Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz günlerde, Emekli Büyükleçi Gündüz Aktan, bir mülakatında CHP'de değil de MHP'de siyaset yapmasını iki sebebinden birinin CHP'nin laiklik konusunda Atatürkçü Doktrin'den belirgin bir sapma göstermiş olmasına bağlıyordu.
        Aktan, Mustafa Kemal'in İmam Maturidi anlayışında olduğunu, 'biz amelde Hanefi, itikatta Maturridiyiz' sözlerini Meclis kürsüsünden Seyit Bey'in yaptığı konuşmaya koydurmasıyla ilan ettiğini de ima etti.
        Konu geçtiğimiz haftalarda basında çok tartışıldı. Örneğin, 'herşeyi bilen adam' Taha Akyol, konuşmayı Mustafa Kelam'in yazdırdığına pek kani olmadığını ifade etti ve sonra da muhteşem teozojik makalesini, 'Türkiye'nin liberal laikliğe ihtiyacı vardır,' diye bitirdi. Ne demekse?
        Şimdi hariçten, ve işkembe-i kübra'dan tartışmaya katılanları bir yana bırakırsak, ben bu sütunlarda öncelikle Mustafa Kemal Atatürk'ün aynen Gündüz Aktan'ın ifade ettiği gibi Maturidi Meşreb olduğunu ve Türkiye Cumhuriyetinin bireylerinin Teolojisini bu mezhebe göre inşa etmek istediğinin bir başka kanıtını burada açıklamak istiyorum.
        Medyada ilk kez açıklanıyor:
        Mustafa Kemal Atatürk kişisel harcamalarından bir bölümünü ayırarak, bugün Türkiye'de en yaygın tefsir olarak bilinen Elmalılı tefsirini kaleme alan Hamdi Yazır'dan bu meşhur tefsiri çalışmasını istemiştir. Bu tefsir için bir kontrat da yapılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, bu kontratın maddeleri arasına, 'bu tefsir, Hanefi fıkhı ve Muturidi itikadı üzerine kaleme alınacaktır,' maddesinin konulmasını bizzat talep etmiştir.
        Sonraki yıllarda da Diyanet İşleri Başkanları'nın Maturidi ekolden seçilmesi bir tesadüf değildir.
        Maturidi'liğin bugün 'islamofaşist' yönetimleri besleyen Selefi ekollerden temel farkı, laikliği İslam içi kaynaklardan üretmeye başlamış olması, diye düşünebiliriz.
        Gündüz Aktan'ın Radikal gazetesine verdiği mülakattanbir gün önce, benimle Akşam Gazetesi için Aycan Saroğlu'nun yapmış olduğu röportajdaKemalist Laisite'nin 'ithal bir kavram' olmadığını, kendi kültür evrenimiz içinde üretildiğini ifade etmeye çalışmıştım.
        İşte bu tezin temel dayanaklarından biri de İmam Maturidi doktrini ve bu doktrin üzerine yaşanan geniş tartışmalardı.
        Maturidiliğin özelliklerine dönersek; islam teozojisi içinde, dini öğrenme unsurlarını iki temelde 'nakil ve akıl' olarak ifade eden İmam Matudidi, bu iki kaynağın her birine de aynı derecede önem vermiş ve birbirlerini doğrulaması koşulunu aramıştır.
        Nakil, Kur'an ve Sünnet'i içermiş; akıl özgür bireyin özgür sorgulama yeteneğini ifade etmiştir. Bu kapsamda, göreceliliğin de önemine binaen İmam Muturidi, yapmış olduğu Kur'an tefsirine 'tefsir', açıklama ismini koymaktan çekinmiş, tevil kelimesini seçerek,'yorumlardan biri'ifadesini tercih etmiştir.
        Maturidilere göre, iyi-güzel (hüsün) veya kötü-çirkin (kubuh) akıl yoluyla bilinir dolayısıyla bir şey iyi-güzel olduğu için Allah tarafından emredilmiş, kötü-çirkin olduğu için de yasaklamıştır. Eşarilere göre hüsün ve kubuh akılla bilinemediğinden dolayı Allah, bir şeyi emrettiği için güzeldir, nehyettiği için de kötüdür.
        Selefi ekol, büyük günah işleyenleri kafir kabul ederken, Muturidi ekol onları günahkar müslüman kabul etmiştir.
        Ancak en önemlisi, Maturidi ekolün, devlet yöneticilerinin meşuiyetlerinin kaynağını ilahi güçten almaya çalışmalarına derin bir eleştiri getirmesi olmuştur. İmam Maturidi döneminde, devlet yöneticileri tarafından kullanılan, 'şeninşah, yeryüzünün sultanı' gibi sıfatlara karşı çıkılmış ve Cuma hutbelerinde bu sıfatların kullanılması eleştirilmiştir.
        Zaten, hilafet makamının kaldırılması konusunda Mustafa Kemal Atatürk ve din alimi arkadaşlarının yaptığı çalışmalar da Maturidiliğin bu içeriğniden beslenmiştir.
        Cumhuriyet Halk Partisi'nde Kemalist laisitenin sonu ise İnönücü laikliğin, 'deizm' denilen 'dinsiz ama imanlı' bir kavrayışı yerleştirmeye çalışması ilegelmiştir. 'Din allah ile kul arasındadır' diye özetlenen bu deist görüş, sosyal yönü imha ederek, Türk bireyinin laiklik kavrayışında 'deist sapma'yı oluştururken; Arap-Selefi geleneğinden beslenen İslamcı hareketler de 'liberal' görüntülü siyasi yapılar içerisinde neş'et edip gelişirken, bugünki 'Siyasal İslam'a kadar gelen bir eğilimin takipçisi olmuştur.
        Bu açıdan, Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan'ın başlattığı tartışma Türkiye'nin geleceği açısından belki de önümüzdeki seçimlerden çok daha büyük bir önem ifade eden önemli bir açılımı, Cumhuriyet'in din alayışının ve kendi ürettiği 'laisite'nin kökenlerine dönülüp, yeniden tartışmasının; belki de yeniden üretilmesinin ipuçlarını taşımaktadır.
        Son söz şöyle olsun: Türkiye'de (aslında dünyanın her yerinde) teoloji bilmeyen devlet yönetiminde büyük güçlük çeker.
        Bu dindar olsun, olmasın; ateist olsun, olmasın; deist olsun, olmasın. Her yönetici adayı için böyledir.
        CHP'nin en büyük bunalımı da kadrolarının kendi tarihinin müktesebatından bihaber olmasıdır.
        Gündüz Aktan'ın çıkışı, umarım CHP'yi de uyarmıştır.

        Diğer Yazılar