Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Korku – gerilimde en iyi 10 devam filmi
        1

        10. ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN 2 (2018)
        (Happy Death Day 2U)

        İlk film, 2017'de düşük bütçesi ve tanınmamış genç oyuncularına karşın gişelerde başarılı bir sonuç elde etmişti. ‘Bugün Aslında Dündü’den esinlenen bir hikâyesi vardı. Üniversite öğrencisi Tree (Jessica Rothe), cinayete kurban gittiği bir günün içinde sıkışıp kalıyor ve çıkış yolu arıyordu. Tree, tıpkı ‘Bugün Aslında Dündü’nün ana karakteri Phil gibi daha iyi bir insan olma konusunda önemli adımlar atıyor ve cinayete kadar uzanan olaylar zincirini değiştirmesini başarıyordu.
        Devam filmi ise Ryan'ın hikâyesi gibi başlıyor. Ryan (Phi Vu), arkadaşlarıyla birlikte laboratuvarda zamanı moleküler düzeyde yavaşlatmaya çalışan bir makine üzerinde çalışıyor. Ryan, bebek maskeli bir katil tarafından öldürülüp yeniden aynı güne uyanınca, hikâye ilk filmin ana karakteri Tree ve erkek arkadaşı Carter'a bağlanıyor. Tree, Ryan'a yardım etmek isterken makinenin çalışmasıyla birlikte yeniden ilk filmdeki güne dönüyor ama kısa sürede, çoklu evrenlerden birinde olduğunu anlıyor. Ryan ve arkadaşlarıyla birlikte makineyi yeniden çalıştırarak “kendi orijinal evreni”ne dönmek isterken, bir yandan da ilk filmdeki cinayetlere yol açan olayları değiştirmek için çaba gösteriyor. İlkine göre daha iyi bulduğum filmde yönetmen Christopher Landon, komedi dozunu artırıp korku gerilim sahnelerinin oranını düşürürken filmi bir bilimkurguya çevirmekten kaçınmıyor. İlk filmde Tree'nin neden aynı günü yaşadığı sorusuna verilen açık bir yanıt yoktu. Burada ise Ryan ve iki arkadaşının icat ettiği makine üzerinden zaman döngüsü ve paralel evren yolculukları, hikâyenin en önemli unsurları haline geliyor.

        2

        9. ANNABELLE: KÖTÜLÜĞÜN DOĞUŞU (2017)
        (Annabelle: Creation)

        İlk olarak “Korku Seansı”nda (The Conjuring - 2013) karşımıza çıkmıştı oyuncak bebek Annabelle. Kötülük taşıyan nesnelerin saklandığı Warren Müzesi’nin en ürpertici parçasıydı. 2014’te kendi adını taşıyan ilk “solo filmi”nde kötü bir güç tarafından nasıl ele geçirildiğini öğrenmek üzere 1960’lı yıllara kadar gitmiştik. Bu kez daha eskilere, oyuncağın yapıldığı günlere kadar uzanıyor ve daha ilk sahnede Annabelle’in tamamlanıp kutusuna konmasına tanık oluyoruz. Annabelle, henüz masum bir oyuncak bebek. Şehir dışında büyük bir evde yaşayan oyuncakçı Samuel Mullins (Anthony Lapaglia) ve Esther Mullins (Miranda Otto), küçük kızları Bee ile mutlu bir hayat sürdürüyorlar. Ta ki, Bee bir kaza sonucunda hayatını kaybedene kadar... Olaydan 12 yıl sonra aynı eve, 6 yetim kız ve bir rahibeyle birlikte giriyoruz. Samuel Mullins, evi yetimlerin kalacağı şekilde düzenlemiş durumda. Kızların gözünden baktığımızda Samuel sessiz, garip bir adam. Eşi ise odasından çıkmayan gizemli ve yatalak bir kadın. Bir de kaybettikleri küçük kızın kilitli odası var... Peki ya Annabelle? Önceleri ortalıkta görünmese de bir süre sonra varlığını hissettirmeye başlıyor. 15 milyon dolarlık bütçeli film, seyirciyi korkutmayı başarırken, 306 milyon doları aşan hasılatıyla yapımcılarının yüzünü güldürmüştü.

        3

        8. CADILAR BAYRAMI (2018)
        (Halloween 2018)

        John Carpenter'ın ilk filminden 40 yıl sonra gösterime giren “Cadılar Bayramı”nda Laurie Strode ile Michael Myers bir kez daha karşı karşıya geliyor. Yeni nesil seyircinin, ilkini değil bu filmi tercih edeceği kesin. Çünkü her şeyiyle daha kanlı, daha sert ve hızlı... Zaten çağdaş korku sineması, başta şiddet olmak üzere her şeyin “fazla fazla” kullanıldığı bir tür değil mi? David Gordon Green’in yönettiği yeni “Halloween” de seyircinin beklentilerine ihanet etmiyor, ne gerekiyorsa yapıyor. Laurie Strode (Jamie Lee Curtis), insanlardan uzaklaşmış yarı meczup bir paranoyak olarak, kale haline dönüştürdüğü evinde Myers'in dönüşünü bekliyor. Myers de onu fazla bekletmiyor. Yolculuk ettiği cezaevi nakil otobüsünden firar ediyor ve doğduğu kasaba Haddonfield'e doğru ilerliyor. İlk filmde akıl hastanesinden kaçan Myers'in peşine düşenler arasında Doktor Loomis de vardı. Dr. Loomis'in yerini bu filmde Haluk Bilginer'in oynadığı Dr. Sartain alıyor. Myers'ı ve onu hastalıklı zihnini takıntı haline getirmiş Sartain, filmin önemli karakterlerinden biri.

        4

        7. DOKTOR UYKU (2019)
        (Doctor Sleep)

        Stephen King'in, 1977’de yayımlanan romanı ‘The Shining’in 1980’de yönetmen Stanley Kubrick tarafından gerçekleştirilen uyarlaması, eleştirmenlere göre sinema tarihinin en iyi korku filmlerinden biri olarak kabul edildi. King, 2013 tarihli romanı ‘Doctor Sleep’te, ‘The Shining’de ‘pırıltılı’ küçük bir çocuk olarak karşımıza çıkan Dan Torrance’ın yetişkinlik döneminde geçen bir hikâye anlatıyordu. Devam romanının Mike Flanagan tarafından uyarlanıp yönetilen uyarlaması, Kubrick’in filminin yanında sönük kalsa da seyircileri memnun etmeyi başardı. Özellikle Overlook Oteli'ne dönüş, gerçekten heyecan vericiydi. Boş koridorlar, kapıların ardındaki tekinsiz karanlık, tenha bar, ikizler, bahçedeki labirent ve otelin içinde sürekli tekerrür eden geçmiş... Overlook Oteli 39 yıl sonra bile hâlâ ürpertici bir yer olmayı sürdürüyordu. Korku gerilim türünde son yıllarda seyrettiğimiz ucuz ve kötü filmler arasında “Doktor Uyku”nun oyunculuk, çekim ve görsel kalitesiyle onların çoğuna fark attığı kesin.

        5

        6. VAHŞET (1987)
        (Evil Dead 2)

        1981'de düşük bütçeyle çekilen ''The Evil Dead''de (Şeytanın Ölüsü) toprağın altından çıkan ölüler, seyirciyi korkuttukları kadar eğlendirmiş, hatta güldürmüşlerdi. Yönetmen Sam Raimi, ilkinden 6 yıl sonra mizahı bilinçli olarak daha da ön plana çıkarıyor. Bütçesi ilk filme oranla daha yüksek olması rağmen seyirciyi eğlendiren ucuz ve bayağı estetikten vazgeçmiyor. ''Gerilimsiz korku komedi''yi, mide bulandırıcı ve kanlı bir şiddetle buluşturan film, dipten dibe ''öteki'' korkusuyla dalga geçiyor ve yarattığı korku şenliğiyle türün meraklılarını yakalamasını biliyor. Başrolde ise ‘Evil Dead’ deyince akla gelen ilk isim olan Bruce Campbell var… Türkiye’de ‘Vahşet’ adıyla 1988 yılında vizyona girmişti.

        6

        5. KORKU SEANSI 2 (2016)
        (The Conjuring 2)

        James Van’ın yönettiği “Korku Seansı 2”, bir devam filminden ziyade Katolik Kilisesi’yle çalışan medyum çift, Lorraine (Vera Farmiga) ve Ed Warren’in (Patrick Wilson) yeni bir macerası... Van, yine gerçek bir olaydan yola çıkıyor ve seyirciyi bu kez 1977 yılına, Kuzey Londra’da bir orta sınıf mahallesine götürüyor. Ama daha önce, Lorraine’in bir ruh çağırma seansı sırasında yaşadığı deneyimlere şahit oluyoruz. Film uzun süre iki ayrı kanaldan akıyor. Bir yanda Lorraine’i tehdit eden gizemli varlığın, diğer yanda ise Hodgson ailesine musallat olan kötü ruhun marifetlerini seyrediyoruz. Warren çifti, Kilise’nin isteğiyle Hodgson’ları görmek ve kanıt bulmak için Londra’ya gittiğinde ise hikâyeler çakışıyor... “Korku Seansı 2” içerdiği klişeleri seyirciye hissettirmeyecek kadar iyi çekilmiş bir film. Özenle tasarlanıp, incelikle uygulanmış gerilim sahneleri peş peşe geliyor ve zamanın nasıl geçip gittiğini hissetmiyorsunuz. Korku gerilim trüklerini çok iyi bilseniz dahi yine de etkilenebileceğiniz sahneler bunlar. Aslında yeni numaralar denendiği söylenemez. Ama uygulama o kadar iyi ki orijinalliğe takılmıyorsunuz. Özellikle geniş açılı lenslerle çekilen kadrajlarda karanlığın kendisi dahi ürpertici olabiliyor.

        7

        4. FRANKENSTEIN’IN GELİNİ (1935)
        (Bride of Frankenstein)

        İşte ‘korku türünden en iyi devam filmleri’ deyince akla gelen ilk yapıtlardan biri! Eleştirmenler tarafından hazırlanan ‘en iyi devam filmleri’ seçkilerinin de vazgeçilmezleri arasında. James Whale’in yönettiği film, 1931 yapımı “Frankenstein”in devamını niteliğini taşıyor. Alman dışavurumcu filmlerini andıran gotik atmosferi ve siyah beyaz görüntüleriyle dikkat çekiyor. 1818’de yayımlanan romanıyla bizi Dr. Frankenstein ve canavarıyla tanıştıran İngiliz yazar Mary Shelley’e de selam gönderen filmde, Boris Karloff’un canlandırdığı canavar ilk başta insanlara karşı acımasız. Ama olaylar geliştikçe onun da sevgiye ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor. Kör kemancının sevgisi ve müzik her şeyi değiştiriyor. Ancak Dr. Frankenstein’dan çok daha hırslı olan Dr. Pretorius trajediyi hazırlıyor.

        8

        3. SESSİZ BİR YER 2 (2021)
        (A Quiet Place Part II)

        Trajik bir kayıpla başlayan ilk film, ailenin, dünyayı işgal eden uzaylı canavarlara karşı verdiği yaşam mücadelesi üzerine kuruluydu. Evelyn’in (Emily Blunt) kıyamet sonrasında doğurduğu bebek, geleceğe ve hayata olan inancın simgesiydi. Lee ile Evelyn’in yegâne hedefi, çocuklarını korumak, aileyi bir arada ve hayatta tutmaktı. İkinci film ise üç karakterin farklı hedeflerinin karşı karşıya gelmesi üzerine kurulu. Eşini kaybetmiş Evelyn’in hedefi yine aynı: Üç çocuğunu korumak ve hayatta kalmak. Ama bunu tek başına yapmasının zor olduğunu biliyor. Sonuçta, ses çıkarmasını engelleyemeyeceği, sürekli ilgi isteyen bir bebeği var. İşte bu yüzden, terk edilmiş fabrikada, kendine güvenli ve sessiz bir hayat kuran Emmett’dan (Cillian Murphy) destek istiyor. Ama ailesini kaybetmiş Emmett, kimseye yardım etmekten yana değil. Hayatını tek başına sürdürmek istiyor ve geleceğe dair hiçbir umudu yok. Evelyn’in işitme engelli kızı Regan (Millicent Simmonds) ise iki yetişkinin aksine kurtuluş umuduna inanıyor. ‘Sessiz Bir Yer 2’, ilk filmde olduğu gibi korku gerilim anları konusunda yine gayet başarılı. Ses duydular mı hiçbir engel tanımadan hedeflerine kilitlenen yaratıklar, birçok heyecanlı sahneye vesile oluyorlar. Yönetmen John Krasinski’nin senaryoyu yazarken yaratıklara karşı verilen savaşla karakterlerin gelişimi arasında bağlar kurmaya dikkat ettiği belli oluyor.

        9

        2. ZOMBİ (1978)
        (Dawn of the Dead)

        Modern zombi filmlerinin öncüsü Amerikalı yönetmen George A. Romero'nun 1968'de çektiği düşük bütçeli siyah beyaz kültleşmiş filmi ‘Night of the Living Dead’ (Yaşayan Ölülerin Gecesi), insanların sınırlı bir alanda zombilere karşı verdiği yaşam mücadelesini anlatır. ABD – İtalya ortak yapımı olarak gerçekleştirilen ve Türkiye’de ‘Zombi’ olarak gösterime giren devam filmi ‘Dawn of the Dead’ ise insanların zombi haline geldiği bir salgın ortamında geçer. Filmde bir grup insan, zombilere karşı korunmak için banliyödeki bir alışveriş merkezine sığınır. Dışardaki zombiler taze insan eti özlemiyle beklerken, onlar da kurtulma planları yaparlar. Romero bu kez renkli olarak çektiği filmin alt metinlerinde Amerikan tüketim toplumunu eleştirir.

        10

        1. ŞEKER ADAMIN LANETİ (2021)
        (Candyman)

        1992 yapımı ‘Candyman’, 1980’lerden itibaren örneğini çok gördüğümüz, psikopat katillerin peş peşe insan öldürdüğü alt türden gelir. Doğaüstü şehir efsanesinden yola çıkması ve canavarın beyazların kurbanı bir siyah olması itibarıyla türün diğer örneklerinden ayrışır. Hikâyenin Chicago’da Afrika kökenli Amerikalıların yaşadığı Cabrini-Green adlı toplu konutlarda geçmesi dikkat çekicidir. 2021 yapımı ‘Candyman’ de yıllar içinde kentsel dönüşüme uğramış, şık rezidansların yükseldiği Cabrini-Green’de açılıyor. Bölgeye yeni taşınan sanatçı Anthony McCoy (Yahya Abdul-Mateen II) yeni eserleri için aradığı esin kaynağını bölgenin geçmişinde ve Şeker Adam efsanesinde aramaya başlıyor. McCoy, hikâyenin 19. Yüzyıl sonlarına kadar uzanan kökenlerine indikçe sanatı için adeta bir maden bulduğunu fark ediyor. Nia DaCosta’nın yönettiği ‘Şeker Adamın Laneti’nde korku türü kapsamına giren devam filmlerinde pek görmediğimiz entelektüel bir çaba var. Sadece bir devam hikâyesi yok karşımızda. Efsanenin parçası haline gelen ilk filmin öykü örgüsünü farklı şekilde analiz eden yeni bir yorum seyrediyoruz. Senaryo ilk filmin özünde yatan parlak fikirleri ortaya çıkarırken beyaz bakış açısı dahil zayıf yanlarını yok etmeyi ihmal etmiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ