Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GENEL sanat yönetmenliğini Serdar Biliş’in üstlendiği Pürtelaş Tiyatro, bu sezon sahneye koyduğu ‘Parçacıklar’ adlı oyunla paralel evrenlerin kapısını araladı. İngiliz yazar Nick Payne’in ‘Constellations’ adıyla kaleme aldığı, Ece Dizdar’ın Türkçe’ye çevirdiği, Serdar Biliş’in dramaturjisini, Tamer Can Erkan’ın ise yönetmenliğini üstlendiği oyun, “Bu hayatta başımıza gelenler kaderimiz mi yoksa özgür irademizle paralel evrende zaten var olan olasılıklardan birini mi seçiyoruz?” sorusunu sorduruyor seyirciye. Bir yandan zaman kavramını irdelerken, diğer yandan izlemeye alışık olmadığımız türden bir aşk hikâyesi üzerinden seyirciyi kendi seçimleriyle yüzleştiriyor.

        ‘PARÇACIKLAR’IN NEFİS BÜTÜNLÜĞÜ

        Kuantum fiziğiyle ilgilenen araştırma görevlisi bir kadınla, organik bal üretimi yapan bir adamın aşkı söz konusu olan. Hikâye, bu ikilinin bir mangal partisinde tanışmalarıyla başlıyor. Aşk üzerine yazılan çok oyun var malum; ‘Parçacıklar’ı farkı ve özel kılan aşkı çoklu evrenler teorisine göre sahneye taşıması. Damla Sönmez’in canlandırdığı kadın ile Deniz Karaoğlu’nun can verdiği adamın paralel evrenler arasında ettikleri dans aracılığıyla, seyirciyi anbean farklı duygu durumlarına sokmaları... Seyirciyi, sonsuz olasılıklar arasında Cem Yılmazer’in ışık tasarımından Ahsenur Çiftçioğlu’nun sahne tasarımına, Orhan Enes Kuzu’nun müziklerinden Can daş Baş’ın koreografisine kadar her şeyiyle incelikle hazırlanmış bir yolculuğa çıkarmaları... Adıyla özdeşleşir şekilde oyundaki bütün bu parçacıklar öyle bir tamamlamış ki birbirini, seyirciye sadece bu nefis bütünlüğün, sezonun en parlak işlerinden birinin bir parçacığı olmanın tadını çıkarmak kalıyor.

        OLASILIKLARIN HAYAT BULMUŞ HALİ

        Oyunda sahnedeki çiftin ilişkisinden kesitler izliyoruz. Işık oyunları aracılığıyla herbiri farklı renkteki evrenler arasında yolculuk ederken tekrar tekrar aynı cümleleri kuruyor kadın ve adam. Fakat bunu farklı tavırlarla, farklı tonlamalarla, farklı duygularla yapıyorlar. Hayatın içinde yaşadığımız “Şunu şöyle yapsaydım böyle olurdu/olmazdı” halleri var ya hani, hani o genelde iş işten geçtikten sonra farkına vardığımız olasılıklar; oyunda o sonsuz olasılıkların hayat bulmuş hali var. Seyirciyi “Kader” deyip geçme kolaycılığından uzaklaştırıp hayatın içindeki seçimleriyle yüzleştirmesi bundan! Aynı diyalogları sayamadığım kadar çok kere tekrar edip dururken seyircinin dikkatini sürekli canlı tutabilmek o kadar zor ki... Seyirci bir noktada tekrarlardan sıkılabilir, oyunun temposuna yetişemeyip kaybolabilir. Prova sürecinde, “Sürekli havada bir top varmış gibi hissediyoruz” demişti Damla ve Deniz bana. Öyle güzel paslaşıyorlar ki o top hiç düşmüyor. onlar ânın içinde, evrenlerin arasında akarken; oyun da seyirciye kâh kahkahalar attırarak kâh iç çektirerek su gibi akıyor... Siz de bu akışın parçacıklarından biri olmak isterseniz sezonun son oyunu bu akşam Moda Sahnesi’nde...

        Diğer Yazılar