Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Ahmet Kural ve Murat Cemcir'in oynadığı Ailecek Şaşkınız filminin konusu

        Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Selçuk Aydemir üçlüsünün yerli komedi sinemasında yeni bir ekolü temsil ettikleri, kendilerine özgü bir mizah geliştirdikleri kesin. Ahmet Kural, mimiklerini ve bedenini fevkalade iyi kullanıyor. Batı kültüründe, Charlie Chaplin’den Jerry Lewis ve Jim Carrey’e dek uzanan “fiziksel komedi” geleneğine yakın. Ama öte yandan, her şeyiyle yerli bir komedyen. “Düğün Dernek” filmlerinde olduğu gibi memleket insanının jestlerini, beden dilini yakalama konusunda şaşırtıcı derecede maharetli...

        Murat Cemcir, canlandırdığı karakterin duruşu ve konuşmasıyla öne çıkan, sözel komediye yakın bir oyuncu. Kural kadar elastik olmasa da beden dilini ve mimiklerini kullanmakta çok iyi. Hızlı konuşması ve seri mimikleriyle bana bazen İngiliz Monty Python ekibinin komedyenlerini hatırlatıyor.

        Son dönem yerli komedi sinemasının alametifarikası “abartılı oyunculuk, aşırıya kaçan mimik kullanımı”, Kural ve Cemcir’de de var. Farkları, yerli komedide nadir görülen bir enerjiye sahip olmaları... Filmlerinde kendilerinden farklı tarzlara sahip oyuncularla çalışarak hoş zıtlıklar yaratıyorlar. Bu filmde Ahmet Kural ile Cengiz Bozkurt’un karşı karşıya geldiği sahnelerdeki gibi... Dürüst ve becerikli polisi oynayan Saadet Işıl Aksoy da romantik komedilerden ışınlanmış bir karakter olarak, Kural ve Cemcir’in tarzıyla karşıtlık oluşturuyor. Doğallıkla abartının karşı karşıya gelmesinden de mizah çıkıyor.

        ÜÇLÜNÜN EN İYİ FİLMİ

        REKLAM

        İnsanlıktan çıkmış, paraya tapan iki Türk erkeğinin, aşkla yola gelmesini anlatan “Ailecek Şaşkınız”, hikâyesi itibarıyla Kural, Cemcir ve Aydemir üçlüsünün bence en iyi filmi. Filmin bütününde oyun havalarının ritmini yakalayan yönetmen Aydemir’in başarısının sırrı, iki karakterin anormalliklerini gerçekçi bir dünyanın içine yerleştirmesi... Daha gerçekçi, az abartılı ve iyi yazılmış hikâyelerle üçlünün daha nitelikli filmlere imza atacağını düşünüyorum.

        Filmin Notu: 6

        ‘KIZIL SERÇE’ JENNIFER

        1989 öncesi Soğuk Savaş yıllarında geçen casusluk filmlerini andırıyor “Kızıl Serçe” (Red Sparrow). Bu filmdeki Rusya imajıyla Soğuk Savaş dönemindeki Sovyetler Birliği arasında açıkçası pek bir fark yok. Rusya, totaliter rejimle yönetilen bir ülkeden farksız. ABD ise o eski Soğuk Savaş filmlerinde olduğu gibi yine “Hür Dünya’nın temsilcisi ve koruyucusu”...

        CIA’nın eski çalışanlarından Jason Matthews’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Kızıl Serçe”, amcasının (Matthias Schoenaerts) baskısıyla istibaratçıların kirli dünyasına girmek zorunda kalan Bolşoy balerini Dominika’nın (Jennifer Lawrence) hikâyesini anlatıyor. Ayağı kırıldıktan sonra Dominika öylesine çaresiz kalıyor ki, hasta annesine bakmak için istihbaratçı amcası ne derse onu yapıyor. Sonra da “baştan çıkarıcı” olarak eğitildiği, sürekli aşağılandığı bir gizli servis biriminde buluyor kendini. Eğitimini tamamladıktan sonra da CIA ajanı Nate Nash’den (Joel Edgerton) bilgi sızdırmak için “saha”ya çıkıyor.

        REKLAM

        ÇITAYI YUKARI KOYMAYALIM!

        Ayağı kırılan bir baş balerin Rusya’da bu kadar vahim durumlara düşebilir mi bilemiyorum ama “Kızıl Serçe”nin hikâyesi bana inandırıcılıktan epey uzak geldi. “Gerilim ağırlıklı bir casus filminde gerçekçilik aranmaz” demeyin... John Le Carre uyarlamalarının da gösterdiği gibi, iyi bir casus filmi kurduğu gerçekçi dünyayla öne çıkar. “Çıtayı o kadar yukarı koymayalım, Jennifer Lawrence’ın hatırına idare edelim” derseniz, Francis Lawrence’ın yönettiği “Kızıl Serçe”nin teknik olarak iyi çekilmiş, sürükleyici bir film olduğunu, sürprizlerini sonuna kadar gizlediğini söyleyebilirim en fazla...

        Filmin Notu: 5

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ