Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir gazetenin firari Cem Uzan ile yaptığı röportajı hayretle okudum. Okumaya çalıştım.

        Bu röportaj "büyük gazetecilik başarısı" gibi sunulmuştu gazetede.

        Oysa Cem Uzan'ın Türkiye'de gündemde kalabilmek için neler yaptığını hepimiz biliyorduk.

        Ünlü Türk kızlarla çıkıyor, Türklerin Paris'te en bol olduğu dönemlerde Paris'in en ayak altı yerlerinde geziyor, Türkiye'de hâlâ haber olmaya çalışıyordu.

        Uzan'ın sonunda bir Fransız kızla evlendiğine falan da bakmayın.

        O iltica talebinin reddi ihtimaline karşılık alınmış bir önlem.

        Babası ve kardeşi gibi Ürdün'lerde sürünmemek için yaptığı bir iş sadece.

        Ama Cem Uzan'ın aklı hâlâ Türkiye'de.

        İşte bu ruh halindeki Cem Uzan'la röportaj yaptı bir gazete.

        Tam "Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü" röportajı.

        Meğer Cem Uzan da, aynı "banka hortumcusu, batık medya patronu" Dinç Bilgin'in izinden gitmek istermiş.

        Uzan ile yapılan röportajın üç satırlık özeti şu:

        "Ben şahane bir adamdım. Ama askerler beni tehditle kullandı. Adamlarım beni askerlere yaranmak için sattı. Ben de 28 Şubat mağduruyum. Ben de aslında zenciyim." Ve tabii iş dünyasındaki rakiplerini de suçlamayı ihmal etmedi Uzan.

        Uzan'ın medyasını askerler kullandı mı, kullanmadı mı bilemem.

        O günlerde "darbe olacak" beklentisi içinde olduğunu, özel uçaklarını paşalara tahsis ettiğini, darbeden sonra ülkeyi yönetmek için hazırlandığını, Ankara'ya gidip gelen adamlarının "Patron, paşaların selamı var" diye haberler yolladıklarını bilmeyen yok.

        Ama Uzan'ın bugün içinde bulunduğu durumun sebebinin "siyasetle" veya "28 Şubat'la" alakası yok. Rakip gruplarla hiç yok.

        Çünkü ona, "Sahip olduğun bankanın yetkisi olmadığı halde yüz milyonlarca dolarlık sahte Hazine bonosu sat" diyenler ne askerler, ne rakipleri.

        "Bankana yatırılan paraları, sahte kayıtlar altında topla ve 5 milyar dolarlık haksız kazancı Hazine'ye ve BDDK'ya bildirme, bunlardan elde ettiğin gelirin vergisini ödeme, kaçakçılık ve sahtekârlık yap" diyenler de ne askerler, ne de rakip gruplar.

        "Bankanın kaynaklarını yasalara aykırı bir biçimde kendi şirketlerine aktar ve oralarda erit" diyen de paşalar veya diğer patronlar değil.

        Vergi kaçırmak için kayıtdışı kontör kartları bastırıp satmasının ve bunları evinin yüzme havuzunda saklamasının da 28 Şubat'la bir alakası yok muhtemelen.

        İmtiyaz sahibi olduğu halka açık elektrik dağıtım ve üretim şirketlerinin SPK başta olmak üzere tüm yasaları çiğnemesinin, buradaki milyarlarca dolarlık kârları örtülü kâr aktarımı yoluyla halktan kaçırmasının da askerlerle pek alakası olduğunu zannetmiyorsunuz herhalde.

        Bu listeyi sayfalarca uzatmak mümkünken, ben bu röportajın manasını gerçekten çözemedim.

        "Eniştem beni niye öptü" diyeceğim ama Cem enişteyi zaten çoktan öptüler.

        Hak ettiği için hem de.

        Fazlasıyla hak ettiği için.

        Türkiye, Suriye'de de kazançlı çıkacak

        Kimi insan vardır "bahtı kapalı". Sokak ağzıyla o tiplere "terso" derler.

        Neye elini atsa kurutur.

        Yol geçecek diye arsa alır, arsasını yol yapmak için alırlar elinden.

        Karısının altınlarını satıp dolara yatırır, ABD'de kriz patlar ve dolar düşer, altın fırlar.

        Vardır böyle tipler. Çevrenizde de görürsünüz.

        Bir de tam tersi vardır.

        "Bahtı açık" olanlar.

        Şehre uzak tarlası vardır, yerini bilmez. Yanına TOKİ site yapmaya başlar, yol gelir, milyarder olur.

        Bankadaki dolarını çekmeye gider, trafik tıkanır bankaya yetişemez, o gece devalüasyon olur ve parası katlanır.

        Ayağı takılır düşer, yerde pırlanta yüzük bulur.

        Çevrenizde böyle bahtı açıklar da vardır, bazen kıskanarak baktığınız.

        Başbakan Erdoğan da işte o bahtı açıklardan gördüğüm kadarıyla.

        Öyle oluyor, böyle oluyor, sonunda onun istediği, dilediği gibi oluyor.

        Galiba liderler için de böyle bir durum söz konusu olabiliyor.

        Artık emin olduğum bir şey var.

        Suriye meselesi de öyle bir hal alacak ki, Türkiye bundan çok kazançlı çıkacak.

        Esad gidecek.

        Suriye'nin yeniden imarını Türkiye yapacak, Türkiye'ye yeni bir ticaret kapısı açılacak, Türkiye Suriye üzerinden milyarlarca dolar kazanacak.

        Keza Kuzey Irak'ta da her şey Türkiye'nin lehine gelişecek.

        "Nereden biliyorsun?" diye sormayın.

        Bir şey bildiğim yok.

        Sadece Başbakan'ın bahtı açıklığına güveniyorum.

        İsrail bile dönüp tam da Erdoğan'ın istediği tonda özür diledi ya, her şey mümkün artık.

        Elbette çok çalışmasının, öngörüsünün, tavrının, tarzının etkisi var.

        Ama galiba ondan da önemlisi, belli ki, Allah'ın sevgili kulu.

        Akbulut, 2014'e hazırlanıyor

        Başbakan Erdoğan'ın Eskişehir'de hızlı tren tanıtımı fotoğraflarına bakarken yanı başında eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut'u görünce şaşırdım.

        İlk aklıma gelen, Yıldırım Akbulut'un 2014'e hazırlandığı oldu.

        Herhalde Başbakan Erdoğan'a, "2014'te Çankaya Köşkü'ne çıktığınız zaman güvenilir bir başbakan aradığınızı duydum geldim" demek için oradadır diye düşündüm.

        Meğer yanılmışım.

        Erzincanlı Akbulut'u, Erzincanlı hemşerisi Binali Yıldırım davet etmiş.

        Boşuna adamın günahını aldım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bekleyen dervişin değil, ömrü yeten dervişin muradına erdiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar