Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        29 Mayıs Cumartesi tüm gün, Milli Eğitim Bakanlığı’nın organize ettiği, Değerler Eğitimi Uluslararası Konferansı’na katıldım. Titizlikle hazırlanmış, emek verilmiş bir organizasyon olduğunu gözlemlediğim bu çalışmaya emek verenlerin tümünü kutluyorum.

        Sabahki panelde Yale Üniversitesi Rektör Yardımcısı Linda Lorimer ilk olarak konuştu ve üniversitenin bir kurum olarak takip ettiği temel ilkeler ve bu ilkelerin altında yatan değerleri gözden geçirdi. Özellikle Yale Üniversitesi’nin dijital ortamda dünyaya açılma programından söz etti. Prof. Dr. Robert Alpern ikinci konuşmacıydı. Kendisi aynı üniversitenin Tıp Fakültesi Dekanı olarak “Amerikan Tıp Eğitiminde Etik Belirleyiciler, Araştırma ve Pratik” konusunda konuştu. Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. Jeffrey Brenzel idi; kendisi Yale Üniversitesi Lisans Kabul Bölümü Dekanı olarak konuştu. Bu yazımda onun konuşmasından söz etmek istiyorum.

        “Sizin üniversiteye öğrenci alımında kullandığınız sınav sisteminiz son derece nesnel; o nedenle hiç kimse şu ya da bu şekilde bir kayırma, ya da haksızlık yapıldığını söyleyemez. Daha sonra soruları herkes öğreniyor, soruların yanıtları biliniyor ve herkes bu ortamda ne kadar yapabildiğini görüyor. O nedenle insan kayırma olasılığı sıfırlanmış durumda.”

        “Yale’de bizim kullandığımız sistem bu kadar nesnel değil, bizim kullandığımız sistem çok daha öznel. O nedenle bizim sonuçlarımız açıklandığı zaman haksızlık yapıldığını hisseden, yanlış karar verdiğimizi, hakkı yendiğini düşünen öğrenciler oluyor. Sistemin öznelliğinden dolayı bu kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor. Ama biz bu öznel sistemden vazgeçmiyoruz, bütün bu eleştirilere rağmen aynı öznel sistemi takip ediyoruz.”

        Tabii, hepimiz merak etmiştik, bizim üniversiteye öğrenci seçim sistemimizin nesnelliğinin üstünlüğünü söylüyor, kendi öznel sistemlerinin eleştirilere açık olduğunu belirtiyor, ama bu öznel seçimden vazgeçmiyorlardı. Peki, niçin?

        Şöyle açıkladı: “Uzun bir süre içinde gördük ki, sınavlarda en yüksek puan alan öğrenciler her zaman en yaratıcı ve en üretici insanlar olmuyorlar. Toplumun gereksinimi olan girişimci, üretici, organize edici, yeni düşünce ve akımları başlatan kişiler nesnel sınav sonuçlarıyla tespit edilemiyor. “

        “Öğrenciyi değerlendirirken bu kişiyi tanıyan öğretmenin, yaz kamp liderinin, spor koçunun, gönüllü olarak çalışmış olduğu sivil toplum örgüt yöneticilerinin mektuplarına, değerlendirmelerine akademik başarı kadar, bazı durumlarda akademik başarıdan daha fazla ağırlık veriyoruz,” dedi.

        Anlaşılan, fakir bir ortamdan, kısıtlı olanaklar içinden gelen bir öğrencinin, aynı kısıtlı ortamdaki diğerlerine göre nerede olduğu, akademik başarıdan daha önemli ipucu vermekte. Ayrıca, tüm toplumun değişik kesimlerini temsil eden bir öğrenci nüfusunun oluşmasına özen gösteriyorlar. Amerika’daki farklı etnik gruptan öğrencilerin en başarılı olanları üniversiteye çekmeye özen gösteriyorlar. Ayrıca en çok üzerinde durdukları bir yön de, kişilerin kedi yaşamlarıyla ilgili vizyonları. Yani, bu kişi kendini ne yapmaya adamış, yaşam felsefesi ne, ailesi, mesleği, toplumu için kendini nereye oturtuyor?

        Prof. Brenzel Güney Kore’nin son üç yıldır Yale gibi öznel bir sisteme geçmeyi düşündüğünü, çalışmalar yaptığını, ama buna bir türlü cesaret edemediğini söyledi. Koreliler, Korelilerin mektuplarına, değerlendirmelerine güvenemiyorlar. Bu güven zemini olmadığı için Koreliler bizim gibi nesnel bir sınav sistemini kullanmaya devam ediyorlar.

        Tabii, soru şu: Neden Amerikalı Amerikalının değerlendirmesine güveniyor da, Koreli Korelininkine güvenemiyor?

        Diğer Yazılar