Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın her yerine gidip neyi, neden yaptığınızı, hatta neden aşık olduğunuzu anlatan Dr. Rapaille, Fortune 100 listesine giren şirketlerin 50'sine danışmanlık veriyor. Doktorun yazdığı kitapları okuyanlar ya da herhangi bir konuşmasını dinleyenler Mösyö Rapaille'in etkisinden kurtulamıyor. Haliyle buluşmak, tanışmak istedim. Arap çocukların ortalıkta uçan tekmeler atarak koşturduğu 5 yıldızlı bir otelin lobisinde beklerken, uzaklardan Mick Jagger'ın sarışını geliyor sandım. Doktor 70 yaşında. Yanında kendinden 30 yaş kadar küçük eşi, gözlerini görmeme izin vermeyen kapkara gözlükleri ve jilet gibi takım elbisesiyle "Operasyon geçirdim, sağ kulağım sizi duymaz, soluma doğru konuşabilir misiniz" dedi...

        'TÜRKLER YARALARIYLA GURUR DUYMALI'

        İstanbul'un kodlarını çözebildiniz mi?

        İstanbul'a ilk 1966'da geldim, çok etkilendim. ilk görüşte aşk gibiydi. İstanbul çok güçlü bir marka ancak hak ettiği kadar öne çıkarılmıyor. Türkler ön plana çıkmakta çekingen ve kendilerini acımasızca eleştiriyorlar. Hayatımda bu kadar zengin bir şehir daha bilmiyorum. Sihir gibi! Boğaz'a siz bakıyorsunuz, Doğu'yla Batı'yı birleştiren noktadasınız. Burası benzersiz ve Türkiye değil. Sanki iki Türkiye var, İstanbul ve gerisi...

        Türk kültürü ergen mi yoksa olgunluk çağında mı?

        Ergen değil. Türk kültüründe ön plana çıkan şey, gerilim. Türkiye'nin jeopolitik konumundan kaynaklanıyor. İstanbul'un tarihini, Atatürk'ün hayat hikâyesini okuyunca anlıyorsunuz.

        Atatürk, Türk kültürünün kodlarını iyi çözmüş mü?

        Ona hayranım. Atatürk, bir kültürün evrim geçirebileceğini sembolize eder. Türkiye'yi modern hale getirmek için yaptıkları inanılmaz. Bunu yaparken Türk halkının kodlarını çok iyi belirlediğini söyleyebiliriz. Onun tarihteki varlığı, diğer ülkelerin de değişebileceğini gösterir. Giyinişi, bakışı, hareketleri benim bugünkü kılık kıyafetimi de etkilemiştir.

        Bir röportajınızda "Türkler yaralarıyla gurur duymalı" diyorsunuz. Övünülecek yara olur mu?

        Türkler yaralarıyla gurur duymalı. Türkler çok toleranslı. Her dilden, her kültürden insanı bir şekilde kabul ediyor, anlamaya çalışıyor. Bakın Fransızlara; zor zamanlar geçirdiler, "Komunistiz sosyalistiz" derken bir anda parfümü, şampanyayı, Hermes'i, Chanel'i buldular. Dünyaya lüksü satarak kurtulacaklarını keşfettiler. Sizin de bu toleranslı halinizi satabilmeniz lazım.

        BİZE HER GÜN PAZARTESİ

        Bazı memleketlerde her gün pazar gibidir, bizdeyse her gün pazartesi gibi. Bir kaosun içindeyiz sanki...

        Çünkü çok streslisiniz, çok çalışıyorsunuz ve her gününüz o yüzden pazartesiye benziyor. Ama bu sırf Türklere özgü bir ruh hali değil. Dünya artık pazartesiyi yaşıyor. Bu bir tek Fransızlara uymaz, çünkü onlar çalışmayı sevmezler. Başetmek için önceliklerinizi belirleyeceksiniz. Hayatta ne önemli ya da ne acil diye ayırmanız şart. Mesela, acil olan şey hemen giyinmekse giyinirsiniz, giyinmeniz gerekmiyorsa giyinmezsiniz. Karınıza onu sevdiğini söylemeniz önemlidir ve söylersiniz.

        Karınıza onu sevdiğinizi söylemeniz aynı zamanda aciliyet ihtiva eden bir şey de olabilir!

        Kesinlikle. Ama birisine onu ne kadar sevdiğinizi söylemeniz asla yetmez, asla! Karınıza "Dün zaten seni sevdiğimi söylemiştim" dediğiniz zaman, size dönüp "Bugün sevmiyor musun ki" diye sorar. Bunu çocuklarınıza da yapmanız lazım. Çocuğunuzun her zaman onu sevdiğinizi bilmesi lazım. Bu bir kez verilecek ve sonra da peşi bırakılacak bir bilgi değil, bunu hep ama hep tekrarlamalısınız.

        Bu çok sıkıcı. Ve gerçekliğini kaybetmez mi?

        Hayır, hayat bilinmezliklerle dolu. Birazdan bir araba kazasında ölebilirsiniz; loto milyarderi de olabilirsiniz. Bu kadar bilinmezliklerle dolu bir dünyanın duygularla beslenmesi şart. Ben buna "Aradaki boşluk" diyorum. Aslında "Ben çok yalnızım" diyen bir insan bile yalnız değildir. Hepimizin hepimizle bir ilişkisi var. Sorun şu ki bu aradaki boşluğa dikkat etmiyoruz. Bizi birbirimize bağlayan ve kim olduğumuzu, nasıl insanlar olduğumuzu belirleyen bu aradaki boşluklar. İnsanlar bu ilişki bağını görmedikleri anda mutsuzluğa mahkûm olur. Bir gün bu bağlantıyı kaybedince "Benim ailem yok, arkadaşlarım da yok" demeye başlar. Giderek küçülür, küçülür ve kendini öldürür.

        Mutsuzluğu bertaraf edemeyen insan daha çok mu tüketir, hiç mi tüketmez?

        Kendini mutsuz, yalnız hisseden insan "terapi alışverişi"ne çıkar. Çünkü içindeki boşluğu doldurması gerekir. Daha çok yemek yemeye başlar, daha çok para harcar ve daha da mutsuz olur.

        "Mutsuz insanlar ekonomi için iyidir" denebilir mi?

        Marx Weber ve Protestan etiği "Çok çalış, çünkü o zaman Allah seni sever" derdi. Bu insanlar "Çok tüket ve çok harca ki Allah da seni sever" demedi. "Paraları harca" da demediler, "Biriktir" dediler. Çok pahalı şeyler almak, parayı saçmak aslında günah. Ekonomi anlayışı her gün değişiyor ama mutsuzluğu ve korkuyu insanlara enjekte ettiğinde, bu insanların daha çok tüketeceğini ve bunun ekonomiye bir faydası olacağını düşünenler varsa onlar gerizekâlıdır.

        'Obama dünyayı kadın enerjisinin yöneteceğinin kanıtı'

        Dünyayı kadın enerjisi mi erkek enerjisi mi yönetiyor?

        Biyolojik sebeplerden kadınlarla erkekler farklı. Erkekler daha hızlı, daha vahşi, her şeye hemen sahip olmak istiyor. Dünyanın birçok yerinde kadınlar ülkeleri yönetiyor. Bush'a bakın mesela, "Ya bizimlesiniz, ya değilsiniz" diyordu ve bombalayıp, kestirip atıyordu. Obama'ya bakın, o daha kadın gibi. Hillary'le karşı karşıya geldiği zamanlara bakın, Hillary erkek, Obama kadın gibi davranıyor. Ve kazanmasının sebebi de bu! Bu bir gün dünyayı kadınların ve kadın enerjisinin yöneteceğinin baş kanıtı.

        Kültür kodu sevgilimizi, eşimizi seçmemize doğrudan etki ediyor mu?

        Hem de çok fazla! Çünkü küçüklüğünüzden bu yana aklınıza sorular geliyor ve etrafınızda bu sorulara yanıt veren birileri oluyor. Bu da sizin seçimlerinizi belirliyor. Yani seveceğiniz insanı aileniz, çevreniz seçiyor aslında.

        Aldatırken de kodlar mı giriyor devreye?

        İnsan eninde sonunda kendini tanımak ister, kendi seçimlerini keşfetmeye çalışır. Bunun için de yeni arayışlara girebilir; yeni bir yemek denemek, yeni bir parfüm kullanmak, yeni bir sevme biçimiyle tanışmak... Bunları bilinçsizce yapar. Bakın Eskimolar zamanında, bir Eskimo kadının en az üç tane kocası vardı. Kadın kız çocuğunu yetiştirirken "Sana 3 tane adam lazım ona göre" diyordu. Biri avlanacak, biri evi yapacak, biri de işte artık ne iş kaldıysa. Şimdi bu mümkün değil. Bir kadının kötü ilan edilmesi için bu rakam yeter de artar bile.

        Bu kadar insan boşanırken,hâlâ nasıl evlenme modası var?

        Dünyanın her yerinde eşcinseller evlenmek için büyük mücadele veriyor. Bunun modası hiçbir zaman geçmeyecek.

        'Yalan söylemek için internetten iyisi yok'

        Herkesin dilinde bir sosyal medya. Bunun sonu gelir mi? Twitter, Facebook biter mi?

        Dünya üstünde yalan söylemek için internetten daha iyi bir yer yok. Orada kimseye güvenemezsin. Diğer taraftan tehlikeli bir yer. İnsanlar, internetten nasıl adam öldüreceklerini öğreniyor. Twitter ve Facebook'a gelirsek; bunların para yapması lazım. Buralar bedava, ancak bedava olan şeyler insanların ilgisini sonsuza kadar çekmiyor. Buralara, "Şuradan gittim ekmek aldım" yazmanızın kime ne faydası var? Eğer yüz binlerce takipçiniz varsa bunun ne kıymeti var? "E" elektronik kelimesinin baş harfiyse "İ" de internetin değil idiotların baş harfi! Boş ve size bir şey sunmayan bir internetin kimseye faydası yok. İnsanlar sadece kendisinden bahsettiği zaman mutlu oluyor ve bu teşhircilikten başka bir şey değil. Teşhirin biteceği bir gün olacak ve internet bambaşka bir hal alacak.

        Diğer Yazılar