Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu epeydir ortalıkta görünmüyor.

        Galiba Başbakanlık'ın eski basın müşaviri Akif Beki'nin yazısından sonra "low profile" takılmayı tercih etti, bilmiyorum.

        Uluslararası ilişkilerin dâhi yazarı, Türkiye'nin yeni dış politikasının becerikli mimarı Davutoğlu'nun Türk dış politikasını yeniden şekillendirdiği açık.

        Burada en önemli faktör, elbette Erdoğan faktörü.

        Erdoğan'ın uluslararası beğeni listesinde üst sıralarda olması, karizmatik kişiliği, gerektiğinde sert, gerektiğinde yumuşak üslubu, dil bilmemesine rağmen yabancı liderlerle sıcak diyalog kurabilme yeteneği, Davutoğlu'nun "farklı dış politika" anlayışının hayata geçirilebilmesine imkân sağlıyor.

        Ancaaaaak!

        Erdoğan konuya bizzat el atıp, bizzat müdahil olmadıkça ve belirlenen dış politikayı bizzat uygulamadıkça Davutoğlu'nun dış politikası "batıyor".

        İşte "Komşularla sıfır sorun" diye yola çıkan Davutoğlu'nun yaptıkları.

        Ermenistan'la ilişkileri düzelteceğiz diye başladı. Cumhurbaşkanı'nı da bu işe kattı. Ermenistan'la eskisinden beter olduk.

        Ortadoğu'da barış için arabuluculuk yapmaya heveslendik. Sürecin tamamen dışında kaldığımız gibi İsrail ile papaz olduk.

        Azerbaycan'la durumumuz hiç olmadığı kadar kötü.

        Irak'ta ticareten varız, siyaseten yokuz. İran'la ise şahane bir durumdayız.

        Avrupa'yla ise ilişkiler en alt düzeyde. Bunların hepsi bir yana, benim merak ettiğim bir şey var.

        Mavi Marmara olayının üzerinden hemen hemen 5 aya yakın süre geçti.

        9 yurttaşımızın hunharca öldürülüğü "Açık Deniz Katliamı"nın üzerinden.

        Davutoğlu o günlerde esip gürlemiş ve İsrail'den bir özür beklediğimizi, İsrail'in bu özrü mutlaka dileyeceğini açıklamıştı.

        Ama aradan geçen 5 aya rağmen ortada ne bir özür var, ne de başka bir şey.

        Davutoğlu o günlerde esip gürlerken, "Özür gelmezse biz ne yapacağımızı biliyoruz. İsrail de biliyor" demişti.

        O bildiğimiz, "yapacağımız" şey ne ise niye hâlâ yapmadık da bir özür yok. İsrail ne zaman özür dileyecek? Yağmaz ayın başında mı, yağarsa 15'inde mi?

        Davutoğlu esip gürlemeyi iyi biliyor ama yağmayı bilmiyor.

        Herhalde o yüzden yağmaz ayını bekliyor.

        İnönü Stadı yıkılamaz

        BEŞİKTAŞ'ın İnönü Stadı'nı yıkmaya hazırlandığını okuyorum, duyuyorum.

        Ama bu işin nasıl olacağını bir türlü anlamıyorum.

        Benim bildiğim, İnönü Stadı yıkılamaz.

        Yıllar önce İstanbul'un hararetli bir "Olimpiyat düzenleme" adayı olduğu günlerde İstanbul'un olmadık bir yerine yeni bir stat yapılmasındansa mevcut İnönü Stadı'nın tarihi özellikleri korunarak büyütülmesinin, 70-80 bin kişilik hale getirilmesinin ve modernize edilmesinin çok daha doğru, çok daha verimli olacağını yazmıştık. Fazla bir şey yapılmayacaktı. Orijinal mimariye uygun olarak binaya yükseklik kazandırılacak, Gazhane tarafı ise tamamen yeniden yapılacaktı.

        Böylelikle bugün bir ucube gibi yükselen ve boşu boşuna 150 milyon doları aşkın para harcanan, yollarıyla, arazisiyle beraber bu milletin neredeyse yarım milyar dolarını yutan Olimpiyat Stadı kepazeliği de olmayacaktı.

        Şehrin içinde güzel bir Olimpiyat Stadımız olacaktı.

        Üzerinden neredeyse 20 yıl geçen bu öneriyi yaptığımız zaman ortalık ayağa kalktı.

        İstanbul'un efsanevi valilerinden Lütfi Kırdar tarafından yaptırılan İnönü Stadı, anıt eserdi ve bir şey yapmak mümkün değildi.

        Yıkılamazdı. Bırakın yıkılmayı, değiştirilemezdi bile.

        Dahası önünde Dolmabahçe Sarayı vardı ve yükseltilmesi halinde sarayı gölgeleyip boğaz öngörünümünü bozacaktı.

        Mümkün değildi.

        Konu öyle kapandı ve cehennemin bir ucuna Olimpiyat Stadı yapıldı.

        Şimdi ise İnönü Stadı yıkılacak, yerine yeni bir stat yapılacakmış.

        Nasıl olacak bu iş, merak ediyorum. Stat hâlâ eski anıt eser, üstelik şimdi daha da eski.

        Dolmabahçe Sarayı da yerli yerinde duruyor?

        Ne değişti?

        Elektrikli otomobil vergisi

        Bütün dünya elektrikli otomobile hazırlanıyor.

        Otomotiv firmaları, belediyeler, müşteriler. Hazırlanmayan tek şey, bizim Maliye.

        Biliyorsunuz, bizde otomobillerin hem ÖTV ve KDV'leri, hem de motorlu taşıt vergileri motor hacmine göre belirleniyor ve ona göre alınıyor.

        Fakat yine biliyorsunuz ki, elektrikli otomobillerde motor hacmi diye bir şey yok. Çünkü silindir yok, silindir hacmi yok.

        Sorun şu: Bu otomobiller ister ithal edilsin, ister Türkiye'de üretilsin, vergisi nasıl belirlenecek?

        Beygir gücüne göre mi, otomobilin ağırlığına göre mi?

        Bu araçların muayeneleri nasıl yapılacak, muayene kriterleri nasıl belirlenecek?

        Elektrikli otomobiller dünya yollarında boy göstermeye başlarken bu sorular hâlâ cevapsız.

        Mesela, ben merak ediyorum.

        Ali Ağaoğlu'nun aldığı elektrikli Tesla marka otomobil, Türkiye'ye nasıl ithal edildi?

        Hangi kriterlerle vergisi belirlendi ve ödendi. Motorlu taşıtlar vergisi nasıl ödeniyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ

        Değişimi başta yapmayanın sonunda değişim yapacak gücünün kalmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar