Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanlığı için eşinden ‘türban sorununa çözüm’ bekleyen Abdullah Gül, bunca yıl laikleri mi kandırdı, dindarları mı?

        Dikkat ettim, altı aydır, helazonik yazılar yazıyorum. Bir yazı ya eski bir yazının içinden çıkıyor ya da referanslarını eski bir yazıda buluyor.

        Dün, Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök ile Abdullah Gül’ün mülakatını okuyunca, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na adaylığı sözkonusu olduğu zaman yayınladığım, HAYRUNİSA HANIM PERUK TAKACAK, başklıklı yazımı hatırladım.

        http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=4292

        Bu yazı yayınlandığı zaman, dindar analistlerden Hayrunisa hanımın türbanını niye tartışıyorsunuz, türünden eleştiriler almıştım. Laik analistler de mealen ‘Çankaya’ya yol mu gösteriyorsun,’ türünden asabiyetler yapmıştı.

        Oysa Hayrunisa hanımın türbanını tartışan bizzat kendisiydi!

        Zihnindeki türban sorununa bir çözüm bulma arzusu (veya telkini), modacı Atıl Kutoğlu’nun davetinde dışarıya yansımıştı ilk kez. Hayrunisa hanım, Kutoğlu’na ‘Türbanda yeni bir model yapabilir misiniz,’ diye sormuştu.

        Ben, kızının kamusal alanda peruk takmasından yola çıkarak, Hayrunisa hanımın peruk takacağını düşünmüştüm.

        Dün Ertuğrul Özkök’le konuşan Abdullah Gül ise, çözüm arayışlarında bulunduğuna şöyle işaret etti:

        "Ben de baştan beri söylüyorum, türban daha modern olabilir. Cumhurbaşkanı seçilseydim, benim de, eşimin de daha farklı bir üslubu olacaktı. Bu gibi hassas süreçlerde eşlerin de sorumlulukları var ve Hayrunisa Hanım bunun bilincinde."

        Bu konuşmada ilginç olan, bir başka yan var.

        ‘Bu gibi hassas süreçlerde eşlerin de sorumlulukları var ve Hayrünisa Hanım bunun bilincinde" diyen Abdullah Gül’ün birkaç cümle önce, “O kendi örtüsünün farkında bile değil. Örtü hayat tarzı. Arkadaşlarını bir saysam size. Arkadaşları arasında çok başı açık insan var. Açık veya kapalı olmak belirleyici değil, “ demiş olması.

        Ben Abdullah Gül’ün bu yorumlarından Hayrunisa hanımın bu konu ile Abdullah Gül kadar ilgilenmediğini anlıyorum.

        Çünkü mantıken, ‘kendi örtüsünün farkında bile olmayan,’ onu hayat tarzı haline getirmiş bir insanın, bunu bir sorun olarak görmesi düşünülemez.

        Dolayısıyla, ‘bu gibi hassas süreçlerde eşlerin de sorumlulukları var ve Hayrünisa Hanım bunun bilincinde,’ gibi bir ‘bilinç’in Hayrunisa hanımın değil, Abdullah Gül’ün bilinci olduğunu düşünmemiz ve bu bilincin Hayrunisa hanıma projekte edildiğini varsaymamız daha yerinde olacaktır.

        Sonuç mu?

        Bugün geldiğimiz noktada anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı olmak, eşinin türbanından daha önemli bir olgu Abdullah Gül için.

        Dolayısıyla Gül’ün bakış açısıyla, o türbanın modernleştirilmesi (ne demekse?) veya peruk takılması Cumhurbaşkanlığı için mübah görünüyor.

        Şimdi sorulması gereken asıl soru şudur:

        Abdullah Gül, bunca yıl türbanı savunarak, hatta eşinin Avrupa Mahkemelerine müracaatını teşvik ederek Türkiye’de laikleri mi kandırdı?

        Yoksa… Şimdi Cumhurbaşkanlığı adaylığı uğruna Türbanı stilize etmeye eşini yönlendirdiğine, bu konuda ‘eşlere sorumluluk düştüğünü’ söylediğine göre, bunca yıl dindarları mı kandırdı?

        Her iki kesim de kendisini aldatılmış hissediyorsa, bu ‘duble takiyye’nin seçimlerde ilginç bir sonucu olabilir mi dersiniz?

        Ben kendi adıma, Cumhurbaşkanı olmak için eşinden ‘örtüsünü modernleştirmesini’ bekleyen birini destekleyemeyeceğimi biliyorum.

        Sizce bunun, belediyeden ihale alabilmek için eşinin başını ‘biraz kapattıran’ esnafın tutumundan bir farkı var mı?

        atilganbayar@haberturk.com

        Diğer Yazılar