Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        On beş yıl kadar önce Amerika’dan Türkiye’ye dönüş yaptığım ilk aylarda taksi şoförüyle konuşurken, “Göz odur ki, dağın ardını göre, akıl odur ki, söylenmeyeni duya,” dedi. Avusturya doğumlu Amerikalı yönetim bilimleri uzmanı Peter Ducker’a göre, temel yönetim yetkinliklerinden biri, yöneticinin söylenmeyenleri de işitebilmesidir. Nerelisin, diye sordum. Bir Anadolu kentinin adını verdi. Çok heyecanlandım; işte Anadolu bilgeliği, dedim. Eğitimi yoktur, ama şu söze bak. Daha sonra kadınlarla ilgili konuşurken, “Köpeğin kancığına dahi güvenmeyeceksin, sürünü erkek köpeğe emanet edeceksin,” dedi. Tokat yemiş gibi oldum. Ve sonra Türkiye’de bu durumu her kesimde görmeye başladım. İçimiz bölük pörçük, şizofrenik. Bölük pörçüklük okumuşta okumamışta, her yerde ve herkeste yaygın. Üniversite ortamından köy kahvelerine kadar her ortamda bunu gözledim.

        Biz insanlar algılama gözlükleriyle olaylara anlam veririz. Bu algılama gözlüklerine ben anlam verme sistemleri diyorum. Anlam verme sistemlerinin üç temel boyutu var.

        Birincisi uyumluluk boyutudur: olayın hakikatiyle algılanan arasındaki uyuşumun derecesine işaret eder. Annemin arkadaşları ishal olan bebeklere su vermezlerdi; onların anlam verme sistemlerine göre çocuğu susuz bırakarak kurutmak gerekti. O nedenle çok bebek öldü. Bugün bilimin anlam verme sistemi içerisinde düşünen kişiler ishal olan bebeklere bol bol su içirirler ki çocuk su kaybından ölmesin. Yaşamın her yönüyle ilgili sözlerin uyumluluk boyutunda bir değerlendirmesi yapılabilir. “Kızını dövmeyen dizini döver,” bir bilgelik mi, bir safsata mı? Atatürk’ün, hayatta en hakiki mürşit ilimdir, sözü anlam verme sisteminin bu boyutuyla ilgili olarak söylenmiştir.

        Anlam verme sisteminin ikinci boyutu bütünlüktür. Aile hayatı, eğitim, ticaret, din ve politika gibi yaşamın her alanıyla ilgili birer anlam verme sistemi vardır. Bu alt sistemler kendi aralarında tutarlı ya da tutarsız olabilirler; entegre olmuş, bütünlük kazanmış sistemlerden söz edebildiğimiz gibi, yamalı yorgan gibi farklı farklı alt sistemleriyle dünyayı algılayan insanlardan söz edebiliriz. Anlam verme sistemi bütünlük kazanmış biri, yaşamın hangi alanında konuşursa konuşsun o konuşmaları birbirine bağlayan bir tutarlılık, bir bütünlük görülür.

        Böyle bir bütünlük kazanmış kişi demokrasi tanımı yaparken bireylerin düşünce özgürlüklerine saygılı konuşur, seçimle gelmiş iktidarların ülkeyi yönetmesine olanak veren sistemleri yüceltir, askeri cuntalara karşı tavır alır. Bütünlüğünü gerçekleştirmiş biri ise, bu kişi medyanın çalışışında da düşüncelerin özgürce ifade edilmesine olanak sağlayan bir sistemi isteyecektir. Bu kişisel bütünlüğün kaçınılmaz bir sonucudur. Özgürlükçü demokrasiyi savunurken medyayı denetlemeye ve kendi gibi düşünmeyenleri cezalandırmaya yönelirse bütünlüğe ulaşamadığını göstermiş olur.

        Tayyip Erdoğan’ın hem demokrasiyle hem de medyadaki köşe yazarlarıyla ilgili söylemlerinin her ikisini de inanarak, içtenlikle yaptığı kanaatindeyim. Bana göre tutarsızlık onun samimiyetinde değil, onun anlam verme sisteminin henüz bütünleşmemiş olmasında. Anlam verme sistemine bütünlük kazandırmak felsefi olgunluk ister. Bu felsefi olgunluğun ilk adımı da, kendi anlam verme sisteminin dışına adım atabilme duygusal olgunluğa erişmekle başlar. Bu da bizi, anlam verme sisteminin üçüncü boyutuna getiriyor, aşkınlık. Anlam verme sisteminin üçüncü boyutu olan aşkınlık kendi anlam verme sisteminin dışına çıkabilme yeteneğini ifade eder. Aşkınlığa erişebilmiş biri, olaylara diğerlerinin gözüyle de bakabilir, kendine gülebilir. Bu kişi bağnaz olamaz.

        Diğer Yazılar