Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        POLAT ve yönetimi, Galatasaray’ı ve Galatasaray camiasını “utanç uçurumunun” dibine doğru sürüklerken camianın sessizliği ve ilgisizliği inanılmaz düzeyde.

        Galatasaray’ın başkanlık koltuğuna “hasbelkader” oturmuş olan Polat, koskoca Galatasaray Kulübü ile “yakın dostu” Adnan Sezgin arasında bir seçim yapması gerektiği zaman inanılmaz bir kararla “Sezgin” diyebiliyor.

        Kulüp batsın, yok olsun, rezil olsun, hatta kendisi de rezil rüsva olsun ama Adnan Sezgin “yanında” kalsın.

        Polat, Sezgin’i bu kadar seviyorsa alsın Polat Holding’e iş versin, alsın evine beslesin.

        Ama Galatasaray’ın onurunu, kimliğini, ne olduğu, ne idüğü bizim açımızdan belirsiz bir kişinin ayaklarının altına halı yapmasın.

        Camiaya gelince!

        Birkaç gün önce de yazdım, “Galatasaray geleneğinde olağanüstü kongre yoktur” diye.

        Ama Galatasaray tarihinde böyle “utanmazlık” da yoktur.

        Bir yönetim bu kadar pespaye bir hale geliyorsa, bir yönetim Galatasaray’a üç yılda utançtan başka hiçbir şey kazandırmıyorsa o yönetim istifa eder.

        “Kusura bakmayın, beceremedik” der ve gider.

        Bunda da hiçbir ayıp yoktur.

        İyi niyetle başlarsınız, yapamazsanız çeker gidersiniz.

        Ama böyle bir durumda çekip gitmiyorsanız “niyetinizden” de şüphe eder herkes.

        Böyle bir durumda dahi istifa etmeyi düşünmüyorsanız, bugüne kadar hakkınızda çıkarılan tüm dedikoduların gerçek olduğuna dair inancı kuvvetlendirmekten başka bir kazancınız olmaz.

        Yok eğer başka kazançlarınız oluyor ise o başka elbette.

        Polat ve saz arkadaşları bir an önce çekip gitmelidir.

        Nasıl olsa bulunur kurtaracak bahtı karartılmış kulübü.

        Elektrikli Doblo

        DÜN TOFAŞ'ın CEO'su Ali Pandır, Habertürk'e geldi.

        Bir süre önce sözleşmiştik aslında. TOFAŞ, Fiat markasıyla ürettiği ve büyük başarı yakalayan hafif ticari aracı Doblo'nun elektrikli motora sahip olanı üzerinde çalışıyordu bir süredir.

        Pandır, Doblo'yla gelecek, birlikte test edecektik.

        Mevcut tek prototip olan elektrikli Doblo dün Habertürk'e geldi.

        Bu ilginç araçla ilgili izlenimlerimi pazar günü yazacağım.

        Ali Pandır'la sektör ve sektörün geleceği ve tabii elektrikli otomobiller hakkında epey sohbet ettik.

        Otomotiv bu yıl 750 bin adetlik satışa doğru ilerliyor.

        720 bin garanti. Önümüzdeki yılın beklentisi 1 milyon.

        Pandır'a göre bu satış rakamları, Türkiye'ye yeni otomotiv yatırımları getirebilir. İlk gelmesi beklenen marka Peugeot gibi duruyor.

        Türkiye'nin otomotiv yan sanayiinde çok güçlü olduğunu anlattı Ali Bey ve Rusya'nın geliştirme kararı aldığı otomotiv sektöründe Türk yan sanayiinin büyük pay sahibi olabileceğini, bunun için Kırgızistan'a yan

        sanayicileri götürüp fırsatları anlattıklarını aktardı.

        Elektrikli otomobiller konusunda ise Pandır'ın çok da iyimser olmadığını gördüm.

        "Akü maliyeti çok yüksek. Otomobillerin menzilleri 150 kilometre civarında. Bagajdan ve ağırlıktan taviz vermeden daha uzun menzilli elektrikli otomobiller üretmek şu an için mümkün değil. O yüzden hiçbir cazibesi yok bugün için" diyor. Ancak geleceğe ilişkin umutlu.

        "İlk cep telefonlarını hatırlayın, 90'ların başında dev cep telefonlarıyla dolaşıyorduk. Şimdi kullandıklarımıza, Blackberry'lere bakın. Aynı hızla gelişme olacaktır. Bugün sorun gibi gördüğümüz şeyler o gün sorun olmayacak ama daha erken. Patlamalı motorlarda daha gidecek yol var. Ondan sonra sıra elektriğe gelecek" diyor. Tabii elektrikli otomobillerin Türkiye'nin bu sektördeki katma değer üretimine ve rekabetçiliğine darbe vurmasından da çekiniyor.

        Yine de Türkiye'de bir elektrikli otomobil üretilmiş olması beni çok mutlu etti.

        Pazara yazacağım.

        Havada altyapı

        İSTANBUL semaları yine faciaya ramak kala insan gayretiyle bir faciadan döndü.

        Aylardır yazıyorum. Türkiye'de sivil havacılık konusunda çok ciddi atılımlar yapıldı. Havayolu şirketi sayısı katlandı. Yolcu sayısı neredeyse 10 katına yükseldi. Uçak sayısında büyük artış var. Her şey çok iyi. Ancak bir şey değişmedi. Altyapı.

        Havalimanlarına doğru düzgün bir yatırım yapılmadı. Artan kapasiteyi taşıyacak bir havaalanı altyapısı oluşturulmadı.

        Daha vahimi, hava güvenliğinin en önemli unsurlarından biri, hatta birincisi olan hava kontrolörlük müessesesinde doğru düzgün bir düzenlemeye gidilmedi.

        Yetişmiş elemanın az olduğu bu sektörde hâlâ devlet egemen bir mantık var.

        Buna diyecek bir şeyimiz yok. Ancak bu mantık, kaliteyi belirli bir düzeyde tutmaya veya yükseltmeye engel.

        İnsanlık dışı bir tempoyla çalışan kontrolörlerin maaşlarında bir artış yok.

        Bu işi daha cazip hale getirecek ve nitelikle niceliği aynı anda artıracak bir sistem değişikliği yok.

        Göklerimiz giderek kalabalıklaşırken bu kalabalığın güvenliğini artıracak bir önlem görünmüyor.

        Neyse ki şimdilik "Havada çarpışmaya ramak kala" haberleriyle durumu kurtarıyoruz.

        Ancak bu gidişle daha kötü başlıklar atmak zorunda kalabiliriz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Tembellerin maraton koşamayacağını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar