Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kurucusu olduğu Dostlar Tiyatrosu’nu, yuvası Muammer Karaca Tiyatrosu’ndan çıkarıldıktan sonra dede yadigârı Ali Paşa Hanı’na taşıdığı zamanlarda bir röportaj yapmıştım sevgili Genco Erkal’la. O dönem Gezi’den dolayı ödenek krizi yaşanıyordu tiyatromuzda. “Bir tiyatrocu içindeki çocuğu kaybettiği anda biter. Sanırım benimle çok uğraştıkları için yaşlanmıyorum. Zorlukları, mücadele etmeyi seviyorum. Üzerime gelindikçe içimdeki çocuk büsbütün canlanıyor, haşarılaşıyor” demişti Genco Abi o günkü sohbetimizde bana.

        YİNE İÇİNDEKİ ÇOCUK KAZANDI

        Ödenek meselesiyle ilgili davayı kazandıktan bir süre sonra bu kez başka bir mücadelenin içinde buldu Genco Erkal kendini. Üstelik ‘Yaşamaya Dair’le seyircisini selamladığı, Dostlar Tiyatrosu’nun dostlarını güneşin sofrasında buluşturduğu Ali Paşa Hanı’nın hissedarlarından olan öz kardeşine karşı verdi yargı sürecine kadar uzanan bu mücadeleyi. Kardeşi, handa tiyatro istemiyordu. Genco Erkal, davaların çoğunu kazandı ama yarı mülkiyet hakkını elinde bulunduran kardeşi bir türlü Ali Paşa Hanı’nın açıkhava tiyatrosu olarak yaşamasına razı olmadı. Kim durdurabilir ki Genco Abi’yi, yine yılmadı elbette ki... “Ben güneşin sofrasını kuracak başka bir yer bulurum” deyip 3 ay boyunca İstanbul’u karış karış gezerek yeni bir mekân aradı. Ve sonunda yine içindeki çocuk kazandı.

        DOSTLAR, MAHMUTMUHTARPAŞAKONAĞI'NDA

        Dostlar Tiyatrosu, 7 Temmuz’da yeni yuvasında, İstanbul Kadıköy Lisesi’nin içindeki tarihi Mahmut Muhtar Paşa Konağı’nın bahçesine kurulan 260 kişilik açıkhava tiyatrosunda dostlarını selamladı. Hem de ‘Güneşin Sofrasında-Nâzım ile Brecht’ adlı yeni müzikli gösterisiyle. Dışımızı boydan boya saran ama içimize sirayet etmesine de kalıcı olmasına da asla izin vermeyeceğimiz karanlığın inadına, dostların arasındaydık yine; ‘Güneşin Sofrasında’! İstanbul Kadıköy Lisesi’nin müdürünün ve okul aile birliğinin de destekleriyle kurulan yeni açıkhava tiyatromuzdaki yerimi aldığımda, önce konağın güzelliğine kaptırdım kendimi. Sonra birkaç kedi yaklaştı yamacıma, onları severken ‘Masalların Masalı’ düştü aklıma. “Çok şükür yaşıyoruz” diyerek gülümsedim. Genco Erkal’ın her ikisi de direnişin, umudun, aydınlığın sembolü olan Nâzım Hikmet ile Bertolt Brecht’in dizelerinden uyarladığı, yönettiği ve mekân tasarımına imza attığı müzikli gösteri başlar başlamazsa, günlerdir “Güya bayram ama sevinci noksan!” diye isyan eden içim gerçekten bayram etti. Genco Abi, Nâzım’ın “Benim fakir milletime ikram edebildiğim bir tek elmam var elimde, doktor. Bir kırmızı elma; kalbim…” dizeleriyle söze girdiği andan itibaren kalkıp onu da, güneşin sofrasını birlikte kurduğu Tülay Günal’ı da o temiz, o güzel, o mert, o çocuk kalplerinden defalarca, uzun uzun öpesim geldi.

        DURU BİR SU VE 6 YAŞINDAKİ

        bir oğlan Yamacımdaki kediler artık onlarla birlikte sahnedeydi. Oyunculuğuna hayran olduğum Tülay Günal, beni sesinin güzelliğiyle de bir kez daha büyüledi. Yiğit Özatalay, Deniz Doğangün ve Çağdaş Engin çaldı; o bazen Türkçe, bazen İngilizce söyledi. Yine duru bir su gibi aktı sahnede… Değdiği her kalbi şifalandırdı. En sevimlisinden bir grup vokalisti de vardı: Gökyüzündeki martılar… Işık oyunları, o hepsi birbirinden değerli ve ölümsüz dizelerin açık havada yaptığı yankılar... Genco Abi; Nâzım’ın dizelerindeki 6 yaşındaki oğlan, sahnede bir köşeden diğerine koştukça uçurtması geçiyor ağaçlardan… Gökyüzündeki yıldızlar şahidimiz; bize unutulmaz bir akşam yaşattılar, bize yaşadığımızı hatırlattılar! Yine umut saçtılar!

        SOFRADAKİ YERİNİZİ HEMEN ALIN

        Nâzım 1957’de Moskova’da kaleme aldığı dizelerinde, “Şiirler yazarım basılmaz, basılacaklar ama. Bir mektup beklerim müjdeli, belki de öldüğüm gün gelir, mutlaka gelir ama. Ne devlet, ne para, insanın emrinde dünya. Belki yüz yıl sonra, olsun, mutlaka bu böyle olacak ama” diyor. Brecht ekliyor “Gece uzun da olsa, güneş mutlaka doğar!” diye. Ve ruhu hasret kaldığı güneşle ‘Güneşin Sofrası’nda kucaklaşan, sol memesinin altındaki cevahiri bu dizelerle parlatan ben, içimdeki çocukla sesleniyorum size; bu sofradaki yerinizi hemen alın diye!

        Diğer Yazılar