Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayatlarına son vermeye karar verdiklerinde yalnızdılar, kendilerini astıklarında Mehmet Pişkin evde, Cem Garipoğlu hücresindeydi. Biri bilgisayarının kamerasını açtı, daha sonra vimeo’ya yükleyeceği kısa videoyu çekmeye başladı, neden gittiğini anlatıp son mesajlarını verecekti. Video sosyal medyada dakikada yüzlerce, neredeyse bir salgın halinde paylaşılmaya başladığında, evinin kapısından içeri polis ve komşuları girmişti. Kendisini ölü bulacaklardı. Dayı olduğunu ve bir kardeşi olduğunu duyduğum saniyeden itibaren neler dediğini, ne anlattığını bilmiyorum.

        Münevver Karabulut’un katili olarak tanıdığımız Cem Garipoğlu 2 sene önce verdiği röportajda Çince öğrendiğini, Çin’e gideceğini, hukuk okuyacağını, avukat olacağını anlatıyordu. Hayallerini gerçekleştireceği tarihe 20 yıl vardı. İntiharından bir gün önce ailesiyle cezaevinde yaptığı görüşmede kendisini oradan çıkartmalarını istemiş, psikolojisinin bozulduğunu söylemişti. Ailesinin bunun imkânsız olduğunu söylemesi üzerine, sinirlendi ve görüşmeyi yarıda kesip hücresine geri döndü. Garipoğlu 18 Kasım 2011’de girdiği cezaevinden bir tabutun içinde çıkarıldı. Garipoğlu hapis cezasına çarptırıldıktan 34 ay sonra Silivri 5 No’lu Cezaevi’nde tek başına kaldığı koğuşunda başına poşet geçirdi, cezaevinin kantininden aldığı çamaşır ipiyle boğazını sıktı ve kendini öldürdü. Ailesinin maddi durumu ve yakalanıp da adalete teslim edilene kadar yaşananlar münasebetiyle kimse inanmıyordu. Tartışmalar “Garipoğlu intihar etmedi, kaçtı” ekseninde alevlenirken, Garipoğlu’nun ertesi gün yapılan otopsisi görüntülü kayda alındı. Evet intihar etmişti.

        YALNIZLIK ÇAĞI

        Dünya ebolayı, burnumuzun dibindeki IŞİD’i konuşurken Türkiye son bir haftada yaşadığı iki intiharı konuşuyor. İstatistikler intihar vakalarının kayıtlarını tutarken, ölüm sebebi olarak “yalnızlıktan öldü” diye eklemiyor, yalnızlık ölümleri dünyanın her yerinde kayıtlara “intihar” diye geçiyor ve konu kapanıyor. Robin Williams’ın intiharına da sebep bulunuyor, Philip Seymour Hoffman’ın da! Medya ve toplumlar intiharlara gerekçe bulmakta pek mahir. Halbuki gazeteci yazar George Monbiot’a göre (Guardian’a yazdığı yazının başlığı da ‘Yalnızlık çağı bizi öldürüyor’) Taş Devri, Tunç Çağı, uzay çağı, bilgi çağı derken büyük bir açmazın içine düştük ve adı kesinlikle ‘yalnızlık çağı’.

        Monbiot datalarla hareket ediyor. İngiltere’de yalnızlığın neredeyse bir salgın hastalık gibi yayıldığına dair rakamlar veriyor. Zira yaşlılar gibi gençler de artık bulaşıcı bir şekilde yalnız. İngiltere’de yapılan son araştırmaya göre 50 yaşın üstünde 700 bin erkek ve 1 milyon 100 bin kadın yalnızlık afeti mağduru. Yine bir başka araştırmaya göre sosyal izolasyon günde 15 sigara içen insanı da obezleri de aynı şekilde öldürüyor. Ve sosyal izolasyonun çaresi maddiyatla da çözülecek gibi bir şey değil. Yani parayla saadet gelmiyor! Kişiler ne kadar çok para kazanırsa kazansın kalıcı depresyonu atlatamıyor.

        BU TARZ İNTİHARLAR MODA OLUYOR

        Nitekim kapısını kilitleyip, kendini çalışma odasının tavanına asan Robin Williams’ın borcu harcı yoktu. Ve kendisinin arkasından da şu soru geldi: “Başarılı insanlar niçin intihar eder?” Olayın bir boyutu da şu, toplum tarafından yere göğe konulamayan, meşhur isimlerin ardından bu tarz ölümler nasıl dalgalanmalara sebep oluyor. Velhasıl çok meşhur olmasa da Mehmet Pişkin’in yayınladığı videonun ardından aynı soru bizim tepemizde de sallanıyor. Çünkü madalyonun arka yüzü de ön yüzü gibi kapkaranlık: Bu tarz hareketler, nasıl etrafınızda çok bebek yapanlar varsa sizin de aklınıza düşer, aynı hikâye... Bu bulaşıcı bir şey! İnsanlar “Robin Williams bu dünyada yaşayamıyorsa, ben de yaşayamam” diye düşünüyor ve sansasyonel intihar olaylarından sonra böyle dalgalar hep meydana geliyor. İstatistiklere göre, Marilyn Monroe’nun intiharından sonra Birleşik Devletler’de intihar oranı yüzde 12 artmış. Nitekim, “Yalnızlıktan intihar ediyorum” demese de çaresizlik ve depresyondan çıkamama nedeniyle kendini asan Pişkin, yalnızlığını, çok paylaşılacağını tahmin ettiği bir videoyla sonlandırıyor. Çünkü o da biliyor ki, bizler artık cenazelere gitmeyen, Facebook’tan duvarına başsağlığı mesajları yazan insanlarız. Yeni vicdan ayarlarımız bunu gerektiriyor! Robin Williams’ın ardından New Yorker’a yazdığı yazının başlığını “İntihar, bir yalnızlık suçu” diye atan Andrew Solomon şu tespiti yapıyor: “Bu istatistikler ısıtılıp önümüze konsa da, sürekli tekrar edilmelerinde fayda var. İntihar, geçici bir soruna kalıcı bir çözüm olabilir ama, bir yandan giderek filizlenen bir albeniyle de hepimize göz kırpıyor.”

        GİRİŞİMDE BULUNAN BİR DAHA DENİYOR

        Amerika Birleşik Devletleri’nde her 40 saniyede bir kişi intihar ediyor. Her yıl neredeyse yarım milyon Amerikalı intihara teşebbüs ettiği için hastaneye kaldırılıyor, ağır depresyon geçiren 5 kişiden biri intihara kalkışıyor; sonu ölümle biten her intiharın yanında 16’sı ölümle bitmeyen intihar var. İntihar oranı giderek yükseliyor, özellikle orta yaşlı erkekler arasında...

        Bu arada deneyip de gidememek de var. Mehmet Pişkin’in videosunun başında “Umarım başarırım” dediği noktadan bahsediyorum. Cem Garipoğlu’nun ilk denemede başaramadığı, gardiyanlara üstünü giydiğini, masaya çarptığını söylediği andan... Zira, sosyal hizmet uzmanı İsmail Kule’nin verdiği bilgiye göre “intihara teşebbüs edenlerin, bu eylemi tekrarlama riski yüzde 20.” Türkiye’nin genelinde intihar ve intihara teşebbüslerde ciddi bir artış gözleniyor. 2007’de ülkede kayda geçen intihar vakaları 2 bin 917 iken; 24 bin 817 kişi de intihara teşebbüs etti. TÜİK’in verdiği bilgiye göre ölümle sonuçlanan intihar sayısı, 2013 yılında 3 bin 189. İntihar edenlerin yüzde 72.7’sini erkekler, yüzde 27.3’ünü kadınlar oluşturuyor. Ve intihar edenlerin 2013 yılında yüzde 50.9’u kendini asarak intihar etti. İntihar şekilleri arasında yüzde 25.5 ile “ateşli silah kullanmak” ikinci sırada, yüzde 9.4 ile “yüksekten atlamak” üçüncü sırada, yüzde 6 ile “kimyevi madde kullanmak” dördüncü sırada geldi.

        İntihar ve intihar girişimlerindeki artış aslında sadece psikiyatrların, sosyologların ilgi alanına girmiyor. Anadolu Üniversitesi Uydu ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitüsü’nden Doç. Dr. Semra Günay’ın uzmanlık konusu sağlık ve suç haritaları. Günay’a göre intiharda en yüksek oranlar Türkiye’nin en doğusu ve en batısında. “Yaşla birlikte ana hatlarıyla intihar vakalarında azalma görülüyor” diyen Günay, intiharda en önemli risk grubunun genç nüfus oduğunun da altını çiziyor.

        KÜRESEL RÜZGâRLAR GENÇLERİ ETKİLİYOR

        Ülke genelinde intihar teşebbüslerindeki artışı izleyen yetkililer, bir endişe dalgasına sebep olmamak için de çok dikkatli davranıyor. Aynı konuda sahada çalışmalar yapan sosyolog Adem Solak ise, “Bu verilerle herkes yüzleşsin” diyor “Ve çözüm yolları aramaya başlayalım. Gerçeği görmeden büyüyen tehlikenin önüne geçemeyiz.”

        Peki çözüm ne? Öncelikle intihar romantizmine bir son vermek, kaybı yaşayan aileye saygı ve empati göstermek gerekiyor. (Perihan Mağden’i kastetmiyorum!) Bu haberlerin yayılmasında öncü medyanın bu haberleri uyarı ifadeleri olmadan yayınlamaması gerekiyor. 2010 yılında Newsweek Türkiye’ye röportaj veren psikiyatri profesörü Kemal Sayar reçeteyi şöyle yazmıştı: “Türkiye, aidiyet meselesine doğru dürüst bir cevap üretmek zorundadır. Gençlerimize, bu topraklarla, yerli değerlerle ilgili bir şeyler anlatabilmek durumundayız. Siz ayaklarınızı bu toprağa basmazsanız, çocukların kafası global kültürle karışır. Küresel rüzgârlar en çok gençleri etkiler. Uyuşturucu, intihar ve depresyon istatistikleri 20, 30 yıl öncesinin iki katına çıktı. Gençlerimize doğru dürüst bir eğitim ve aidiyet hissi verebilmeliyiz.’’ Yine gelip kafamızı eğitim duvarına çarpıyoruz!

        Diğer Yazılar