği karar sonrası kararı temyiz eden Cumhurbaşkanlığı’nın, temyiz dilekçesine de atıfta bulunuldu.

        “ULUSLARARASI TEMSİLİYET İÇİN”

        Devlet Nişanı ve Liyakat Nişanları’nda Atatürk kabartmasının kaldırılmasına gerekçe olarak Cumhurbaşkanlığı şu görüşleri dile getirmiş: “Nişanların diğer ülkelerdeki tasarımların incelenerek tasarlandığı, genel olarak devletlerin uygulamalarında nişanlarda, milli ve kültürel simgeler üzerinden uluslararası düzeyde temsiliyetin ifade edilmeye çalışıldığı, bu temsilin ‘hilal, haç’ gibi dini semboller ile ‘bayrak, defne ve zeytin dalı’ gibi milli ve kültürel semboller kullanılarak ifade edildiği, bu anlamda yeni tasarımlarda kullanılan Türk Bayrağının ve Cumhurbaşkanlığı Armasının milli, tarihi ve kültürel değerlerimizi yansıttığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil ettiği”

        “TAKDİR YETKİSİ KEYFİ KULLANILAMAZ”

        Karara muhalif kalan üç üye karşıoy yazılarında; idarelerin normlar hiyerarşisine aykırı olmayacak şekilde, hizmette etkinliğin sağlanması için gerekli önlemleri almak, bu kapsamda mevzuat değişikliği yapmak hususunda takdir yetkisine sahip olduklarını vurguladı.

        Ancak, idareye tanınan takdir yetkisinin, idarenin keyfi olarak hareket edebileceği anlamına gelmeyeceğinin de açık olduğunu vurgulayan muhalif üyeler, karşıoy yazılarında şu görüşleri dile getirdiler: “Takdir yetkisi ile idareye, ancak hukuk kuralları içinde hareket özgürlüğü tanınmış olduğundan, yasa koyucu tarafından idareye tanınan bu yetkinin başta kamu yararı olmak üzere hizmet gereklerine ve hukuk devleti ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.

        Dava konusu işlemde; yetki, şekil ve konu ögeleri yönlerinden hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, sebep ve amaç ögeleri yönünden ayrıca incelenmesi gerekmektedir.

        REKLAM

        Davalı idarenin değişiklik yapmasının nedeninin; Türk Bayrağı ile Cumhurbaşkanlığı Armasının milli, kültürel ve tarihi değerimizi daha iyi yansıttığı gerekçesine dayanmaktadır.

        Her ne kadar, ‘Türk Bayrağı’ ile ‘Cumhurbaşkanlığı Arması’nın milli, tarihi ve kültürel değerlerimizi yansıttığında kuşku bulunmamakta ise de, dava, ‘Türk Bayrağı’ ile ‘Cumhurbaşkanlığı Arması’nın Devlet Nişanına eklenmesi nedeniyle değil, ‘Atatürk Silüeti’nin Devlet Nişanından çıkarılması nedeniyle açılmıştır. Dolayısıyla yargısal denetimin de bu kapsamda yapılması gerekmektedir.

        Bilindiği gibi, Anayasaların dayandığı temel felsefenin, temel görüş ve ilkelerin yer aldığı; geçmişin gururunun, geleceğin umudunun, milli birlik ve beraberliğin vurgulandığı; devletin kurucusunun ve kurucu değerlerin yer aldığı kısım Anayasaların başlangıç kısımlarıdır.

        Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Başlangıç’ kısmında; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda ; Türk Milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunacağı; 2. Maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.

        Uluslararası dostluğun gelişmesinin sağlanması amacıyla ülkelerin devlet başkanlarına, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına verilen Devlet Nişanlarında, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olan Ulu Önder Atatürk’ün kabartmasının kaldırılması yönünde yapılan yönetmelik değişikliğinin haklı, makul, somut ve hukuken kabul edilebilir bir nedene dayandırılamadığı görülmektedir.

        Bu durumda, Devlet Nişanı’nda yer alan ‘Atatürk kabartması’nın kaldırılmasında, Anayasal hükümler karşısında ‘idarenin açık takdir hatası’nın bulunması nedeniyle, dava konusu yönetmeliğin sebep ve amaç ögeleri yönünden hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır”

        Diğer Yazılar