Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Köy avcılıkla geçiniyor; tüm hayatlarını avlanma üstüne kurmuşlar. Kuşaktan kuşağa avcılık menkıbeleri anlatılıyor; en iyi avcılar köyün en takdir edilen, saygı duyulan insanları. Köyün bilge insanları köyün gençlerine avcılıkta önemli bilgi ve becerileri aktarıyorlar, örneğin pusu kurmanın felsefesini ve bu felsefesinin temelindeki değerleri ve gerekli karakter özelliklerini anlatıyorlar. Bu köy Avcılar Köyü olarak biliniyor.

        Avcılar Köyü’ne bir gün bir tarım uzmanı geliyor; köyü gezip, toprağına, suyuna, bitki örtüsüne bakınca Köy’deki tarım potansiyelini görüyor. Köylünün bu tarım potansiyelinin farkına varıp bilimsel bir tarım politikası izlerse zenginleşebileceğinin farkına varıyor.

        Tarım uzmanı iyi bir insan, bir “idealist.” Köylülere hizmet etmek istiyor. Köyün ileri gelenleriyle ilişki kuruyor ve tüm köylüleri bir araya getirerek onlara bir “seminer” vermek istediğini belirtiyor. Herkes bu yabancının ne diyeceğini merak ediyor ve istenilen zamanda ve yerde toplanıyorlar.

        Tarım uzmanı büyük bir ciddiyet ve titizlikle seminerini veriyor. Geldikleri için onlara teşekkür ederek başlıyor, büyük bir tarımsal potansiyelin burada mevcut olduğunu ve tarım sayesinde refahlarının kat be kat artacağını ifade ederek konuşmasına devam ediyor. Onlara bilimsel tarımın temellerini anlatıyor, tarım teknolojisi ne demek, açıklıyor. Kendisinin tarım ekonomisi alanında uzman olduğunu belirterek, niçin zirai planlama yapılması gerekliliğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Köyün bir tarım eğitim planlaması yapması gerektiğini belirtiyor.

        Köylüler büyük bir hayal kırıklığı içinde o seminerden ayrılıyorlar; hatta köyün ileri gelenleri öfkelerini saklayamıyorlar. Bu kişinin gerçekten saygısız biri olduğu apaçık meydanda, diye düşünüyorlar. Konuşması boyunca bir kez bile avcılık menkıbelerinden söz etmeyişi onların gözünden kaçmamıştır. Hatta birçoğu, bu tarım uzmanı kisvesi altında gelen kişinin, yabancı ajanı olduğunu ve toplumu çökertmek için bilhassa gönderildiğini söylüyor. Avcılıkta ustalaşmış ve yavaş yavaş palazlanmaya başlamış gençlerin bazıları Avcılar Köyü ileri gelenlerinin gözüne girmek için bu tarım uzmanına pusu kurmayı ve güzel bir dayak atmayı öneriyorlar. Bu öneri kabul görüyor. Gecenin karanlığında dövülen tarım uzmanı kimler tarafından ve niçin dövüldüğünü bir türlü anlayamıyor. Yediği dayaktan sonra Avcılar Köyü’nden ayrılıyor.

        ***

        Eğitimden ne anlıyoruz? Gördüğüm kadarıyla iki eğitim anlayışı var; muhteşem bir potansiyel olarak doğmuş olan çocuğu 1- kalıplamak, 2- geliştirmek.

        Kalıplamak isteyen eğitimciler çocuğun nasıl kalıplanacağının uzmanı olurlar. “Elma,” “armut,” “portakal “ve “muz” olarak doğanların, otoritenin isteği doğrultuda nasıl “vişne”ye dönüştürüleceğinin yollarını ararlar ve buna eğitim derler. Neden “vişne?” Çünkü “vişne” otoritelerce daha değerli görülmüştür. Kalıplamak isteyenler için bireyin kim olduğu önemli değildir; onun kim olması gerektiğidir esas önemli olan.

        Eğitimden geliştirmeyi anlayanlar “elma” olarak doğanların “en iyi elma” olmasını isterler, “armut”u “elma” yapmaya kalkmazlar; bunun imkânsızlığını ve böyle bir çaba içine girmenin çocuğa ne büyük zararlar vereceğini bilirler. Onlar eğitilecek kişinin kim olduğuna önem verirler ve onu olabileceğinin en iyisi yapma sürecine eğitim derler.

        ***

        Neden bu yazı?

        Türkiye’de eğitim camiasında konuşurken kendimi sık sık Avcılar Köyü’nde konuşan tarım uzmanı gibi hissederim. Korku Kültürü kitabımın daha az okunmasını da, kitabın içeriğinin Avcılar Köyü’nde verilen seminerin içeriğine benzemesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

        Diğer Yazılar