Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ŞU Batı medyası hangi akla hizmet etmeye çalışıyor anlamıyorum, ama son derece aşağılık bir tavır içinde olduklarını görüp anlamak için “Batı medyası üzerine tez yazmış olmak” gerekmiyor.

        Yine bir seçim dönemi geldi ve yine Türkiye’ye, daha doğrusu Türkiye’yi yöneten kişiye, Tayyip Erdoğan’a karşı bir “sefer” başlattılar.

        Geçen seçimde Alman ve İngiliz medyası saldırıyordu.

        Bu kez nöbeti Fransızlar devraldı.

        Bir yandan Macron, Erdoğan ile ele ele poz veriyor, diğer yandan Fransız medyası, tam da seçim arifesinde Erdoğan’a saldırıyor.

        Hem de ne saldırmak.

        Le Point Dergisi, Erdoğan’ı kapak yapmış.

        “Diktatör” başlığıyla. Bununla da yetinmemiş, Paris’te billboard’ları, otobüs duraklarını bu kapakla donatmış.

        Akılcı eleştirileri bir yana koyarak söylüyorum, bu tür yayınlar tam anlamıyla “rezillik” ve umduğunuz sonucu vermiyor.

        Hatta benden size söylemesi, umduğunuzun tam tersi bir sonuç veriyor.

        Türkiye’deki milliyetçiliği güçlendiriyor, “Türkiye üzerine oyun oynanıyor” tezine “veri” oluşturuyor.

        Bunun doğal sonucu olarak da, Türkiye’de bir dalga yaratarak mevcut politikaları güçlendiriyor, Erdoğan’ı haklı çıkarıyor.

        Allah aşkına bizi biraz rahat bırakın.

        Bırakın Türkiye’yi aşağılık manşetlerle yönlendirme politikanızı.

        Türkiye’nin iyiliğini gerçekten istiyorsanız, bırakın kendi demokrasimize kendimiz sahip çıkalım.

        Çünkü sizin Türkiye’yi aslında zerre umursamadığınızı biliyoruz.

        20 Airbus’lık, 50 Rafale’lik işiniz var.

        Bilmiyor muyuz zannediyorsunuz!

        ***********

        BEYANNAME

        AK Parti’nin seçim beyannamesi açıklandı.

        Genelde söylenen şu: “Yeni bir şey yok.”

        Ne bekliyordunuz ki!

        16 yıldır ülkeyi yöneten bir parti “yeni” ne söyleyecekti!

        Yaptıklarını hatırlatmaktan ve bunları yapan, yapabilecek ve sürdürebilecek tek parti olduğundan başka ne diyebilirdi.

        Yeşil kentler vurgusunu ise ilginç buldum.

        1990’lardan beri Türkiye’nin en önemli belediyelerini elinde bulunduran bir siyasi hareketin “betondan yeşile” geçişi bu konuda bazı derslerin alındığının işareti gibi duruyor.

        Yargı bağımsızlığına değinilmesi “şaşırtıcı”.

        Eğitimde kalite seferberliği ise “Yeni bir eğitim sistemi mi?” sorusunu akla getiriyor. Gençler açısından “tedirgin” edici.

        Gördüğüm kadarıyla seçim kampanyası, AK Parti açısından “Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır” tadında olacak.

        Zaten muhalefet de kampanyayı aynı tez üzerinden götürecek gibi duruyor.

        ***********

        SÖZÜNDE DURMAK

        VALLAHİ de billahi de çok sevindim.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde yaptığımız son iki programda, Atatürk Havalimanı’nın taşınmasını gündeme getirmişti.

        O sıralarda henüz 3. havalimanı ortada yoktu ama Erdoğan’ın kafasında havalimanının taşınması vardı.

        Başbakan Erdoğan bunu anlatınca önce 2012 sonunda yaptığımız programda “Atatürk Havalimanı oradan gidince, orayı imara açmayacaksınız değil mi? Şahane bir park olur” demiştim.

        Başbakan Erdoğan da “Kesinlikle. Orada tek pistli küçük bir havaalanı kalacak. Geri kalanını yeşil alan ve büyük bir park yapacağız” demişti.

        Sonra 2013 yılındaki programda bu bir kez daha gündeme geldi.

        “Atatürk Havalimanı’nın arazisi kesinlikle park olacak” dedi.

        “Çok değerli bir arazi ve büyük bir rant var. Park olacağına söz verir misiniz?” diye sordum.

        “Söz veririm” dedi.

        O günden bu yana defalarca, “Orası park falan olmaz. Bir müteahhide gider” cümlesiyle karşılaştım.

        Ancak önceki akşam TRT’de Atatürk Havalimanı’nın yerine Millet Parkı yapılacağını kesinlikle bir kez daha söyledi.

        Atatürk Havalimanı’nın arazisi yaklaşık 12 kilometrekare.

        Tek pistin ve genel havacılık terminalinin kalacağını varsayarsak, mevcut terminal binalarının da fuar alanı olarak değerlendirileceğini öngörürsek yine de en az 5-6 kilometrekarelik bir alanın park olacağını öngörebiliriz.

        Bu bile meşhur Central Park’ın neredeyse iki misli bir alan.

        Ve bu sözü alan kişi olarak çok mutlu oldum.

        ***********

        MERAKSIZ GAZETECİLİK

        DÜN bir Türk işadamına ait biri yelkenli, diğeri motor yat iki şahane teknenin satışa çıkarıldığını ve sınıflarına ve kalitelerine göre çok uygun fiyatlarla pazarlandığını yazdım.

        Türk medyası artık tükenmiş olmalı ki, hiç kimse “Yahu bu yatlar kimin?” diye merak bile etmedi.

        Ama gördüğüm kadarıyla okurlar hâlâ “meraklı”...

        Merakını yitiren tek kesim benim “meslektaş” bile demeyeceğim gazeteciler.

        Meraklı okurlar, “Bu yatlar kimin, niye açıklamıyorsunuz?” diye sordular çokça.

        Madem merak ediyorsunuz, söyleyeceğim.

        Aslında yanıt biraz da yatlardan birinin adında gizli.

        Wally yelkenlinin adının “Nahita” olduğunu yazmıştım dün.

        Peki Nahita nedir biliyor musunuz?

        Nahita, bir “yerli patates” cinsi.

        Türkiye’ye özgü bir patates.

        Daha doğrusu Niğde’nin çok meşhur patatesi “nahita” türü.

        Yani tahmin edeceğiniz üzere Nahita’nın ve haliyle Gladiator adlı yatın sahibi Niğdeli ve Niğdeliliği ile gurur duyan bir işadamı.

        Yani Sevgili Ferit Şahenk.

        Daha önce Nahita ile çeşitli yarışlara katılan Maxi Yacht Rolex Cup’ta bayrağımızı bu tekneyle dalgalandıran Ferit Şahenk şimdi bu tekneyi ve büyük motor yatını satışa çıkarmış vaziyette.

        Böylelikle merakınız giderilmiş oldu herhalde sevgili okurlar.

        İnşallah bir gün gazetecilerimiz de merak etmeye başlarlar.

        ***********

        RESTORE EDİLECEK BİR TABLO

        TÜRKİYE’de yargının ne halde olduğunun önemli göstergelerinden biri dün İzmir’de bir mahkemede cep telefonlarıyla kayda alındı.

        Bir hâkim, millet adına karar verme yetkisine sahip olan bir hâkim, üzerinde cübbesi ile bir başka cübbeli yargı unsurunun, avukatların üzerine yürüdü.

        Araya girmeye çalışan Baro Başkanı’na hakaretler yağdırdı.

        Mahkeme salonundan çıkıp üzerine gitti.

        Araya mübaşirler, görevliler girmese kavga çıkacaktı.

        Bu Türkiye’de yargının tablosudur.

        Bu tablo acilen “restore” edilmelidir.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Olmamak ayıp olduğu zaman.

        Diğer Yazılar